Huysuz İhtiyar

Güncelleme Tarihi:

Huysuz İhtiyar
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2000 00:00

Bir piyango öyküsüEdebiyat erbabı, O'Henri'yi edebiyatçıdan bile saymaz. Oysa, O'Henri daha çocukluk yıllarımda bana edebiyatı sevdiren bazen duygulu, bazen komik, bazen de acıklı öyküler yazan cin gibi bir Amerikan yazarıdır. Ama en büyük özelliği de öykülerinin mutlaka bir sürprizle bitmesidir.Bu hafta canım çekti, yeni yıl nedeniyle O.Henri'sel bir yeni yıl öyküsü yazmaya çabaladım. (Dil allameleri, şimdi bu O.Henri'sel sözü de nemene bir söz diyecekler. O.Henri'vari, Amerikan'vari oluyor da O.Henri'sel Amerikan'sal niye olmasınmış?.. Osmanlıca in, Türkçe avut mu yani?..)Şimdi buyrun O.Henri'sel öyküme...*‘‘Bir yıl daha bitiyor Turhan... Babam 'O çulsuz yüzünden evde kalıyorsun, vazgeç onu beklemekten de artık bir yuva kur!..' diye her akşam homurdanıyor. Söz keseli tam 4 yıl oldu.’’‘‘Ben kahrolmuyor muyum sanki? Ama biliyorsun Canan, bunca yıl çalışıp didindim, gece mesailerine kaldım, ancak evimizin eşya parasını biriktirebildim. Baban da düğün, dernek, takı, hediye diye tutturuyor...’’‘‘Tabii tutturacak... Dul kadın vermiyor ki. Biricik kızını evlendirecek. O da çevresine karşı itibarını düşünüyor.’’Turhan, göğsünü şişirip dünyayı küçümseyen bir tebessümle elini cebine attı.‘‘Artık fazla düşünmesine gerek kalmayacak. Çünkü, trilyoner bir damadı olacak.’’‘‘Nasıl olacak bu iş?’’Turhan,‘‘İşte böyle olacak.’’ deyip cebinden bir Milli Piyango bileti çıkardı.‘‘Hem de tam bir yılbaşı bileti!.. Sen, şimdiden balayımızda gezeceğimiz ülkelerin programını yapmaya başla Canan'cığım. Çünkü, 1 trilyonun bu bilete çıkacağı içime doğuyor.’’‘‘Aaa, biletin numarası ne tuhaf!.. Ver de şuna bir bakayım.’’Turhan, bileti verdi fakat Canan alamadı. İstanbul'un deli lodosu, Turhan'ın çığlıkları arasında piyango biletini kapıp götürdü.*Nazmi, sırtını lokantanın sıcak duvarına dayadığı halde titriyor, burnunu çekip duruyordu. Paltosunu bir ay önce satmıştı. Patlak pabuçlarıyla önündeki su birikintisine basmamak için bacaklarını da iki yana açmıştı. Küçük bir káğıt parçası uçarak geldi ve bacaklarının arasındaki sulu çamura şap diye yapıştı. Ama Nazmi, gözlerini vitrindeki tavuk kızartmasına daldırdığı için, káğıdın farkına varmadı. Káğıt mendil satan küçük bir çocuk,‘‘Amca, piyango biletini düşürmüşsün.’’ demeseydi varacağı da yoktu.*Hacı Eşref, ‘‘Elhamdülillah Yarabbim, sana çok şükür!..’’ diye dualar okuyarak ve kürdanla dişlerini karıştırarak lokantadan çıktı. Çırak hastalandığı için dükkánı kendi kapatmak zorunda kalmış, iftar vakti evine gidememişti. İyi de olmuştu. Günlerdir canı döner çekiyordu. Lokanta kapısında kara kuru ve devamlı burnu akan bir herif yolunu kesti. Hacı Eşref fitresini, zekatını sektirmeyen dini bütün bir müslümandı. Ama bu Ramazan dilencilerinden artık bezmişti. Körü, topalı, yaşlısı, genci, kucağı çocuklusu, eli hastane raporlusu, dükkánına müşteriden daha fazla uğruyordu. Öfkeyle,‘‘Haydi Allah versin!..’’ dedi, fakat herif yapışkanın biriydi. ‘‘Dur bey amca, ben dilenci değilim. Senden sadaka istemiyorum. 5 milyonluk bu bilete 3 milyon ver yeter.’’‘‘Tövbe, ben kumar oynamam.’’‘‘Bu kumar değilki bey amcacığım... Belki de yüce Mevlam'ın sana gönderdiği bir nimettir. Kazanırsan hayır işine harcarsın. 2 milyon ver hiç olmazsa... Açım be, günlerdir açım!..’’Hacı Eşref, bilete baktı, evirdi çevirdi, bilet gerçekten sahiciydi. Ama çekiliş numarası bir garipti. Adamın yalvaran gözlerine bakıp haline acıdı. Bileti 1 milyon 250 bin liraya aldı.*Hacı Eşref, daha sahura saatler varken içinde bir sıkıntıyla uyandı. Önce sıkıntı nedenini yediği iki porsiyon dönere bağladı. Ama midesinde bir rahatsızlık yoktu. Hiç de olmamıştı. Ömür boyu ağzına sigara, içki sürmediğinden ve de sakin bir adam olduğundan taş yese midesi eritirdi. Sıkıntı bedeninde tarif edemediği bir yerden geliyordu. 3 Kulhüvallahi bir Elham okuyup tekrar uyumaya karar verdi. Tam,‘‘Veleddalin amiin’’ derken gözünün önünde kara kuru herifin yüzü belirdi. İçindeki sıkıntı arttı. Rabbin emrettiği iyiliği bedel karşılığında yapmıştı. Adamın karnını doyurmuştu ama, açlığından faydalanıp 5 milyonluk bileti ucuza kapatmıştı. Hacı Eşref, o gece sabaha kadar uyuyamadı ve karısının bütün ısrarına rağmen sahurda bir kaşık çorba bile içemedi.Sabah ilk yaptığı iş, pencereyi açıp bileti yağmurlu ve rüzgárlı havaya bırakmak oldu. İçindeki sıkıntı geçmişti çok şükür.*Mercedes'ine yürürken Ziya Bey'in saçsız tepesine bir şey yapıştı. Başını kaldırıp önünden geçtiği apartmanın üst katlarına doğru bir küfür sallarken tepesine yapışan nesneyi de alıp yere attı. Sonra eğilip tekrar yerden aldı ve öfkesini unuttu. Gökten bir piyango bileti düşmüş, kafasına konmuştu. Ziya Bey, inancı sağlam bir adam değildi ama bu işte bir hikmet olduğuna inandı. Üstelik, biletin üstünde tam 7 tane 7 rakamı vardı. Yani, biletin numarası 7 milyon 777 bin 777 idi. Bu işte gerçekten bir hikmet vardı. Bileti mendiliyle kurutup sırtındaki eski püskü pardesünün iç cebine koydu. Ziya Bey, zengin bir işadamıydı. Ama devlet dairesine ne zaman işi düşse en eski elbiselerini giyer, en acıklı yüz ifadesini takınırdı. Bugün de vergi dairesinden çağırmışlardı.Ziya Bey, yılbaşı yemeği için villasına en hatırlı müşterilerini ve birkaç işadamı arkadaşını çağırmıştı. Ziyafette yalnız kuş sütü değil, saz heyeti ve dansöz bile eksik değildi. Televizyondaki piyango çekilişine sıra gelince, bütün salonu kopkoyu bir sessizlik kapladı. Herkes, cebinden 10'ar 15'er bilet çıkarıp önüne yaydı. Gözler tetikte, kulaklar kirişte çekilişi izlemeye başladılar. Dönen toplar büyük ikramiye için yuvalarına düşünce sunucu,‘‘Büyük ikramiye olan 1 trilyonu 7 milyon 777 bin 777 numaralı bilet kazandı!..’’ deyince Ziya Bey'in ağzından ağır başlı ve oturaklı görünüşüne yakışmayan kadınsı bir çığlık çıktı. Kafasında çakan şimşek günlerdir unuttuğu bir olayı aklına getirmişti. Ayağa fırlayıp karısına,‘‘Samiye, çabuk benim eski lacivert pardesümü getir’’ diye ciyak ciyak bağırdı. Samiye Hanım, aptallığa varan saf bakışları ve yavaş hareketleriyle başını çevirip kocasına baktı.‘‘Getiremem sevgilim.’’ dedi.‘‘Niye be? Niye getiremiyor muşsun?’’‘‘Çünkü ben o pardesüyü deprem felaketzedeleri için yardım toplayan bir derneğe verdim.’’‘‘Allah seni kahretsin karı!.. Ceplerine bakmadan mı verdin?’’‘‘Eski püskü pardesünün cebinde ne olabilir ki? Zaten onu yıllardır niye atmadığını anlayamadımdı.’’Ziya Bey'in yüzü kırmızıdan mora doğru üç kez renk değiştirdi. Sonra sandalyesinden fırlayıp herkesin şaşkın bakışları arasında karısının suratına sağlı sollu iki tokat patlattı. Samiye Hanım, düştüğü yerden yine ağır hareketlerle kalktı.‘‘Senden artık ayrılıyorum Ziya. Tazminatı hazırla. Çünkü bunca şahidim var!..’’ deyip çantasını aldı ve evden çıktı. Bindiği taksi Hilton Oteli'ne doğru yol alırken Samiye Hanım, çantasını açtı ve içinden çıkardığı Milli Piyango biletine gülümseyerek baktı.*O'Henri'sel öykümün böyle bitmesinden hoşlanmadığınızı biliyorum. O zaman şöyle bir sona ne dersiniz:Ünlü Bolu Valisi depremzedelere gönderilen fakat kimsenin el bile sürmediği için yağmur altında asker postalından daha beter kokmaya başlayan elbise, kazak ve çamaşır pırtısı yığınına baktı.‘‘Bizim çöpümüz zaten bize yetiyor. Boşuna yer kaplamasınlar. Bunları götürüp yakın!..’’ dedi.*Biliyorum, bu sonu da sevmediniz. 2000 yılının yüzü suyu hürmetine size son bir mutlu son yazıyorum. Onu da beğenmezseniz günah benden gitti.Kızılay çadırının tepesi devamlı su aldığı ve tabanı da çamur olduğu için içerisi dışarıdan da soğuktu. Yusuf, soğuktan titreyen üç çocuğuna yüreği yarılarak baktı ve kendini çadırdan dışarı attı. Yeni bir yardım kamyonu yine bir sürü pılı-pırtı getirmişti. Yusuf aralarına daldı. Bebelerinin üstüne örtecek ve su geçirmeyecek giysiler arandı. Eline önce lacivert bir pardesü geçti. Belki su geçirmezdi ama çok hafifti. Pardesüyü bir kenara fırlattı. Yanındaki kalın kahverengi paltoyla dirsekleri eprimiş bir kazağı aldı. Çadıra dönerken paltonun cebinde unutulmuş 5 milyon lira buldu.Yiyeceğe boşverdi ve şeytana uyup 5 milyonluk bir Milli Piyango bileti aldı.Biletine de para çıktı ama kaç para çıktığını söylemeyeceğim işte!..Faks: 273 01 92
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!