İki kurumun tarihi

İki kurumun tarihiyle ilgili yayınlanan iki kitabı tanıtacağım bugün.

Fatmagül Demirel’in Adliye Nezareti, Kuruluşu ve Faaliyetleri kitabı ile Cemalettin Taşkıran’ın Yüzyıllardır Harbiye’sini.
Önsöz’de Demirel, Osmanlı’da hukuk düzeninin niteliğini, imparatorluğun hukukî sorunlara nasıl çözüm bulduğunu anlatıyor.
Bir devletin hukuk tarihini bilmeden, adalet kavramına bakışını, düzeni nasıl sağladığını anlamak da mümkün değildir.
Önsöz’den bir bölüm, okuma açınızı belirleyecek bilgileri veriyor:
“Osmanlı Devleti, İslam hukukunu uygularken birtakım düzenlemeler ve ilaveler yapmıştır. Bilindiği gibi klasik fıkıh kitapları içerisinde yer alan ve geçmiş dönemlerde devletin müdahalesinden uzak olarak oluşan hukuka şer’i hukuk, padişah fermanlarıyla oluşan hukuka da örfi hukuk denirdi. Osmanlı hukuku esas olarak şer’i hukuk ile bu hukukun yanında zaman içerisinde ortaya çıkan örfi hukuktan oluşurdu.”
Hukuk tarihimizde, karşılaştırılması gereken dönem Tanzimat’tan öncesi ile sonrası arasındaki farktır.
Demirel, buna değiniyor:
“1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonraki dönemde, Osmanlı hukukunun, gerek hukuki kurumları ve gerekse hazırlanan kanunlarla önceki dönemden ayrıldığı söylenebilir. Tanzimat’tan önceki dönemin ayırt edici özelliği, daha önce de belirtildiği gibi İslam hukukunun hakim olmasıydı. İslam hukukunun uygulanması sırasında meydana gelen boşluklar örfi hukuk esaslarıyla doldurulmaya çalışılmıştı.”
Uzmanı dışında da ilgiyle okunacak bir araştırma.

HARBİYE’NİN TARİHİNİ BİLMELİYİZ

Cemalettin Taşkıran, Yüzyıllardır Harbiye kitabının başındaki Önsöz’de, Harbiye’nin niteliklerini sayıyor:
“Harbiye bir tarihtir. Harbiye bir felsefe, Harbiye bir disiplindir. Harbiye yeniliktir. Harbiye gelenektir. Harbiye kökü mazide olan atidir. Harbiye milliliktir, Harbiye evrenselliktir. Harbiye milletimizin gözbebeğidir. Harbiye milletimizin özüdür. Harbiye terbiyedir. Harbiye Türk’tür, Türkiye’dir.”
Bölüm başlıkları, kitabın bence en çok okunması gereken sayfaları: Mustafa Kemal Harbiye’de, Zaman içinde Harbiye, Cumhuriyet döneminde Harbiye, Modern Harbiye.
Hiç kuşkusuz beni en çok ilgilendiren bölümün Sanatçı Harbiyeliler olduğunu belirtmeye gerek yok: Şeker Ahmed Paşa, Nabizade Nâzım, Beşir Fuad, Hoca Ali Rıza, Cenap Şahabeddin, Ömer Seyfeddin, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Aziz Nesin, Vüs’at O. Bener, Bekir Sıtkı Erdoğan...
Harbiye, İstanbul’dan Ankara’ya taşınırken düzenlenen törende bir öğrencinin konuşması, duygulu içeriğiyle dikkatimi çekti:
“Güzel İstanbul, yüz yıldır biz Harbiyeli çocuklarına ana oldun. Ayrılırken, seni kalbimizle beraber götürüyoruz. Sana da bir abide bırakıyoruz. Her parçası tarihin bir zaferi olan granit bir abide... O abide ki, İstanbul’a kanat açan işte şu tarihi bina: Harbiye.
Orada tarihlerden büyük Atatürk’ün yeri var. Dershanesi var. O binada şehitlerin ruhları var. Çanakkale şehitlerinin mermerleşen gövdeleri var. Bu ulu ve soylu hatıralar sana, ey asil İstanbul, sana en büyük saygımızdır.”

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Yalancı Tanıklar Kahvesi Vedat Türkali Türkuvaz Yayınları
Öncesi de Kalır Edip Cansever YKY
Atatürk:Ben de bir insanım Prof.Dr.Çetin Yetkin Gürer Yayınları
Lulu Köprüde Paul Auster Can Yayınları
Lezzetli Sohbetler Ahmet Örs Oğlak Yayınları
Yazarın Tüm Yazıları