İçtiğiniz su temiz mi

Temiz ve güvenli su içmeden yaşayamayız. "Sağlıklı su" konusu gelecekte daha çok önem kazanacak.

Temiz ve güvenli su bulup içebilmek önemli bir problem haline gelecek. Bunun birçok nedeni var. En önemlisi doğanın hızla kirlenmesi ve su kaynaklarının da süratle kirlenip, azalmasıdır. Eğer dikkat etmezsek çok değil 20 yıl sonra bir damla suya hasret kalabiliriz.

İYİ SU-KÖTÜ SU AYRIMI NASIL YAPILIYOR/images/100/0x0/55eace58f018fbb8f897ddd6

İyi su, kötü su ayrımına gelince: Birkaç yıl önce yazdığımız bir yazıda da belirtmiştik: Bütün suların ortak yanı hepsinin içinde mutlaka "H2O" nun bulunmasıdır! Yani hangi suyu içerseniz için, su ihtiyacınızı şu veya bu şekilde karşılarsınız. Farklı marka suları birbirinden ayıran iki temel nokta vardır.

Birincisi ne kadar kirli veya temiz olduklarıdır. Bazı sular daha temizdir veya diğerlerine oranla daha az kirlenmiştir. İçme sularının içinde doğayı kirleten ağır metaller, kimyasal atıklar ve diğer organik toksinlerin karışması her zaman mümkündür. Önemli olan kirlenmemiş, temiz ve güvenilir su içmekse toprağın derin katmanlardan elde edilenler daha güvenlidir. Bunlar "doğal mineralli su" olarak tanımlanırlar. Yüzey sularının biraz daha yumuşak, içimlerinin daha kolay olduğu doğrudur ama kirlenme ihtimalleri daha fazladır.

Suların kalitesini farklı kılan ikinci nokta ise mineral yoğunluklarıdır. Bazı sular diğerlerinden daha çok mineral ihtiva eder. Kalsiyumu, magnezyumu daha fazladır. Buna karşılık sodyumu daha az olur. Bir suyun kalitesini belirleyen yalnız bunlar da değildir. İçindeki diğer maddelerin de önemi vardır. Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da sularda bulunan ağır metallerin miktarıdır. Uzun vadede zararlı olabilen yani etkisi uzun süre sonra anlaşılan zararların başında işte bu ağır metaller (yani kurşun, arsenik ve benzeri maddeler) gelmektedir.

BAZILARININ MUSLUK SUYUNDAN FARKI YOK

Bakkalınızdan, marketinizden aldığınız suların bir kısmının kaynak suyu olmadığını da bilmeniz gerekiyor. Bazı firmalar şehir suyunu alıp filtrelerden geçiriyor, mineral yapısını değiştirerek lezzetini farklı hale getiriyor. Ve bunu size (doğadan gelen lezzet) gibi hoş sloganlarla satıyor. Satılmalarında ve sizin bu suları içmenizde bir sakınca yok ama bu suların şehir suyundan pek farkının olmadığını bilmeniz gerekiyor.

MİKROPSUZ SU İÇİN

Bulaşıcı hastalıkların birçoğunun suyla bulaştığını da unutmamamız gerekiyor. Hepatit virüsü, tifo, kolera, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar su ile bulaşıyor. Özellikle çocuklarda virüs enfeksiyonlarının yayılmasında su önemli bir kaynak olabiliyor. Bu nedenle her şeyden önce kullandığınız suların mikrop bakımından kirli olup olmadığından emin olmanız gerekiyor.

Su hayatın özüdür. Su olmadan, yeteri kadar su içmeden sağlığımızı koruyamaz, yaşamımızı sürdüremeyiz. İşte bu nedenle suyunuzu satın alırken biraz bilgilenmeye çalışmanızda ve bazı sorular sormanızda yarar vardır. Her gün en az 8-10 bardak içtiğiniz iyi suyunuzu lütfen dikkatle sorgulayın. Sadece tadına değil yapısına da bakın. Temiz mi? Organik ve inorganik yapısı güvenli mi? Mikropsuz mu? Bu sorulara da cevap arayın.

Erken tanı ve iyi takip ömrü uzatıyor

Sağlık riski analizi yaparken ve sağlık dosyası oluştururken, 45 yaş üzerindeki kişileri mutlaka diabet (şeker hastalığı) yönünden de değerlendirmek gerekir. Eğer diabet yönünden risk varsa daha sık ve ayrıntılı değerlendirmeler yapılmalıdır. Ucuz ve basit bir yöntem olan kan şekeri tayini için 8 saatlik açlık sonrası (toplardamardan) kan vermek yeterlidir.

Eğer:

- En az iki kez 126 mg/dl ve daha yüksek çıkan açlık kan şekeri sonucu varsa,

- Diabet belirtileri ile birlikte kan şekeri 200 mg/dl ve üzerine çıkıyorsa,

- OGTT (şeker yükleme testi) sırasında ikinci saat şekeri 200 mg/dl ve üzeri bulunuyorsa diabet varlığı kesinleşir.

Eğer:

n 70-100 mg/dl arasında değer çıkarsa normal demektir.

n 100-125 mg/dl bulunursa "bozulmuş açlık kan şekeri" ya da "pre-diabet" anlamına gelir.

Diabet’in uyarıcı belirtileri:

n aşırı yorgunluk, susuzluk ve açlık

n sık idrara çıkma

n bulanık görme

n tekrarlayan baş ağrıları

n el ve ayaklarda karıncalanma veya uyuşma

n kilo kaybı

n tekrarlayan deri enfeksiyonları

n yara iyileşmesinde gecikme, aşırı cilt kuruluğu

Diyabet için risk faktörleri:

n 45 yaş ve üzerinde olmak

n kilo fazlalığı ve şişmanlık

n ebeveyn ya da kardeşin diabetik olması, gebelikte diabet tanısı konması

n iri bebek doğurmuş olmak

n yüksek tansiyon n trigliserid yüksekliği HDL düşüklüğü

n hareket azlığı

Alkali su daha mı iyi

pH değeri 7.5-8 arası olan sular daha çok tavsiye ediliyor. Alkalen suların daha fazla tercih edilmesi gerektiği yönünde ciddi bir bilimsel veri yoktur. Özellikle detoks merkezlerinde alkalen gücü yüksek olan suların tercih edilmesi öneriliyor. Suyun sertliğini en çok kalsiyum ve magnezyum miktarı etkiliyor. Magnezyum, kalsiyum gibi minerallerden zengin sular daha faydalı ama sertlik dereceleri yüksek olduğu için içimleri biraz daha güç olabiliyor. Sertlik derecesi düşük olan sular içimi kolay yumuşak sular olarak biliniyor. Ama ne var ki bunlar vücuda yeteri kadar kalsiyum kazandırmıyor.

Klamidya enfeksiyonları yaygınlaşıyor

Klamidya enfeksiyonu en yaygın bakteriyel cinsel hastalıklardan biri olmasına rağmen ciddi bir belirtisinin olmaması nedeniyle insandan insana kolayca bulaşıyor. Bu enfeksiyon erkeklerden çok kadınlar için tehlikeli oluyor. Çünkü kısırlığa, dış gebeliğe yol açabiliyor. Erkeklerde ise herhangi bir belirti veya hastalık görülmüyor. Bununla birlikte bu enfeksiyona yakalanan erkeklerin kadınlara bulaştırma ihtimali de olduğu için tedavi edilmeleri gerekiyor.

Klamidya enfeksiyonları antibiyotiklerle kolay tedavi edildikleri için bu enfeksiyonun özellikle sık sık cinsel partnerini değiştirenler bakımından önemi var yani eğer cinsel partneriniz birden fazlaysa sizi sadece frengi ve bel soğukluğu tehlikesi beklemiyor. Klamidya enfeksiyonuna yakalanma ihtimaliniz de artıyor.

Egzersizin fazlası hasta ediyor

Hangi yaşta olursanız olun egzersiz yapın ama bu işi de abartmayın tadında bırakın. Egzersizin size kazandıracağı yarar profesyonel bir başarı olmaktan çok sağlığınıza yapacağı katkılar olmalıdır. Araştırmalar belli bir oranın üzerinde egzersiz yapmanın sağlığa faydası bir yana zararlı bile olabileceğini gösteriyor. Çok yoğun egzersiz yapmak başlangıçta iyi gelebiliyor ama bir süre sonra bağışıklık sistemini bozuyor. Eklem ve doku yorulmalarına yol açıyor, sakatlıklara neden oluyor. Ayrıca egzersizin fazlası uykunun da kalitesini bozuyor. Bir süre sonra yağ dokusunun fizyolojik sınırların altına düşmesi halinde hormonal sorunlar ortaya çıkabiliyor.

Diğer yandan aşırı egzersiz vücudun tolere edebileceğinden fazla serbest radikal üretmesine sebep oluyor.

Serbest radikallerin fazlası ise erken yaşlandırıyor. Yaşlanma uzmanı Michael Roisen’e göre eğer iki saat içinde 800 kaloriden, haftada toplam 6500 kaloriden fazla enerji harcıyorsanız egzersizi abarttığınızı düşünebilirsiniz. Bu rakamlar 30-60 yaş aralığında kişiler içindir. Dr. Roisen yoğun egzersiz yapanlara egzersize başlamadan bir iki saat önce 500 mg C vitamini ve 100 gr E vitamini almalarını da öneriyor.

Aerobik egzersizler kilo verdirir, güç egzersizleri kilo almayı önler

Eğer kilo sorununuz varsa sadece diyet yapmakla yetinmeyin mutlaka egzersiz alışkanlığı da kazanmaya gayret edin. Aerobik egzersizler (yüzme, yürüme, bisiklete binme) yağ yakmanın en kolay yollarından biridir. Düzenli yapılan aerobik egzersizlerle günde 200-300 kalori harcayanlar orta düzeyde diyet yapsalar bile fazla kilolarından kurtulmakta pek fazla zorlanmazlar. Güç egzersizleri ise daha fazla kas kazanımını sağladıklarından metabolizmayı hızlandırıyor. Kas miktarınız arttıkça vücudunuzun enerjiyi yakan motor gücü de artıyor. Örneğin, 2-3 silindirden 4-6 silindire çıkıyor. Dolayısıyla eğer direnç egzersizleriyle kaslarınızı fit hale getirir ve kas kazanımınızı artırabilirseniz, bu avantaj sizin ilerde verdiğiniz kiloları yeniden almanıza engel olabiliyor. Kısacası eğer amacınız kilo vermekse, aerobik egzersizlerle verdiğiniz kiloları geri almamak için direnç egzersizlerine ağırlık vermenizde yarar var.
Yazarın Tüm Yazıları