If I were a rich man

“DA naa nınıını nını nınını nını...”

Pavlov’un şartlanmış Cocker’i gibiyim.

35 yıldır bu İngilizce cümleyi işittiğim an, arkasından o manasız nakarat başlıyor.
“If I were a rich man
Daba daba dababa daba da...”
Ne kadar tuhaf, ne kadar etkileyici bir söz değil mi?
“Eğer zengin olsaydım...”
* * *
Dün sabah acayip bir şekilde uyandım.
Aşağıdan gümbür gümbür bir müzik geliyor.
Ali Güven, “Yasak”ı söylüyor.
Kahve yatağımda, kokusu bütün evde.
Aylak bir beden kendini cumartesiye hazırlıyor.
Böyle içimden bir şeyler geliyor, haykırmak istiyorum ama ne?
Bilmeyip de çook iyi hissettiğim o şey.
Hani o Allah’ın belası sansür yok mu; benim gibi ruhen cezai ehliyeti olmayanları bile durduran o kahrolası despot, öteki ne der, beriki ne düşünür kâbusu.
Bugün o bile mani olamıyor, bas bas bağırıyorum.
Avaz avazım.
“Eğer zengin olsaydım....”
Çok zengin olsaydım.
Ne yapardım?
* * *
Sevgili okuyucu, önce sana sorayım.
Mesela 20 milyar dolar paran olsaydı, bunun 1 milyarını, çok sevdiğin bir insana “yedirir” miydin?
Mesela, sevdiğin kadına.
Veya sevdiğin erkeğe.
Veya sevdiğin arkadaşına.
Biliyorum, şu harika cumartesi günü bu da nereden geldi aklına diyeceksin.
“Forbes” Dergisi’nin, dünyanın en zengin insanları ile ilgili özel sayısını okuyordum.
Avrupa listesinde bir isme takıldım.
Liliane Bettencourt.
Dünyanın en büyük kozmetik devi L’Oreal’in sahibi.
87 yaşında bir kadın.
Küçük bir fotoğrafını koymuşlar, altında da küçücük bir yazı.
“Erkek arkadaşına 1 milyar dolarlık hediye verdi.”
Bu cümlenin günlük hayatın hoyrat ve bayağı dilindeki tercümesi şu:
“Erkek arkadaşına 1 milyar dolar para yedirdi.”
Mal varlığı 20 milyar dolar.
Ben işte bu küçücük cümleye takıldım ve anında o plak dönmeye başladı:
“If I were rich man...
Dan nan nanana nana na...”
Gel de ver cevabını bakalım.
Öyle zenginin malı züğürdün çenesi falan deyip fıymaya kalkma.
Harbiden cevap ver, sen olsan, 87 yaşında olsan, 20 milyar dolar paran olsa; kendinden genç bir adama veya kadına bu parayı “yedirir” miydin arkadaş?
Kızı, “Annem akıl melekesini kaybetti” demiş, psikologlar “Hayır aklı başında” diyor.
Parayı yedirdiği fotoğrafçı için “O, adi bir zamparadır. Zaten Aragon ve Dali’nin de erkek sevgilisiydi” diyor.
Aragon’un vasiyetini yazan avukatı da, Dali’nin karısı Amanda Lear da “Hayır yok böyle bir şey. Çok iyi bir arkadaştı” diyor.
Gel de çık işin içinden.
* * *
Neyse, biz kendimize bakalım. Şimdi sıra sizde. Soruyu siz bana sorun, “Sen yedirir miydin arkadaş?”
Ben yedirirdim be yahu...
Hem de seve seve...
Ama o fiili asla telaffuz etmezdim. Adını “yedirmek” koymazdım.
“Verirdim, paylaşırdım, harcardım...”
Hem de ta şuramdan, yüreğimin olduğu yerden verirdim.
Eğer hayat dediğim şey bu kadar kıymetliyse.
Eğer hayat dediğim bu şeyi harikulade kılacak dostluk, aşk, tutku varsa.
Eğer bin insan onları bana veriyor, benimle paylaşıyorsa.
Yaşıma başıma bakmaz; eğri mi doğru mu düşünmez.
Çoksa malımdan, azsa canımdan.
Verirdim be yahu...
Yazarın Tüm Yazıları