Hukuksuzluğa karşı mücadelenin açmazı

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

DYP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener, geçen perşembe günü Hürriyet yöneticilerinin özel telefon konuşmalarının kaydedildiği ses bantlarını açıklarken, bu açıklamasının bir suç oluşturabileceğini kabullenmişti.

Anayasa'nın 22. maddesi ‘‘Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz’’ diyerek, bu temel özgürlüğü güvence altına alıyor.

Türk Ceza Kanunu'nun 195. maddesi de ‘‘Eğer fail evrak muhteviyatını ifşa ve telgraf ve telsiz muhaberat ve telefon mükalematı mahremiyetini ihlal ederek bir zarar husulüne sebep olursa bir aydan 3 seneye kadar hapis olunur’’ hükmünü getiriyor.

Ortada işlenmiş bir suç var. Üstelik, fail suçu ikrar ediyor.

Vahim olan, Akşener'in ‘‘Elime başka bantlar geçerse kamuoyuna duyurmaya devam edeceğim, bu suç ise işlemeye devam edeceğim’’ diyerek, kendisini hukuk düzeni ile bağlı saymadığını açıkça itiraf etmesi.

Tersinden okunduğunda, bu sözler başka bantların da açıklanabileceğine işaret ettiği için, bariz bir şantaj anlamına geliyor.

Haberleşme özgürlüğüne, en temel birey hakkına haydutça yöntemlerle tecavüz edilerek ele geçirilen bantlardan yenilerinin açıklanacağı söylenerek, şantaj alenen kamuoyu önünde yapılıyor.

Ve siz, bu şantajın hedefi olarak, şantajcınızla nasıl başedeceğinizi düşünüyorsunuz...

İçine düştüğünüz çelişki şurada: Siz, mücadelenizi anayasa ve hukuk çerçevesi içinde vermek durumundasınız. Ama onlar zaten Anayasa'yı tanımayacaklarını, suçu işlemeye devam edeceklerini söylüyorlar.

O zaman siz, hukuk çerçevesi içinde kaldığınızdan ötürü kendinizi dezavantajlı bir durumda buluyorsunuz. Avantajlı taraf, şantajcınız.

Demek ki, onların kulvarına girmeniz gerekiyor. En geçerli yöntem, bir çete kurmanız ya da var olan çetelerden birini angaje ederek, bu ekibin üstüne salmanız.

Bu, doğrusu pek deneyimli olduğunuz ve kendinize yakıştıracağınız bir alan değil.

Tam bu noktada akla şu husus da geliyor: Anayasa'yı tanımadıklarını, suç işleyeceklerini açıkça söyleyenler, bir kaos ortamı yaratmıyorlar mı?

Bu takdirde, günün birinde bazı güçler ‘‘Madem Anayasa'yı tanımıyorsunuz, o zaman Anayasa'yı bir süre askıya alarak bu Anayasa tanımazlık sorununu ortadan kaldıralım’’ dediklerinde, sizin onlara söyleyecek bir sözünüz kalır mı?

DYP'nin tutumuyla ilgili ilginç bir yöneliş, partinin Meclis Grup Başkanvekili Mehmet Gözlükaya'nın dün ‘‘Kim olursa olsun, kişilerin özel görüşmelerinin dinlenmesi ve kayda alınması gayri hukukidir’’ diyerek, suç işlendiğini kabullenmesi.

Ancak Gözlükaya, kasetlerin içeriğinin de suç unsuru taşıdığını belirterek, ‘‘Dinlemek de suçtur, kasetlerin içeriği de suçtur. Bu nedenle açıklanması zarureti doğmuştur’’ demeye getiriyor.

Pek öyle değil Sayın Gözlükaya...

Yalnızca dinlemek değil, dinlemeyi ifşa etmek de mahremiyetin ihlali sonucunu doğurduğundan, burada birinci derecede suça iştirak söz konusu.

Ceza Kanunu'nun 64. maddesi, cürüm ve kabahatin icrasına katılanların her birinin de o fiile mahsus ceza ile cezalandırılacağını hükme bağlıyor.

Sonuçta, suça iştirak açısından dinlemeyi yapan ‘‘gizli kulak’’ ile onu basın toplantısıyla yayan ‘‘ağız’’ arasında bir fark yok.

Şimdi birey haklarından, haberleşme özgürlüğünden yana olanları önemli bir sınav bekliyor.



Yazarın Tüm Yazıları