Hazine teşviği için prim borcu olmayacak

GEÇMİŞ dönemde işverenlerin sigorta primlerini ödemelerini dolaylı olarak da sağlayabilmek için kimi düzenlemeler yapılmıştı.

Haberin Devamı

Örneğin; ihaleli iş alan müteahhitlerin, işi tamamlayınca idareye yatırdıkları teminatlarını alabilmeleri SGK’ya o işten dolayı prim borcu bulunmamasına bağlanmıştır. Aynı şekilde, ihaleye girecek olanların da ülke çapında SGK’ya sosyal güvenlik prim borcunun bulunmaması gerekmektedir.
Bu dolaylı düzenlemelerin etkili olması üzerine, 1 Ekim 2008’den geçerli olmak üzere birtakım yeni düzenlemelere gidildi.
Hangi teşvikler için borç bulunmayacak?
Konu 5510 sayılı Kanunun 90. maddesi ile ilgili Tebliğ’de düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre; belirli bölgelere veya sektörlere yönelik ya da kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen özel belgelere veya izinlere dayalı olarak kamudan kaynak tahsis edilmesi şeklinde kanun, kararname ve diğer mevzuatla sağlanan araştırma, geliştirme, üretim, yatırım, pazarlama ve benzeri tüm aşamalarda uygulanan devlet yardımı, teşvik ve desteklerden yararlanabilmek için prim borcunun bulunmaması gerekmektedir.
İstisnası var mı?
Bu kapsamdaki teşvik ve desteklerden yararlanmada iki istisnai durum öngörülmüştür. Birincisi, 01/10/2008 tarihinden önce verilen devlet yardımı, teşvik ve destekler hakkında prim borcu sorgulaması yapılmayacaktır. İkincisi ise, ülke çapında uygulanan ve özel bir izne veya belgeye dayanmayan devlet yardımı, teşvik ve destekler ile daha önce başlayıp devam eden nakdi olmayan devlet yardımı, teşvik ve destekler için de prim borcunun olup olmadığı sorgulaması yapılmayacaktır.

Kapsama  giren  borçlar

Haberin Devamı

Kapsama giren borçların tespitinde gerçek ve tüzel kişi işveren ayrımına gidilmiştir. Tüzel kişiliği haiz olan ve tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluş işverenlerinin çalıştırdığı sigortalılardan, gerçek kişiliği haiz işverenlerin ise gerek kendi sigortalılığı gerekse çalıştırdığı sigortalılardan dolayı borcunun olmaması gerekmektedir.
SGK’ya olan borçlar ise muaccel sosyal sigorta ve genel sağlık sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi, idari para cezası ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarıdır.
Belirtelim ki, bu borçlar da Türkiye genelinde yazının verildiği tarih itibarıyla toplamı İş Kanunu gereğince 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen aylık asgari ücretin brüt tutarından fazla olan muaccel borçlardır.
Yararlanma şartı
İşverenlerin, devlet yardımları ile teşvik ve desteklerden yararlanabilmeleri için; Türkiye genelinde yukarıda belirtilen ve yazının verildiği veya borcun sorgulandığı tarih itibarıyla muaccel borçlarının bulunmaması veya borçlarının tecil ve taksitlendirilmiş ya da yapılandırılmış olması gerekmektedir.

Haberin Devamı

Devlet yardımı, teşvik ve desteklerin geri alınması

Tecil ve takside bağlanmış ya da yapılandırılmış olan borçlara ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden dolayı anlaşması bozulanlardan veya bu sebepler dışında söz konusu yardım, teşvik ve desteklerden yararlanmaması gerektiği sonradan anlaşılanlardan, yapılan devlet yardımı teşvik ve destek ödemeleri ilgili mevzuat çerçevesinde müeyyideleri ile birlikte geri alınır. Ancak, yapılacak bir ay süreli tebligat üzerine kapsama giren borçlarını tam olarak ödemeleri halinde, Devlet yardımları ile teşvik ve desteklerden usulüne uygun yararlanılmış sayılır.

Bir kez daha ücretsiz izin ve SGK uygulaması
11 Ocak 2010 tarihli yazımızda, ücretsiz izinliyken işçilere hastalık ve analık parası verilmeyeceği gibi 1 Ekim 2010 tarihi itibariyle sağlık yardımı da verilmeyeceğini açıklamıştık. Bu sürecin SGK’nın talimat ve genelgesinden kaynaklandığını söylemiştik. Konu çoğunlukla eleştirildi, ama SGK’nın yaklaşımının doğru olduğu yönünde e-postalar da aldık. Bize gelen e-postalar da, 5510 sayılı Kanunun 9. maddesi ikinci fıkrasında “kanunları gereği verilen ücretsiz izinler”den söz edildiği için, SGK’nın sadece 2009/155 sayılı Genelgesinde yer verdiği İş Kanunun 56. maddesindeki 4 günlük ücretsiz yol izni ile 74. maddesindeki 6 aylık ücretsiz izni kabul etmesinin yerinde olduğunu belirtilmiş...

Sorular sorular

Haberin Devamı

Eğer SGK, sadece yukarıdaki iki durumu “kanunları gereği verilen ücretsiz izin” sayacak ise aşağıdaki soruların da cevaplanması gerekmektedir:
1) 4857 sayılı İş Kanununda sadece iki maddede mi ücretsiz izin düzenlenmiştir? Kanunun 46. ve 55. maddelerindeki “diğer izinler” kanun gereği verilen ücretsiz izin değil mi?
2) Aynı şekilde Kanunun 56. maddesindeki “İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler” ne olacak? Sayılmayacak mı?
3) Ücretsiz izin kullanan her çalışan/sigortalı işçi mi? İşçi olmayan sigortalılar ücretsiz izin kullanınca nasıl 4857 sayılı İş Kanununa dayanılacak? Diyelim Borçlar Kanunu kapsamında çalışan sigortalılar için hangi ücretsiz izin süreleri dikkate alınacak? Yoksa alınmayacak mı?
4) SGK saydığı iki durum dışındaki bütün ücretsiz izin hallerini 2000 yılı Şubat ayından bu yana eksik sigorta gösterme ve prim ödenmesinde kanıtlayıcı belge kabul etti ve halen de ediyor. Ama, sağlık yardımı ve ödenek verilmesinde sadece iki durumu dikkate alacağını söylüyor? Ne kadar doğru ve hukuki?
5) SGK, bu yaklaşımı ile önemli bir eksiğinin varlığını da kabul ediyor: Madem 2009/155 sayılı genelgesindeki iki durum dışındaki ücretsiz izin hallerini hizmet akdinin sona ermesi sayıyor, o vakit SGK’yı yeni bir görev bekliyor!
Ücretsiz izinli olması sebebiyle hizmet akdinin sona erdiğini kabul ettiği sigortalıları için İşverenlerin “işten ayrılış bildirgesini” 10 gün içinde verip vermediklerini kontrol etmek. Zira, bu belge verilmemişse 1 Ağustos 2009’dan sonrası için bir asgari ücret cezası var... SGK, bu ceza alacaklarından vazgeçecek değil ya! SGK müdürlüklerine önemli bir görev düşüyor...
6) SGK sigortalılık niteliğinin sona ermesini tanımlarken, 2008/108 sayılı Genelgesinde; “Kanunun 9. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, hastalık ve analık hükümlerinin uygulanmasında sigortalılık niteliğinin ödenen primin ilişkin olduğu günü takip eden 10’uncu günden başlanarak yitirilmiş sayılacaktır” diyor.
Oysa, bu tanım 5510 sayılı Kanunda yok, eski 506 sayılı Kanunda var... Bunun da artık farkına varmak gerekmiyor mu?

Yazarın Tüm Yazıları