Hipertansiyon krizlerine dikkat

Hemen her hafta birkaç hastam hipertansif atak geçirdiğini düşünerek "acil görüşme" talebinde bulunur.

Hipertansiyon ataklarının tehlikeli olabileceği doğru ama ne iyi ki "gerçek hipertansif krizler" öyle sanıldığı kadar sık karşılaşılan bir durum değil.

Ani kan basıncı yükselmeleri, ya tedavideki bazı eksiklik veya hatalar ya da hastanın yaşamındaki değişimler nedeniyle ortaya çıkıyor. Ama kan basıncı birden bire ve fazlaca yükselen her insan, doğal olarak ciddi bir korkuya kapılıyor. /images/100/0x0/55eb288cf018fbb8f8af1b41Özellikle ölçülen değerler çok yüksek -kan basıncı için 16’dan, küçük tansiyon için 10’dan büyük- olduğundan korkular iyice artıyor, bir panik hali başlıyor.

Yetersiz veya yanlış tedaviden kaynaklanan ani kan basıncı yükselmeleri, genellikle hasta-hekim ilişkisinin iyi olmamasından, hastaların eksik bilgilendirilmelerinden kaynaklanıyor. Hastaların ilaçlarını değiştirmeleri, kilo almaları, tükettikleri tuz miktarını artırmaları da önemli. Özellikle kilo artışı ve tuz kullanımının çoğalması çok etkili faktörler.

Daha seyrek olarak böbrek damarlarında meydana gelen ani daralma ve tıkanmalar, damar içi kanamalar, böbreğin süzme sisteminde oluşan acil sorunlar, çok daha seyrek olarak da nörolojik bazı problemler, hipertansif ataklara sebep olabiliyor. Yani gerçek hipertansiyon krizlerinin arkasında önemli nedenler yatabiliyor.

STRES VE PANİK TANSİYONU ARTIRIR

Bizim sık karşılaştığımız sebeplerin başında akut stres atakları veya panik bozukluk gibi ruhsal sorunlar geliyor. Sosyal veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan akut gerilim nöbetleri, korku ve endişelerin ilk belirtisi, hipertansif bir atak olabiliyor.

Dışa vurulamayan öfkeler, hiddetli kızgınlıklar, ifade edilemeyen kırgınlıklar, sıkılganlıklar, iş hayatının stresleri hipertansif bir atağı başlatabiliyor. Evdeki, işteki ufak sorunların ciddi kan basıncı yükselmelerine yol açabileceğini bile görüyoruz.

YANLIŞ ÖLÇÜMLERE DİKKAT

Sorun bazen kan basıncının yanlış ölçülmesinden de kaynaklanabiliyor. Bu, özellikle elektronik ölçümlerle yapılan kan basıncı tayinlerinde sık görülen bir durum. Aletin yanlış kullanılması, manşonunun bileğe veya kola yanlış yerleştirilmesi, ölçümlerin kişi ayaktayken veya kol uygunsuz pozisyondayken yapılması, alette meydana gelen arızalar, hatta pil sorunları, ölçüm sonuçlarını etkileyerek yanlış değerler alınmasına yol açabiliyor.

Ayrıca ilk bir-iki ölçümde kan basıncı yüksek bulunursa, telaşa kapılma ve korku nedeniyle sonraki ölçümler daha da yüksek çıkıyor. Kola sarılan manşonun çok sıkılması ve kolda uzunca bir süre tutulması da ölçümleri etkileyen unsurlar arasında.

NE YAPMALI

Kan basıncı yükselmeleri, bazen tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Ama her yüksek kan basıncı ölçümünü bir kriz hali olarak değerlendirmeyin. Kalp krizi geçireceğim, felç olacağım diye korkmayın. Ani kan basıncı yükselmeleri olunca, telaşlanmamalı, sırt üstü uzanmalı ve biraz dinlenilmelidir.

Eğer rahatlatıcı, gevşetici bir doğal destek (Passiflora, Valeriyana, melisa) varsa, kullanabilirsiniz. Çok düşük dozda bir tranklizandan faydalanmanız da mümkün olabilir. Eğer hipertansiyonlu biriyseniz, ecza dolabınızda hızlı etkili bir tansiyon düşürücü ilaç (Captoril, Nifetipin) varsa doktorunuzdan telefonla izin alarak kullanmayı düşünebilirsiniz. İstirahata çekilin. Mümkünse kısa bir süre dinlenin.

Sorununuz bütün bu önlemlere rağmen çözülmüyorsa, en doğrusu doktorunuzdan yardım istemenizdir.

Rahim dönüklüğü önemli mi

Rahim çoğunlukla basende öne doğru kıvrılmış olarak durur, ancak bazı kadınlarda arkaya yatmış olabilir. Bunun bazı sebepleri vardır:

n Çocukluktan olgunlaşmaya geçerken rahim, arkaya doğru büyür.

n Gebelik veya doğum sırasında rahim bağları gevşedikçe, rahim arkaya doğru büyüyebilir ve doğumdan sonra da düzelmez.

n Rahmin arkasında yapışıklık yapan endometriozis veya iltihap, operasyon gibi sebepler yüzünden rahim arkaya dönüp yapışabilir.

Arkaya dönük rahim çoğunlukla şikayete sebep olmaz, ama özellikle yapışıklık varsa cinsel ilişkide ya da adet sırasında ağrı gibi belirtiler verebilir. Ciddi şikayet sebebi ise, düzeltme operasyonları yapılabilir.

Tehlike artarak devam ediyor

Yiyecek ve içeceklerimiz kirlenmeye devam ediyor. Sularımızın arsenikle kirlendiğini Sağlık Bakanlığı açıkladı. Çoğu içme suyunun içerdiği diğer organik ve inorganik kirlilikler konusunda da ciddi şüpheler var.

Yiyeceklerin durumu ise daha da kötü... Topraklar tarım ilaçları, hormon, antibiyotik ve böcek öldürücülerle kirlenmiş durumda.

Bu gelişmeler sağlığımıza iyi gelsin diye tükettiğimiz yiyeceklerin neredeyse birer sağlık zararlısına dönüşmesine yol açıyor. Besin güvenliği konusunun ulusal bir program dahilinde, ciddi bir organizasyonla izlenmesi ve çözüm yollarının araştırılması gerekiyor.

Tehlike yalnız arsenikte mi

Bazı illerimizde içme sularının yüksek arsenik oranına sahip olduğunun açıklanması, ciddi endişelere yol açtı. Aşırı arsenik alınmasının cilt ve mesane kanserlerini artırdığını gösteren birçok çalışma var. Bazı araştırmalar vücutta fazla arsenik bulunmasının akciğer ve karaciğer kanserini de artırdığını gösteriyor.

Burada önemli olan nokta, arseniğe ne oranda ve ne kadar süreyle maruz kaldığınız... Arsenik fazlalığı 4-5 yıldan fazla devam ettiğinde daha da tehlikeli hale geliyor. İçme sularının diğer ağır metaller yönünden de zaman zaman incelenmesi gerek.

Özellikle yer kabuğu hareketlerinin yoğun olduğu deprem kuşağı ülkelerinde, yeraltı sularının yapısı da sık sık değişebiliyor. Bu nedenle içme sularının hiç olmazsa yılda bir kez kimyasal analizden geçirilmesi gerekiyor.

Çocuklarınızı kişisel hijyen yönünden eğitin

Kişisel bakım, sağlıklı olmada son derece önemli bir faktör... Ama kişisel bakım deyince akla yalnız yeme-içme gelmemelidir. Yemeklerden önce ve sonra elleri yıkama, tuvaletten sonra el temizliği yapma, düzenli diş fırçalama, her gün duş almaya çalışma, en az dengeli beslenme kadar önemlidir.

Çocuklarınızda kalıcı bir sağlık bilinci oluşmasını istiyorsanız, onları kişisel hijyen bakımından da eğitmeyi unutmayın. Bu konuda okul aile birlikleri ve okul yönetimleriyle işbirliği yapmaya önem verin. Dershanelerin kullandıkları tuvaletlerin, ellerini temizledikleri lavaboların, yemekhanelerin, mutfak ve diğer bölgelerin temiz olup olmadığını mutlaka araştırın.

Cep telefonu ile ilgili kuşkular artıyor

Son günlerde yayınlanan bazı araştırma sonuçları, cep telefonlarının sağlığa zarar verebileceği yönündeki endişeleri artırdı. Bu çalışmalardan birinde, cep telefonu kullanan çocuklarda kanser olasılığının artabileceğini gösteren bulgulara rastlandı.

Aylar önce yazdığımız gibi, özellikle çocukları cep telefonundan uzak tutmakta yarar var. Ergenlik çağına adım atmayan çocuklara kesinlikle cep telefonu kullandırmamak gerekiyor.

Dört yaşın altındaki çocukların çevresinde cep telefonu bulundurmamak çok önemli. Bunların yatak odalarında bile cep telefonu bulundurulmamasında yarar var. Özellikle ilkokul çağındaki çocuklarınıza cep telefonu kullandırmayın. Onlarla daha kolay haberleşebilme arzusuyla ceplerine lütfen bir telefon koymayın.

Amerika’da yapılan bir başka çalışma, aslında cep telefonlarının cepte taşınmasının bile mahsurlu olduğunu düşündüren bulgular ortaya çıkardı. Bu araştırmaya göre cep telefonunu pantolon cebinde taşıyanlar, kulaklık da kullansalar sağlık zararlarından kurtulamıyorlar. Kulaklık kullanarak beyinlerini korusalar bile konuşma esnasında cep telefonlarının yaydığı enerji nedeniyle sperm azalması ve bozulmasına maruz kalıyorlar.

Bütün bu yeni veriler, cep telefonlarının yakın bir gelecekte "üzerimizde bulundurulması tehlikeli olanlar" listesine alınacağı yönündeki düşüncemizi destekliyor.

Diyet, enerjinizi sömürmesin

Ramazandan sonra zayıflamak istiyorum, ancak hatalı bir uygulama yapıp enerjimin azalmasından korkuyorum. En azından çikolata, ekmek, asitli-şekerli içecekler, kuruyemiş ve benzeri (zaafım olan) yiyecekleri azalttım. Çalışma tempom yüksek olduğu için enerji veren bir diyet programı bulabilir miyim?

Kilo verme süreci çok kolay bir iş değildir. Amacın sadece kilo vermek olduğu girişimler, geri dönüşlüdür.

O nedenle bu süreci sadece diyet yaparak geçirmekten ziyade, diyetisyenlerden beslenme konusunda -özellikle kendi beslenmeniz konusunda- eğitim almayı hedeflemelisiniz. Kendinize özel bir beslenme planından yola çıkarak uygulayacağınız diyeti sık sık sorgulamalı ve her geçen gün daha uygulanabilir, "size özel" hale gelmesini sağlamalısınız.

Tüketimini sınırladığınız yiyeceklerden biri olan ekmek, "hatalı bir vazgeçiş" ile beslenme yanlışına neden olmaktadır. Ekmek ve tahıl grubu yiyecekler, günlük karbonhidrat ve B1 vitamini alımını destekleyen en temel besin grubudur. İşte bu noktada bildiğiniz hatta uygulamaya koyduğunuz yanlışın düzeltilmesi, "diyet yaparken halsiz, yorgun düşme" endişesini ortadan kaldıracak en önemli değişimdir.

Kalori kısıtlaması kilo verme sürecinin temelidir. Ancak kısıtlamaların temel enerji kaynaklarınızdan yapılması diyetin enerjinizi sömürmesine neden olacaktır. Yeterlilik, çeşitlilik ve denge, uygulayacağınız diyetin sloganı olsun. Yapılan kalori kısıtlaması yoğun iş temponuzu etkileyebilecek durumda ise doktor tavsiyesi ile bir multivitamin kullanabilirsiniz.

Nereden başlasam

Çok yemek yiyorum ve spor yapmıyorum. Şimdi ilk kez diyet yapmaya karar verdim. Nereden başlamam gerekiyor?

Güzel bir yolun başındasınız. İlk kez diyet yapacağınız için vücudunuz size çok fazla sorun çıkarmayacaktır. Ama ilk önce bu yola çıkmadan genetik olarak bir sorun var mı diye araştırmanız gerekiyor. Uzman bir hekimden randevu alın ve kilo almanızın metabolik bir sorun olup olmadığını sorun.

Diyetisyeniniz, vücut analizi yapacak ve beslenme durumunuzu, davranışlarınızı değerlendirecektir. "Çok yiyorum ve hareketsizim" demişsiniz. Bu zaten kilo almak için kuvvetli bir neden, ama ailedeki olası sağlık problemleri açısından risk taşıdığınız için ve size özel bir diyet hazırlanması gerektiğinden, bu kontrolden geçmeniz gerekiyor.

Tahlil sonuçları elinizde... Gerekli uyarıları ve hatta gerekiyorsa ilaçları aldınız... Artık sağlık durumunuza göre bir diyet hazırlanabilir. Yine ihtiyacınıza göre egzersiz uzmanından ve psikologdan da yardım isteyebilirsiniz. Diyetisyene gitmeden önce yapmanız gerekenler ise şunlar:

l Kilo artış ve azalışını bir yere not alın

l Son bir haftada yediklerinizi, miktar ve saatleriyle not alın

l Sevdiğiniz ve sevmediğiniz besinleri ve içecekleri not alın

Şunları da göz ardı etmeyin: Uzman bir ekiple çalışmaya özen gösterin. Sağlıklı yaşam üzerine kitaplar alın, dinlenirken biraz okumaya çalışın. En yakın spor merkezinin yerini öğrenin veya yürüyüşe çıkmak için arkadaşınızı davet edin.
Yazarın Tüm Yazıları