Hollywood’un facianın eşiğinden döndüğü anlar

Don Corleone’yi, Marlon Brando yerine Ernest Borgnine oynasaydı ne olurdu? Coppola dehasının yarattığı atmosferi bir yana bırakırsan, Marlon’suz Baba, belki de sıradan bir mafya filmi olurdu.

Yazar Eila Mell, Amerikan sinemasında "aslında kim hangi rolde oynayacaktı"nın hikayesini yazmış. Kitap sürprizli. Mesela hasta kızın gözü yaşlı sevgilisi Ryan O’Neal, az daha Rocky rolünü kapıyormuş. Neyse ki senaryoyu yazan Stallone, "Başrolde olmazsam, senaryoyu da vermem" diye tehdit savurmuş. Sonra Yıldız Savaşları’nın Han Solo’sunu az kalsın Burt Reynolds oynuyormuş. Bıyıklı Reynolds’tan iyi bir minibüs şoförü olabilir ama, uzay gemisinin dümenine Harrison Ford’un daha çok yakıştığı kesin.

Dış haberciliğe başladığımda Ronald Reagan ABD başkanıydı. Adı eski aktör diye geçiyordu ama, kendisini katiyen tanımıyordum. Oysa Hollywood’un kılpayı kurtulduğu o facialardan biri meydana gelmiş olsaydı, Reagan’ı, Casablanca’da Rick’i oynayan adam olarak tanıyacaktık.

Önyargılı olmayalım. Belki Reagan, kazulet görüntüsüne rağmen Humphrey Bogart kadar iyi bir Rick olabilirdi. Ancak karşısında da Ann Sheridan oynacaktı ki - kendisi biraz pin up olur, Ingrid Bergman’ın ürkek seksapeli onda yoktur - o zaman Casablanca çok farklı bir Casablanca olacaktı.

Eila Mell’in yazdığı "Casting Might-Have-Beens" kitabına bakarsanız, Hollywood’un bütün unutulmaz filmlerinin başından bu tür hikayeler geçmiş. Stüdyoların milyonlarca dolarlık yapımların baş rolünde görmek istediği aktörleri yönetmenler reddetmiş ve yönetmenlerin tercihlerinden muhteşem roller çıkmış.

Belki oyuncular mükemmel iş çıkardığı için, o rolde başkasını düşünmek mümkün olmuyor. Mesela Ryan O’Neal’i ringe çıkmış bir Rocky olarak düşünemiyorum. Ama projede ilk onun adı geçmiş. Sonra senaryoyu yazan Sylvester Stallone tehditle kapmış rolü.

Stallone’den çok iyi Rambo, Rocky oldu. Ama Sosyete Polisi olmazdı. Ya da stüdyonun planladığı üzere Eddie Murphy yerine o oynasaydı, o fırlama polis tipi asla varolmazdı.

BIYIKLI UZAY KUMANDANI

Yıldız Savaşları’nın kasting hikayesi de ilginç. Stüdyo, uzay gemisi Millennium Falcon’u kara saç-kara bıyık Burt Reynolds’un kumandasına vermek istemiş. Ama yönetmen George Lucas, kalkmış eski set marangozu Harrison Ford’u seçmiş.

Baba filmi en çarpıcı örnek. Francis Ford Coppola, stüdyonun istediği hiçbir aktörü kabul etmemiş. Sonuçta Ernest Borgnine-Burt Reynolds-Martin Sheen-Dustin Hoffman dörtlüsü yerine Marlon Brando-James Caan-Robert Duvall-Al Pacino kastı çıkmış. İnsanın hayalinde, ölüm gibi soğuk bakışlı Al Pacino’nun yerinde Dustin Hoffman’ı oturtması zor.

Kuzuların Sessizliği’nde Jodie Foster-Anthony Hopkins geriliminden daha müthişini düşünemiyorum. Sonuçta her ikisi de Oscar alıyor. Ancak stüdyonun aklından ilk planda geçen isimler; Andie MacDowell, Michelle Pfeiffer, Meg Ryan, Robert Duvall ve John Hurt. Bunları eşleştirin bakalım, hangi çift Foster-Hopkins’ten daha sinir bozucu olabilir.

Çok trajik olmayan kast değişiklikleri de var. Titanik’te Leonardo DiCaprio’nun yerine ilk düşünülen isim Macaulay Culkin’miş. Bence hiç fark etmezdi. Lüzumsuz bir film.

TARTIŞMASIZ SAPIK

Ama bakın Amerikan Sapığı’nda Christian Bale yerine Brad Pitt’in oynaması talihsizlik olurdu. Brad Pitt rolü geri çevirmiş. Tamam onun vücudunu Troy’da gördük ama, topyekün Patrick Bateman olabilmek Christan Bale’e özgü bir iş.

Bu arada rolleri reddetmekte Brad Pitt’in üstüne de yok. The Bourne Identity’yi Matt Damon’a, Matrix’i de Keanu Reeves’e ikram etmiş.

Coppola, Dracula’daki avukat rolü için Johnny Depp’i istemiş, ama stüdyonun Keanu Reeves tercihine boyun eğmiş. Soygun filmi Point Break’te de Reeves, Depp’in yerini almış. Ve Depp, Thelma ve Louise’te Brad Pitt’in oynadığı rolü geri çevirmiş.

Yıldızları yıldız yapan bazı roller de son dakikada elde edilmiş. Mesela Neşeli Günler için stüdyonun düşündüğü ilk isim Audrey Hepburn, role konup sinemada ünlü olan isim Julie Andrews. Ama bu hikayenin öncesi de var. Julie Andrews, Broadway’de My Fair Lady’deki rolüyle büyük sükse yapıyor. Film projesi masaya konduğunda doğal olarak Eliza Doolittle rolünü onun oynaması gerekirken, Audrey Hepburn’ün elinde kalıyor.

Bütün bu kim kimin yerine oynadı denklemlerinde en isabetli olay Ronald Reagan’ın Rick rolünü oynamaması. Casablanca ziyan olurdu.

Reagan’ı, sevdiği kadına dumanlı bir sesle "Gözlerimin içine bak ufaklık" derken düşünemiyor insan.
Yazarın Tüm Yazıları