Huysuz İhtiyar

Haberin Devamı

Yıldız bir bürokrat doğuyor

Şu dünyada acep benim kadar çapaçul, dağınık ve unutkan bir Allah'ın kulu bulunur mu? Evde en az 30-40 kalemim vardır. Ama içlerinde yazanını bulmak, Sayısal Loto'yu tutturmaktan zordur. Çünkü, kapaklarını açık bıraktığım için kurumuşlardır. Bir vitrinde bir gömlek beğenir alırım. Eve gelip gömleği dolaba asarken aynı gömlekten üç tane daha olduğunun farkına varırım. Üstelik iki tanesinin ambalajları daha açılmamıştır.

Mutfaktaki durum daha da içler acısıdır. Zeytinyağı bittiği için markete giderim. Maydanoz, dereotu, domates, patates ve gözüme ne ilişirse alıp gelirim. Filizlenmiş eski patatesleri atıp tekrar filizlenmeleri için sepete yenilerini koyarım. Buzdolabının bir katı zaten maydanoz ve dereotu tarlasına dönmüştür. Yenilerini de onların yanına sıkıştırırım. Sebze gözünü dolduran domatesler artık salça haline gelmiştir ve yenilerine yer yoktur. Ekşi salça kokusu keskin balık kokusuna karışır. Çünkü, güzelim çingene palamudunu dolabın bir köşesine yığdığım buruşmuş patlıcanların altında unutmuşumdur. Ama evde hálá zeytinyağı yoktur. Kendime karşı ağzımı fena halde bozarak tekrar yola çıkarım ve bu kez de eczaneden bir sürü ilaç alıp dönerim.

Genellikle evde bir teki siyah diğeri kahverengi terlikle dolaşırım. Çünkü diğer tekleri kaybolmuştur. Böylece iki çift terlikten bir karma terlik imal etmek zorunda kalmışımdır.

*

Para ile ilişkim gerçek bir faciadır. Ömür boyu cebimde kaç para olduğunu hiç bilemedim. Hatta para olup olmadığını da bilmem. Elimde satın aldığım ambalajlanmış öteberiyle bir dükkán kasasının önüne gelince cebime bakmayı akıl ettiğimden kasa başlarında rezil olmuşluğum çoktur.

Paraya önem vermediğimi sanmayın. Evde nerelere tıkıştırdığımı bulup elime bir geçirebilsem paraya çok önem vereceğim. Ama ara ki bulasın!.. Maaşımı koyduğum yeri unutup aybaşlarında eşten dosttan borç aldığım çoktur.

Şimdi siz, ‘‘Götürüp bankaya niye yatırmıyorsun?’’ diyeceksiniz. Vallahi yatırıyorum... Ama hangi bankaya yatırdığımı hatırlayamıyorum. Banka defterlerimi de kaybettiğim için,

‘‘Afedersiniz, acaba benim sizde param var mı?’’ diye banka banka dolaşmaktan canım çıkıyor.

*

Tolga'yla evliliğimizin ilk yıllarıydı. Dara düşüp 2 aylık ev kiramızı ödeyememiştik. Üçüncü ayı da ödeyemezsek, kontrata göre Allah'ın kışında otomatik olarak evden atılacaktık. İcrası, hacizi ve rezilliği de cabası!..

800 lira olan kiramızı ödeyebileceğimize dair ufukta bir işaret de görünmüyordu. Tolga'nın aklına nereden geldiyse geldi,

‘‘Senin bir zamanlar bankada paran vardı. Sor bakalım belki 3-5 kuruş kalmıştır’’ dedi. O parayı bitireli en az 2 yıl olmuştu. Ama umut fakirin ekmeği deyip yine de sormuştum ve bankada tam 9 bin lira para unuttuğumuz anlaşılmıştı. 9 bin lirayı sakın küçümsemeyin. O yıllarda 50 bin liraya daire alınıyordu. (O, 9 bini amma yemiştik haa!..)

Ama Tolga'yı da hesap kitap bilir sanmayın. Onun derdi de para düşürmek veya çaldırmaktı. Bu nedenle ayın ilk günü ödenmesi gereken paraları parti parti ayırıp değişik kitapların arasına koyardı. Yıllar sonra kitap karıştırırken tedavülden kalkmış bir sürü eski para bulduğum çok olmuştur.

Banka kartından da söz etmeyin. Çünkü, 6 ay içinde 6 kez kart kaybedene bir daha kredi kartı vermiyorlar.

*

Son marifetim olarak bütün park yerlerini dolaşıp arabamı bulamayınca Honda'm çalındı diye polise haber vermiştim. Polis de 40 yıllık arkadaşım ünlü çizer Suat Yalaz'ı gece yarısı yakaladı. Çünkü Suat, arabasını Paris'te bırakıp iş için 2 haftalığına İstanbul'a gelmişti. Ben de nasıl olsa pek kullanmıyorum, oğlan taksi parası vermesin diye arabamı Suat'a vermiştim ve verdiğimi de hemen unutmuştum. Yakalandıktan sonra geceyi karakolda geçiren Suat'la barışana kadar canım çıktı.

*

Bu son rezilliğimden sonra yaşamımın en önemli kararını aldım. Artık, her şeyi kayda geçirecektim. Bundan böyle yazısız, deftersiz tuvalete bile gitmeyecektim. Bir koşu gidip muhasebecilerin kullandıkları defterlerden 4-5 adet aldım. Bu defterlerde alınan ve satılanların cinsi, adedi, kilosu ve de giren-çıkan paraların yazılacağı bölümler kolon halinde gösteriliyordu. Önce bir envanter, yani mal sayımı yapmam gerekiyordu. İşe evdeki eşyalardan başladım. Koltuklar, masalar, sandalyeler, aplikler, yanmış ve yanmamış ampuller, ampullerin kaçar vatlık olduğu, karyola, komodin, yastık, yatak, yorgan, çarşaf, halı, kilim, kül tablası renk ve cinslerini birer birer yazdım. Yani gözümün gördüğü ve görmediği her eşyayı deftere geçirdim. Hatta, tuvalette kaç sabun, kaç şişe şampuan ve kaç rulo tuvalet káğıdı bile olduğunu kayıt altına aldım.

Mutfaktaki sayım işlemi daha zorlu geçti. Ama onu da bir haftada tamamladım. Çünkü, patatesleri, domatesleri, patlıcanları saymak bir hayli zaman alıyordu. Hele arpacık soğanlarıyla ipe dizip kuruttuğum Arnavut biberlerini sayarken çok zorlandım. Tam ‘‘42...43...44...’’ diyorken ya telefon ya da kapı çalıyordu ve sayıma baştan başlıyordum. Sonra, tartı işlemi başladı. Toz şekeri, kuru fasulyeleri, pirinçleri de sayacak değildim ya... Gidip bir tartı satın aldım.

Artık evde yüzlerce patates, patlıcan, domates ve kilolarca mercimek, nohut, tuz birikmesinin mümkünü yoktu. Tüm yemek malzemelerini sayı ve tartıyla kullanıp deftere geçiriyor, mevcuttan düşüyordum. Alışverişe de defterimle çıkıp neyin eksik olduğunu şıp diye anlıyordum.

Ama kalem, fırça, boya, káğıt, mürekkep gibi çalışma masamla ilgili edevatın sayımı cinnetlik oldu. Yalnız saymak yetmiyor, bir de rengini, markasını, kuruyup kurumadığını kaydediyordum. Hoplatmak üzereyken sayamadıklarımı atıp canımı kurtardım.

*

Artık kendimi bir tüy kadar hafif hissediyordum. Hangi bankada, masamın hangi çekmecesinde, hangi pantolonumun hangi cebinde kaç param var, kaç gömleğim temiz, kaçı kirlide, hangi renk ve desenliler ütülü, arabada kaç litre benzin kaldı, ilaç kutusunda kaç tane Bemiks, kaç tane baş ağrısı ilacım var artık hepsini biliyorum. Çünkü, defterde hepsinin kaydı vardı.

Yalnız yemek yaparken tuzu bile tartmak çok zaman alıyordu. Bu nedenle karnıyarık pişirmek dahi geceyarısını buluyordu. Bir ara mutfağa bir kayıt memuru almayı düşündüm. Ama yemeklerimi bizim apartmana bitişik köftecide yemeye başlayarak bu sorunu çözdüm.

*

Yalnız garip huylar peydahlamaya başlamıştım. O güne kadar rakamlardan nefret etmeme rağmen her şeyi sayıyordum. Önce penceremden görünen apartmanları saymaya başladım. Sonra kaçar katlı ve kaçar pencereli olduklarını saymaya başladım. Artık sokaktan geçen arabaları, Kız Kulesi önünden geçen gemileri, bizim apartmanda kaç erkek ve kadın yaşadığını, televizyonda klip sunan göbeği açık kaç adet kız olduğunu, Fener maçında hakemin kaç kere düdük çaldığını biliyordum. Hatta karşımdaki desenli kanapenin kumaşında 341 beyaz, 422 kırmızı çiçek ve 645 gri yaprak olduğunu bile biliyordum. Çünkü, unuturum korkusuyla yeni aldığım muhasebe defterine bu sayıları ısrarla kaydediyordum. Ayrıca, kibrit kutularının üstündeki ‘‘Vasati 40 adet çöp’’ yazısına da sakın inanmayın. 40 kibrit çöplü bir kutuya aylardır hálá rastlayamadım.

*

Dün gecenin 3 buçuğunda dürtülmüş gibi uyandım. Önce yine deprem oluyor sandım ama ortalıkta sallanan ve tıngırdayan bir şey yoktu. Sonra beni uyandıran şeyin ne olduğunu anladım. Dün bizim apartmanın asansörü bozulmuştu. Merdivenleri yayan olarak inip çıkmak zorunda kalmıştım. Ama merdivenlerde bir tuhaflık vardı. İki kat arasındaki basamak sayısı çıkarken 18, inerken 17 adet çıkıyordu. Gerçek basamak sayısını öğrenmeden uyumaya kalkarak büyük bir hata işlemiştim.

Ayak seslerini uyanan komşularımın hayret dolu bakışlarına aldırmadan merdivenlerden yirminci iniş ve çıkışımı yaparken göğsümün sol yanına bir ağrı saplandı. Gözlerim kararıp tekerlenmeden önce

‘‘Yanlışlık merdivende değil bendeymiş. Çıkarken üst basamağı sayıp alt basamağı saymıyormuşum!..’’ dediğimi hatırlıyorum.

*

Şu anda ağzımda oksijen maskesiyle yattığım hastane odasının penceresinden görünen ağacın tam 3 dalı var. Sol baştaki dalda 2.348 yaprak vardı. Ama 168 yaprak döküldü, kaldı 2.180 yaprak!..

Odamdaki lavabo musluğu da dakikada tam 17 kez damlıyor!.. Üstelik doktorumun ağzında biri altın, üç dolgu olmak üzere tam 26 dişi var.

Yazarın Tüm Yazıları