Huysuz İhtiyarYazı yazmak, meğerse petka işiymiş!..

Güncelleme Tarihi:

Huysuz İhtiyarYazı yazmak, meğerse petka işiymiş..
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 15, 1997 00:00

Haberin Devamı

Şu anda, cuma sabahının 5 yirmi beşi. İki saattir, kavun yiyip de üstüne buzlu sular içmiş gibi dönenip ve kıvranıp duruyorum. Pazar yazısını yazmam gerek. Hiç olmazsa bir ucundan başlamam gerek... Gerek ama kafamın içi bomboş!.. Hayır boş değil de bir ittirik baş ağrısıyla dolu. (İçer misin, patlıcan kızartmasıyla rakıları akşam akşam... Oh olsun bana!..)

Gırgır'ın 20 yılda yapamadığını, bu pazar yazıları yapacak. Yakında beni öldürecek!.. Ah, bu yazıları durup dururken başıma saranı bir bulabilsem!.. En çok Ertuğrul Özkök'ten şüpheleniyorum. Laf olsun diye bir iki yazı yazmıştım. Özkök, o değişmez ‘‘hoş bir şeyi ilk defa gören adamın'' yüz ifadesiyle başladı methü senaya... ‘‘Aman ne güzel yazıyormuşum efendim... Okurken gülmekten hep yere düştüğü için artık yazılarımı oturarak okuyormuş. Gizli kalmış bir yeteneğim daha ortaya çıktığı için ne kadar mutlu olmuş bilemezmişim... Hatta, pazar sabahları yazımı bir an önce okuyabilmek için saati 6'ya kuruyormuş...'' Ben tabii, zevkten güneşte kalmış tereyağı gibi eriyik ve kasım kasım kasılık dolanırken yeni yeni aymaktayım. Demek ki adamı böyle ketenpereye getiriyorlar. Ama yine kabahat bende. Bir ‘‘Aferin budalası'' olduğumu çaktırmayacaktım. Oh olsun bana!..

* * *

Yaşar Kemal'e ne zaman rastlasam kafasında bir cümle dönenir durur.

‘‘O güzel insanlar, güzel beyaz atları binip gittiler!'' der örneğin. Sonra da bu tek cümleden 400 sayfalık bir roman çıkarır. Oysa ben, hayatımda birtakım olaylar olursa ancak onları yazabilirim. ‘‘Hiçbir şeyin'' yazısını yazabilecek kadar yazar değilim ki... Çalışma masamla bahçe arasında geçen miskin yaşantımda ne oluyor ki, neyi yazayım?.,

* * *

‘‘Olay sana gelmezse, sen olaya git!'' diyerek bazen olay çıkarmak için uğraşmıyor da değilim. Geçen gün kamyonlu bir zerzavatçıya bana satmaya çalıştığı patlıcanlar için;

‘‘Bunlara niye prezervatif takmadın'' diye sordum.

‘‘Nedenmiş o?''

‘‘Bu buruşuk ve çürük patlıcanlarla beni şaapmaya kalkıyorsun lan!.. Bunlardan adama AIDS bile geçer!..''

Tabii zerzavatçıyı bu kadarla bırakmadım. Domateslerini, gece yatağına alıp almadığını da sordum. Çünkü, hepsi ezikti. Nihayet herif, bir hışım kamyondan atladı, ‘‘Tamam, bu haftaki yazı konusu çıkıyor!'' dedim içimden. Ama alçak zerzavatçı, sarkmış koca göbeğime ve şorttan çıkan kürdan gibi bacaklarıma acıyan bakışlarla şöyle bir baktı. Sonra kamyonuna binip bastı gitti. Hazır ettiğim sopa da elimde kaldı.

* * *

Artık Mustafa'yı da yazmayacağım. Herif, sonunda benden daha ünlü oldu. Geçenlerde İngiltere'deki bir okurdan mektup ve oyuncak bile geldi Mustafa'ya... Tabii oyuncaklarla önce ben oynadım. Bıktıktan ve biraz da bozduktan sonra verdim oğlana...

Mustafa'nın ağzı son günlerde iyice bozuldu. Ettiği küfürlerin bir kaçını buraya yazsam, Muzır Kurulu gazeteyi süresiz kapatır. Ayrıca sigaraya başladığından da şüphe etmekteyim. Çakmak almak için Bakkal Ali'yle pazarlık yapıp duruyor. Köy halkı, yaşını büyütüp bir an önce okula başlaması için babası Erol Usta'ya üç büyük şişe rakı teklif etti. Erol Usta 5 şişede direniyor.

Mustafa, dün yanında kendinden küçük bir kızla bana geldi:

‘‘Sen ne zaman denize gidicen?'' diye sordu.

‘‘Bugün gitmeyeceğim.''

‘‘Ama deniz bugün çok güzel... Hem de sıcak... Biv süvü de mayolu kız vav!..''

‘‘Benim denize gitmemden sana ne?''

‘‘Hiiç!.. Biz bu evde bivaz oyun oynuyacaktık. Hem de ben Zevvin'e vesim yapmasını öğvetecektim.''

‘‘Bas git!.. Başımı yine belaya mı sokacaksın?''

‘‘Kovkma be... Zevvin'in babası, o Ağvılı ayı bekçi değil. Bunun babası, küçük biv adam. Sen bilem dövebilivsin...''

‘‘Götür şu kızı buradan. Zaten, Bekir'in itlerinin (*) zamparaları yüzünden köyde adımız çıktı... Bu yaştan sonra, herif ev işletiyor dedirtmem kendime!..''

‘‘Hiç olmazsa üst katta oynayalım. Valla hiç güvültü yapmayız.''

‘‘Yaylanın!..''

‘‘Avka bahçe...''

‘‘Arka bahçede köpek var. Sizi ısırır!''

‘‘Hadi be!.. Ben onun kulağını biv ısıvmıştım! Şimdi beni gövünce kaçıyov.''

‘‘Bela mısın oğlum!.. Çekip gitmezsen, şaplak geliyor haa!..''

‘‘Ulan şavap çanağına çıstıımın vesimcisi!.. Senin boklu evine mi kaldık... Hev yevlevin pis zaten... Yüvü kız!..'' diye homurdana homurdana Zerrin'i kolundan çekip götürdü Mustafa. Biraz sonra da evinin karşısındaki arsadan ciyak ciyak sesi geldi.

‘‘Ulan annee!.. O koca dötlü misafiv kavılava söyle... Avtık evlevine gitsinlev. Zaten kocalavı plajda çıplak kavılava bakıyovlav!.. Nuvhan Teyze'nin kocası yine kaavede gizli gizli kumav oynuyov. Cemile Teyze'ninki demin duvavdan düştü. Kanlav içinde hastaneye götüvdülev. Adam şimdi ölmüştüv bile... Sen de onlavla git. Sizi evde buluvsam, hevkesleve, kavılav oturmuş ağda yapıyovlav diye anlatıcam. Biv evcilik bilem oynayamıyacak mıyız bu .....mına koduumun dünyasında be!..''

* * *

Demin Bekir'in itlerinden söz ederken, unutmayayım diye (*) koymuştum. Eşimin Balgöz dediği iki karış boyundaki yerden bitme it, tam 6 yavru doğurdu. Sarıkız dediği ise 5 tane... Eh, üç adet de eski kuşaktan kalma... Etti mi toplam 14 it... Şimdilik yazlıkçı komşu hanımlar, merhametlerine yenilip boğazlarından keserek itleri doyurmaktalar. Ama yaz bitip de evlerine dönünce 14 itle benim halim ne olacak?.. Bunlar kışın beni yerler yahu!.. Sonra da ‘‘Yaptığı karikatürleri, köpekler bile beğenmedi!..'' diye dedikoduları dinle...

O, Bekir Coşkun denen, İtsever Partisi militanı, öyle acıklı ve adamı iğfal eden usta işi yazılar yazmasaydı, benim gibi karnından 40 adet kuduz iğnesi yemiş biri, tongaya basıp altmışından sonra it beslemeye kalkışmazdı. Zaten atalarımız boşuna ‘‘Hiçbir iyilik cezasız kalmaz'' dememişler!..

Ama bir gün, Bekir Coşkun'un Ankara'daki evinin kapısı, zırrn diye çalınacak. Bekir, kapıyı açınca karşı gelinemeyecek letafette bir genç kız, ‘‘Size İstanbul'dan bir armağan gönderdiler Bekir Bey...'' diyecek.

Bekir de armağanın bulunduğu koca sandığı merakla bir açacak ki ne görsün?.. Aaa!.. Birbirinden güzel tam 11 adet yavru köpek!.. Üstelik iki üç tanesinin de gözleri şaşı... (Benim merhum şaşı ve moruk it, giderayak can havliyle fena çalışmamış.) Bekir de itleri görür görmez, bir sevinecek, bir sevinecek...

‘‘Aman, bunlar ne güzel, ne cici, ne bıngıl yavrular!..'' diye bir çığlık atıp;

‘‘Hamm, çabuk misafir odasını boşalt! Bu dünya güzellerini yerleştireeğiz!'' diyecek... Hanımı da onu kör testereyle kesecek!..

Bekir, şimdi bunları okuyunca, ‘‘İhtiyar yine palavra atıyor'' diye Urfalı bilgiçliğiyle kıs kıs gülecek. Ama ben, 15 gündür köpek nakli yapabilecek bir nakliyat şirketinin peşindeyim. Ve, nasıl olsa o şirketi bulacağım. Limuzinle bile olsa yavru itleri göndereceğim. Çünkü sonunda bana daha ucuza gelecek!..

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!