HİÇ KİMSE olmanın tadına varmak süper bir şey

O, çok merak edilen ama tanınmayan biri... Ya da yanlış tanınan... Karşınızda Sezen Aksu’nun oğlu Mithat Can Özer... Bugüne kadar hiç röportaj vermedi, kendini anlatmaktan hoşlanmıyor, annesiyle ilgili soruları cevaplamaktan da...

Çünkü o, Sezen Aksu’yu bizim gibi algılamıyor. Bizim büyük starımız, onun annesi... Son dönemde açtığı 11:11, acayip popüler oldu. Bu yaz Alaçatı’da da şubesi olacak. Ne var ki Mithat Can Londra’da yaşıyor, üç ortak öyle anlaşmışlar. Orada daha rahat ediyor. Hiç kimse olmanın tadını çıkarıyor, spor ve müzikle dolu bir hayat sürüyor. Bu fırsatı iyi değerlendirin, adamı tanıdınız, tanıdınız, bir daha röportaj vereceğini zannetmiyorum. Zaten onu bu röportaja ikna edinceye
kadar da anam ağladı...

Şu an hayatınızın hangi dönemindesiniz?
- Her şeyin değiştiği dönem. Adamlığa geçiş dönemi...
/images/100/0x0/55eb2c35f018fbb8f8b0093e
Neyin peşinde koşuyorsunuz?
- Bilmem, galiba kendimi bulmaya çalışıyorum.

Kaç yaşındasınız?
- Kasım’da 29 olacağım.

30’a yaklaşmak nasıl bir şey? Korkutucu mu?
- Yok değil, ben yaşlanmaya inanmam. İyiyim, yapmak istediğim bir sürü şey var. Rüzgarı arkasına almış yelkenli gibiyim.

Neredesiniz?
- Londra. Burada bir arkadaşımla ortak oldum. Kurye şirketi var, internet şirketi de kurduk. Kafa kafaya verip, başarılı olabileceğimizi düşündüğümüz her şeyin ucundan tutuyoruz. Bir de 11:11 var. Kulüp işine de girdim.

Neden Londra’da yaşıyorsunuz? Temel motif: a) İstanbul’da beni herkes tanıyor, hayatımı yaşamıyorum. b) Londra’da daha çok şey öğreniyorum...
- İkisi de. Türkiye’de herkes birbirinin hayatıyla, gereğinden fazla ilgili. Bu da insanı zorluyor. Gerçi, benim hiçbir zaman çok sosyal bir hayatım yoktu. İstanbul’da şehir dışında köpekleriyle yaşayan biriydim. Ama tanınan birinin çocuğu olmak zannedildiği kadar avantajlı bir şey değil...

Türkiye’den kaçtınız yani!
- Öyle de denebilir.

Peki nedir dezavantajları, damgalı doğmak gibi mi?
- E biraz öyle. Bütün gözler üzerinizde. Normal insanlar için çok sıradan bir şeyi siz yaptığınızda çok büyütüyorlar. Bir de sizden çok fazla şey bekleme eğilimine giriyorlar. Ben yine de durumu iyi idare ettim, çünkü kendime uzakta bir hayat kuracağımı biliyordum. Hiç kimse olmanın tadına varmak süper bir şey!

Çok güzel bir laf bu: “Hiç kimse olmanın tadına varmak...” Bu arada eğitiminiz ne? Türkiye’de mi okudunuz?
- Liseyi bitirince Londra’ya geldim, bir sene burada yaşadım, sonra Türkiye’de Bilgi Üniversitesi’ne devam ettim.

Herkes sizi hep biliyordu değil mi, hayat boyu böyle oldu...
- Evet. Herkes biliyor. Ama bilmiyor...

Nasıl yani?
- Beni tanıdıklarını sanıyorlar. Bu da benim hayattaki meselem işte. Oysa, insanların tanıdığını zannettiği adamla, benim alakam yok...

Belki bu röportajdan sonra sizin hakkınızda fikir sahibi olurlar... Nasıl bir yerde yaşıyorsunuz?
- Londra’nın doğusunda bir gettoda oturuyorum. South Kensington’da ya da Knightsbridge’te falan oturacak hem param yok, hem de bu şekilde yaşamak daha keyifli. Cihangir gibi bir yer burası...

Evinize giren sizinle ilgili ilk ne fark eder?
- Evim bir loft. Yatak odam yok, asma katım var. Sanatçı evi gibi. Her şey ortada, bir arada. Eve giren biri müzikle alakam olduğunu fark eder. Spor yapan bir adam olduğumu da. Buzdolabımı açınca da sağlıklı beslendiğimi görür.

Kadınlar açısından en hızlı döneminiz mi? Bir erkek en çok 20-25 yaş arası mı deliriyor?
- Bilmiyorum ki. Erkekten erkeğe değişir. Benim 19 yaşından itibaren geçtiğimiz senenin ortasına kadar, hep uzun ilişkilerim oldu.

Ne kadar uzun?
- Valla ilki yıllarca sürdü. Toplam 10 yıl. Sonuncusu 3 yıl. Tamam kızlarla çıkıyorum, flört ediyorum ama bana yakıştırılan kadar çapkın değilim.

Bir “playboy” olarak lanse edilmek kötü bir şey mi?
- Ben olmadığım biri gibi algılanmak istemiyorum. Evet, hayatımda hep kadınlar oldu. Evet, iyi anlaşıyorum onlarla. Bu da normal çünkü benim çocukluğum 5-6 tane kadınla geçti. Üstelik annem, Müjde (Ar) gibi eğlenceli ve sıra dışı tiplerle...

Kendi kozanıza girdiğinizde kaç yaşındaydınız?
- Annemle ilişkim her zaman çok iyi oldu. Kendim olmama izin verdi. 15-16 yaşında çok yakın bir arkadaşımla eve çıktık, Sarp Leventoğlu ile. Ama tabii ki annemin eli hep üzerimdeydi.

Sizi herkes çok seviyor... Neden?
- Öyle mi? Ben de herkes bana uyuz oluyor diye düşünüyordum.

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
- Tanımlayamam.

Asosyal?
- Yok ama çok sosyal da değilim...

Sıcak, soğuk?
- Sıcak...

Korkak, cesur, temkinli?
- Bu da zor. Korkak değilim ama öyle deli bir cesaretim de yok. Ben, deneyime inanırım. Bazı şeyler planladığımız gibi gitmez, değiştiremediğimiz şeyler olur. Üzülmem. Öyle olması gerekiyormuş diye düşünür, yoluma devam ederim.

Siz hep yaşınızdan büyük bir adam mı oldunuz?
- Öyle oldum, arkadaşlarım da hep benden büyük oldu...

Sezen Aksu’nun oğlunun paraya ihtiyacı olmaz diyorlar... Yanlış!

Bu kulüp işi nereden çıktı?

- Kulüp yerine, kağıt hammadde firması da olabilirdi. “Böyle bir mekân var ilgilenir misiniz?” dediler, mantıklı geldi, iş yapar gibi geldi. İşin özünde para kazanmak var. Annen Sezen Aksu olunca, insanların kafasında hep sanki çalışmaya ve para kazanma ihtiyacın yokmuş gibi bir algı var. Oysa gerçek öyle değil. 11:11 tamamen spontane gelişti, bu kadar başarılı olacağını biz de beklemiyorduk.

Peki nasıl oluyor, İstanbul’da bir kulübünüz var ama Londra’da yaşıyorsunuz...
- Biz üç ortağız. Orçun’la (Göçgün) ben buradayız, Tangun (Gençel) orada. Ve çok deneyimli bir ekiple çalışıyor. O yüzden işler tıkır tıkır yürüyor. Önümüzdeki günlerde Londra’da da açmayı düşünüyoruz...

Vayyy. Büyütüyorsunuz yani işleri...
- Tabii, tabii. Bu yaz Alaçatı’da da açıyoruz. Makah Beach’de. Haziran-Eylül arası. Her gün 6’dan sonra happy hour’la başlayıp soul, funk, disco, Latin müzikleriyle bir yaz geçireceğiz. Bekleriz. Yurtdışından gelen yabancı DJ’ler de olacak. Ben de Londra- İstanbul- Alaçatı arası mekik dokuyacağım.

11:11 neden bu kadar tuttu?
- Tangun, yıllardır bu işleri yapıyor. High End ve Crystal gibi kulüpleri işletti, bir de 909 Production’ın sahibi. Yıllarca partiler ve konser organizasyonları yaptı. Ben de müzisyen olarak sahnede ya da stüdyoda bunların içindeydim. Onun ve çalıştığı ekibin tecrübesi de etkili diye düşünüyorum. Biz aslında buradan bir markayı Türkiye’ye getirmeyi planlıyorduk. Ama sonra üst katı görünce, “Niye restoranla uğraşalım” dedik, kulüp işine kaydık.

Adı niye 11:11?
- Numerolojide eylemdeki eş zamanlılığı sembolize ediyormuş. Bazı yeniçağ inançlarına göre de, meleklerin ve iyi enerjinin varlığını simgeliyormuş. Daha fazlasını sorma bilmiyorum!

Ben de aranızda 11 Kasım’da doğan biri var zannettim...
- Var, mimarımız Emir Uras. 11 Kasım onun doğum günü. Hiçbir şey şu hayatta raslantı değil galiba...

Siz gece yaşayanlardan mısınız?
- Hafta için 10-11 gibi yatarım, annem de öyledir ama sabah 5’te mutlaka bir kalkarım. Sabah sessizlikte tek başıma zaman geçirmeyi çok severim. Ondan sonra spor yapıp, işe giderim. Genelde ritmim bu. Ama hafta sonu Allah ne verdiyse, kendimi hayatın akışına bırakırım.

Londra’da ve İstanbul’da farklı mı eğleniyorlar insanlar? Neler öne çıkıyor?
- Burada insanlar daha rahat. İstanbul’daki gibi özenti ve kasıntı değil. Gerçekten eğlenmeye çıkıyorlar. Etrafla-metrafla alakaları yok.

Nasıl müzikler dinleniyor?
- O işte fena. Ben hiç memnun değilim tüm dünyada son zamanlarda çalan müzikten. Londra’da da hep aynı şeyi dinliyormuşum gibi geliyor. Popun bu yeni türevleri, inanılmaz çok satıyor ama beni açmıyor.

Çok spor yapan daha mı iyi sevişir?

Spor?

- Hayatımda çok ama çok önemli yeri var.

Ne zamandan beri...
- Çocukluğumdan beri. Benim enerjim çok yüksektir, aynı yerde bir saatten fazla duramam, elim ayağım sallanmaya başlar. Haftanın neredeyse her günü antrenman yapmazsam uyuyamıyorum. Ter atmam lazım. O zaman kendimi iyi hissediyorum.

Nasıl bir bağımlılık bu?
- Valla, spor artık benim bir parçam. Görüntümü değiştirmek için yapmaktan uzak bir noktaya geldim. Favorim Uzakdoğu sporları. Gerçi dönemine göre değişiyor, bazen daha çok vaktimi gym’de geçiriyorum, bazen dışarı çıkıp bisiklete biniyorum, bazen yogaya gidiyorum, bazen yüzüyorum. Ama mutlaka bir şey yapıyorum, her gün bir, bir buçuk saat.

Güzel bir beden bir kadın için özgüvendir, erkek için de öyle mi?
- Öyle herhalde...

Karındaki baklavalar ne zaman oluşmaya başlıyor?
- O tamamen beslenmeyle alakalı. Sağlıklı beslenmek, gerekli şeyleri almak, onları ne zaman alacağını bilmek...

Tozlar-mozlar içiyorlar...
- Ben çok içmiyorum. Sadece doğru yemeyi biliyorum.

Nasıl öğrendiniz?
- Bir antrenörüm vardı. Vücutçu. Onlar bu işi çok iyi biliyor. Ondan öğrendim. Sonra Mens Health, Muscle and Fitness gibi sürekli okuduğum dergiler var. İnternette da araştırıyorum. İlgiliyim bu konuyla çok.

Sizin hiç mi karnınız yok...
- Hiç yok.

Doğru ya sizin baklavalarınız var! Yazın şortu çektiğinizde gururla mı dolaşıyorsunuz etrafta?
- Bedenimden rahatsız olmuyorum en azından...

Peki kilo aldığınız olmuyor mu hiç?
- Olmaz mı? Her kış, bilerek 5 kilo alıyorum. Ama yaza doğru veriyorum. Tabii insanlara “Kilo aldım” dediğimde gülüyorlar ama ben fazlalığımı fark ediyorum.

Her sabah tartılır mısınız?
- Yok hayır ama aynaya baktığımda görüyorum...

Çok spor yapan ruhsal olarak daha mı sağlıklıdır?
- Bilmiyorum.

Çok spor yapan insan daha mı iyi sevişir?
- (Gülüyor) Çok spor yapan adamın hali kalmamış olabilir! Böyle bir ihtimal de var. Ama spor yapan birinin farkı vardır diye düşünüyorum...

Kızlar karnınızdaki baklavaları görünce etkileniyor mu?
- Onlara soracaksınız artık! Ama benim her tarafımdan damarlar, kaslar fışkırmıyor. Çok sevmiyorum o hali.

Bir sabah uyanıyorsunuz ve 100 kilonun üzerindesiniz...
- Kabus olur benim için.

Peki şişman bir kızla beraber olmanız mümkün mü?
- Kadında kıvrım severim. Muhteşem bedeni olan kadınlar var evet ama ben hayatımı geçireceğim kişiyi hayal ettiğim zaman, olağanüstü bir beden filan düşünmüyorum. Kusursuz bir beden yerine, natürel, normal, sağlıklı bir kadını yeğlerim.

BEN ONNO’YLA BÜYÜDÜM MÜZİSYEN OLMAKTAN BAŞKA ŞANSIM YOKTU...

Müzisyen olmaktan başka şansınız var mıydı?
- Yoktu galiba. Ben Onno gibi bir adamla büyüdüm. 1 yaşından 12 yaşıma kadar onunla birlikteydim. Çok etkisi oldu. Açıkçası müzikten başka bir şey yapacağımı ben de düşünmüyordum.

Anneniz şaşırmış mıdır?
- Kulüp işine mi? Evet, evet şaşırdı. Telefon açtım, “Ben geliyorum” dedim, çok sevindi, bir sene hiç gelmemiştim İstanbul’a. “Kulüp açıyorum” dedim. “Nasıl yani?” oldu. “Gel gör” dedim. Eminim hoşuna gitmiştir. Kimsenin yardımını almadan, kendi kendime yaptığım bir şey...

Son 10 yılda sadece 5 pizza filan yemişimdir

Ne kadar sağlıklı besleniyorsunuz?

- Oldukça sağlıklı. Son 10 yılda sadece 5 pizza filan yemişimdir.

Nasıl yani! Şaka mı bu!
- Yooo. Canım da çekmiyor.

Kebap falan da mı yok? Şöyle bir Adana, Urfa, beyti, lahmacun...
- Hayır yemiyorum.

Tatlıyla aranız nasıl?
- Sıfır.

Peki ekmekle aranız?
- Kepek ekmeği. Onun da bin tane çeşidi var. Bilgili ve ilgiyim. Beyaz ekmek yemiyorum.

Yemek yapıyor musunuz?
- Evet. Londra’da yemek yapmadan yaşamının imkânı yok. Çok pahalı bir yer. Buzdolabım ağzına kadar doludur. Bak içine, nasıl bir adam olduğumu çözersin. Et, tavuk, balık, sebze ve meyve...

Sevgilinizle mi yaşıyorsunuz?
- Hayır, yalnız.

Sizin için sevgiliyle birlikte spor yapmak romantik bir şey mi?
- Hayır değil. Spor benim yalnız yapmayı sevdiğim bir şey. Kendi kozama giriyorum ve hiçbir şey düşünmüyorum. Her şey orada, harcadığım enerjiyle akıp gidiyor...

VİRTÜÖZ MÜZİSYENLERİN DEĞERİ ARTACAK

Elektronik elementler, bir bulut gibi bütün müzik endüstrisinin üzerinde. Bence bu durum, çok yakın bir zamanda virtüöz seviyesindeki müzisyenlerin değerini ortaya çıkaracak. Belki de benimki bir umut. Çünkü şu anda her şey bilgisayardan yapılıyor, benim de hiç hoşuma gitmiyor. Artık albüm yapmak da mantıklı değil. Bir single yapıp, i tunes’dan satmak hem daha az masraflı hem de daha çok kişiye ulaşma imkanı var...

Benim için Sezen Aksu diye ayrı bir kişilik yok
O benim annem

İnsan ne zaman Sezen Aksu’nun oğlu olduğunu fark ediyor? Ne zaman dank ediyor?
- Etmiyor. Ben anlayamıyorum hâlâ. Çünkü benim için öyle ayrı bir kişilik yok. Benim annem o. Ve şahane bir anne. Sizin ona atfettiğiniz şeyler, bana normal geliyor, çünkü o öyle. Ben onunla büyüdüm. Benim annem, çok güzel şarkılar yazar, söyler, sahneye çıkar, göbek atar, insanları eğlendirir, güldürür, ağlatır. Annem bu benim, babamın gemici olması gibi bir şey...

Ve herkes aşık ve hayran ona... Bütün Türkiye...
- Hep öyleydi. Ama ben çocukluğumdan bugüne kadar hiçbir kapıyı açmak için annemi kullanmadım. 15 yaşında bir gece kulübüne girmek istediğimde, almadılar, “Tamam” deyip, eve döndüm.

“Siz benim kimin oğlu olduğumu biliyor musunuz!” yapmadınız yani...
- Asla.

Gelelim Aksu’nun oğlu olmanın zorluklarına...
- O kadar güzel tarafları var ki, şikayetçi olmam nankörlük olur. Ama şu var: Hep temkinli olmalısın. Bebek’te bir kız arkadaşınla kahve bile içemezsin...

Sizi kiminle görseler fotoğrafınızı mı çekiyorlar?
- Evet. Yanımdakinin kim olduğuyla ilgilendiklerini de hiç sanmıyorum. Dolayısıyla bir sürü kızla birlikte olan bir adammışım gibi yansıtılıyorum. Başkasına koymaz ama bana koyuyor, rahatsız oluyorum.

Peki insanda şöyle bir his oluyor mu: “İnsanlar benimle ben olduğum için değil, Sezen Aksu’nun çocuğu olduğum için ilgileniyorlar?”
- Yok böyle düşünürsem yaşayamam. Herkese şüpheyle bakarım. Öyle olanlar zaten kendilerini hemen belli ediyorlar. Sezgilerim kuvvetlidir.

Sizin, “Sezen’in oğlu olarak değil, Mithat Can olarak var olacağım” takıntınız var mı?
- Takıntı değil ama... Olmaz mı? Tabii ki kendim olarak var olmak isterim. Bunun için uğraşıyorum.

Aşkınız ne ölçüde? Anne-oğul aşkı başkadır...
- Güçlü bir aşk. Çok düşkündür annem bana...

Uçaktan inince, “Anne ben indim” diye haber vermezseniz üzülür mü?
- Uçaklarla arası iyi değil, o yüzden “Bindim-indim” demiyorum, direkt “Ben geldim” diye arıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları