İnekler üzülmesin

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Türkiye'de, yapısal dinamikleri tarihsel boyutça belirlenmiş bir demokrasi sorunsalı var.

Şimdi izin verirseniz bu kadar ağırlığı olan bu açılış cümlesinden sonra bir kahve molası vermek istiyorum.

Çünkü o cümleyi yazmak için bütün entelektüel donanımımı bir atışta harcadım ve kuvvetimi toplamaz isem yazıyı tamamlamam katiyem mümkün değil.

***

Bu arada ‘sorunsal’ ile ‘sorun’ kavramları arasında temelde hiçbir fark olmadığını bilin.

1970'li yıllarda Fransa'da bazı entelektüeller tartışacak yeni lüzumsuz konu arayışı içine girdiler.

Sonuçta ‘sorunsal’ kavramı ortaya atıldı ve yaklaşık 15 yıl boyunca bunun ‘sorun’ kavramından nasıl olup da farklı olduğunu anlatan binlerce metin üretildi .

Ne var ki ‘sorunsal’ kavramını kullanan metinlerde bu kavram yerine ‘sorun’ kavramını koyarak okursanız, göreceksiniz ki anlamda tek bir şey bile değişmiyor.

Ancak gerçekte anlamsız olsa da ‘sorunsal’ kavramı sonuçta entelektüel gözükmek isteyen insanların elinde iç bayıltıcı bir silah haline dönüşerek, tarihsel misyonunu yerine getirdi.

Bu arada, sorunsal kavramını ortaya atan filozoflardan en önde geleninin bir gün aniden çıldırıp karısını cayır cayır yaktığını ve sonuçta da tımarhanede hayata veda ettiğini de unutmayın.

Yani anlayacağınız o bile ‘sorunsal’ ile ‘sorun’ arasındaki farkı açıklayamamaktan dolayı acayip bunalmıştı ve bunun bedelini de ağır ödedi.

İkinci kahve molasını veriyorum, izninizle...

***

Evet, ne diyordum...

Ha tamam. Türkiye'de demokrasi sorunsalı var.

Bu sorunsallar birtakım sorunları da beraberinde getiriyor tabii.

(Artık canım kahve istemiyor ama yine de lafın ağırlığına bakın be... ‘Sorunsal sorun yaratıyor’muş... Bak bak bak, helal olsun her şey bu cümleye de.)

İnsanlar Türkiye'de gerçek anlamda demokrasinin nasıl olup da kurumlaşacağını tartışıyorlar.

Çeşitli öneriler ortaya atılıyor.

Yok fikir hürriyeti deniliyor.

Tam özgürlük deniliyor.

Çeteler yok olsun isteniyor.

Daha bir dolu şey söyleniyor.

Ama bunların hepsi soyut, temelsiz kalıyor.

Kimse meselenin temelde yatan nedenlerine nasıl inileceğini bir türlü söylemiyor.

Sanki Türkiye'de yıllardır kitlesel bir TIP oyunu oynanıyor, milletin ağzını bıçak açmıyor.

***

Demokrasi sorunsalını lüzumsuz tartışanlar dün Ali Rıza Kardüz ismiyle Sabah'ta yazan Güngör Uras'ın yazısını okumuş olsalardı, Türkiye büyük zaman kazanırdı.

Çünkü o yazıda Türkiye'deki sorunun temeline nasıl inileceğinin ipucu var.

Yazı beyaz peynir üzerineydi.

Detaylara girmek istemiyorum ama bence yazının demokrasimiz açısından en çarpıcı noktası ineklerle ilgili bölümdü.

Kardüz'e göre, Türkiye'de çok kaliteli peynir üretilememesinin nedeni süt kalitesindeki tutarsızlıklarmış.

İneklerimiz dünya kalitesinin altında süt verebiliyorlarmış.

Şimdi asıl önemli noktaya gelelim:

Yurtdışında bomba gibi güçlü olan, kova kova süt akıtan inekler bile Türkiye'ye ithal edilince aniden sütten kesiliyorlarmış.

***

Ben Türkiye'deki sorunların çözümünün işte bu bağlamda bulunabileceğine inanıyorum.

Ama önce konuya bir açıklık getireyim.

Tabii ki, inekler iyi beslenemiyor, öyleyse demokraside sorun buradan kaynaklanıyor demiyorum.

Böyle dersem son derece mekanik bir diyalektik materyalizm benimsemiş ve Allah korusun hatta Maoist bile olmuş sayılırdım.

Gerçi zaman zaman ‘Memlekette bir Stalin olsa ne iyi olurdu ama’ diye düşünmediğim de olmuyor değil..

Ama sonra içkinin etkisi geçiyor ve yine rasyonel olmaya çalışıyorum.

Meseleleri daha az mekanik temellerine oturtmaya gayret ediyorum.

***

İthal edilen inekler Türkiye'ye gelir gelmez neden sütten kesiliyorlar?

ONLARI ÜZEN, DEPRESYONA SOKAN NEDİR?

Neden gül gibi yanaklı olan, neşeli davranışlar sergileyen inekler memlekete ayak basar basmaz sütten kesiliyorlar?

İnekleri üzen ve bir anda şoka uğratan şey neyse onu bulup çıkarmalıyız.

Bunu yaptığımız takdirde Türkiye gerçekten 21'inci yüzyıla damgasını vurur.

Bunun dışında yapılacak her şey sadece bir palavradır.



Yazarın Tüm Yazıları