Hep birlikte Mersin'e...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Bill Clinton geçen yıl ABD Başkanlık seçimini ikinci defa kazandıktan sonra yaptığı konuşmada, ‘‘21'inci yüzyılı yakalamak için eğitim standartlarını ülke çapında yükseltmek zorundayız’’ demiş ve aklımızda yanlış kalmadıysa tam 200 milyar dolarlık bir kaynağın bu amaçla eğitime tahsis edileceğini söylemişti.

Tony Blair de son seçimlerde yayınladığı bildirgede ‘‘İngiltere'nin acil çözüm bekleyen önemli sorunlarının başında eğitim geliyor'' diyordu.

Oysa biz yıllardır ‘‘Bizi eğitim değil ekonomi çağdaşlaştıracak'' dedik. Ve herkes Mersin'e giderken biz tersine gitmekte direndik.

Nitekim gelişmiş ülkeler bile, eğitim düzeylerini yeterli görmezler, örneğin Bill Clinton ‘‘Amerikalı bir lise öğrencisi en az bir Alman yahut Singapurlu kadar matematik bilmek zorunda'' derken ve ‘‘8 yaşındaki Amerikan çocuklarının yüzde 40'ının okuma yazma bilmemesi, Amerika'nın dünya çapındaki liderlik iddiasını sarsacak kadar ciddi bir eksiktir'' diye ilave ederken biz, çocuklarımızın kafasına daha fazla hurafe dolduramadığı için bağırıp çağıranlarla boğuşmak zorunda kalıyoruz.

Neyse ki Mesut Yılmaz hükümeti, uzun yıllardır ihmal edilen eğitim sorununa büyük kaynak ayırmaya, en önemlisi, eğitim dünyamızı yobazların tasallutundan kurtarmaya karar vermiş görünüyor.

Sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim tasarısı o yüzden çok önemli.

Ama sadece sekiz yıllık zorunlu eğitimi Türkiye'nin her tarafına yaymak yetmezdi. Hem eğitim kurumlarının sayısını hem de eğitimin kalitesini yükseltmek gerekliydi.

Hükümetin açıkladığı 15 hedeften anlaşıldığına göre, sınıflardaki öğrenci sayısını en çok 30'la sınırlayan, tüm sınıflara bilgisayar götüren, öğrencilere küçük yaşta yabancı dil öğreten, öğretmenlerin hayat standardını yükselten ve altı yılda ülkemize 12 milyar dolara patlayacağı anlaşılan bir eğitim politikası uygulanmak üzeredir.

Bunlar güzel haberler... Keza kaçak Kuran kurslarının kapatılması, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki 6158 adet Kuran kursunun Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetimine tabi olması da (aslında daha önce de bu Kurslar Milli Eğitim'in denetimindeydi ama, Turgut Özal başbakan iken denetleme yetkisi sessiz bir biçimde Diyanet'e aktarılmıştı) isabetli.

Sonra ‘‘Kızlar için yatılı Kuran kursu olmaması... Tarikatlar elindeki yurtların kamulaştırılması... Kuran kursları müfredatının Milli Eğitim Bakanlığı'nın onayına tabi olması vs.'' hep olumlu işaretler.

Ama tüm bunların içinde bizim anlamadığımız bir husus var:

Örgün eğitim dışında kalan kişilere, örneğin 7 yaşından küçük çocuklara Kuran okumayı öğretmek için açılacak kursların Diyanet İşleri'ne değil de Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması çok tuhaf, Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı seçmen baskısı karşısında Diyanet İşleri kadar da dayanamaz. O yüzden kısa sürede her yer ‘‘müsaadeli'' binlerce kursla dolar. Oysa kursları Diyanet İşleri Başkanlığı açsa, ama müfredat dışına çıkanı denetleme ve gerekirse kapatma yetkisi Milli Eğitim'de olsa daha isabetli bir çözüm bulunmuş olur.

Bizden söylemesi....

Yazarın Tüm Yazıları