Hayatımın en korkunç gecesi

NEW York'tayken memlekette olan biteni kaçırmayayım diye uydu taktırdım.

Türkiye'den haberleri ilk seyrettiğimde bu kararımın ne kadar yanlış olduğunu anlamıştım ama iş işten geçmişti artık.

Paralar ödenmişti, geriye dönüş yoktu ve ne yazık ki Türkiye gerçeği artık bir uzaktan kumanda aleti kadar yakındı bana.

* * *

Bebekle birlikte hayatımızı normale yakın yaşamak için geceleri nöbetleşe bakımını üstleniyoruz.

O gece de benim nöbet sıram gelmişti.

Gecenin bir saatinden sonra ışıkları tamamen kapatıyorum ki uykuya geçişi kolay olsun, uyuma zamanı kavramı da gelişsin.

Kitaplar öyle yazıyor ama bu durumda da teori ile pratik arasında muazzam bir uçurum olduğundan bebek teoriye katiyen uymuyor.

Bir şey söyleyeyim mi, o doğduğu günden bu yana bağırsak ve mide gazı denilen şeye saygım çok arttı.

O gelene kadar bu konu hakkında fazla düşünmezdim, son zamanlarda neredeyse tek düşündüğüm şey bu oldu.

Gaz girdiği anda bebek, ‘‘Şeytan’’ filmindeki Linda Blair karakteri gibi hareketler yapıyor ve sesler çıkarıyor.

Köşedeki kiliseden papaz getirtip şeytan kovma seansı yapalım diye bile düşündüm bir ara.

İlk başlarda korkmuştum bu seslerden ama sonunda, en acı çektiğini sandığım anda yanına gidip şaklabanlık yaptığımda bana gülümseyince fazla ciddiye almamaya başladım meseleyi.

* * *

Neyse diyeceğim o ki o gece de elektrikleri söndürmüş, Türk televizyonunu izliyordum.

Bebek sesler çıkarmaktaydı ve karanlıkta sürreel bir efekt yapıyordu bu.

Uyuklamışım.

Bir süre sonra olağanüstü bir rahatsızlık hissettim içimde.

Uykudan uyanmak sınırındaydım ama rahatsız edici bir şeyler de oluyordu etrafta.

Kötü rüyaları hep bu sınırda görürüm ben.

Bu kez de bir ses koro halinde karanlık odanın içinde çınlayıp duruyordu. ‘‘Biz Hürriyet çalışanları olarak dürüstlüğe...’’ filan diye başlayıp giden bir şeydi bu.

Son derece ürkütücüydü. Fantastikti.

Brooklyn'in arka mahallelerinden bir tanesindeki küçük odada Hürriyet yeminini duymaya başlamıştım karanlığın içinden.

İlk başta uyku arasında kalp krizi geçirip öldüğümü düşündüm.

Eğer denilenler doğruysa öte taraf için, gayet tabii ki cehenneme gitmiştim.

Bana özel ceza hazırlamışlardı cehennemde.

Artık sonsuza kadar hiç durmadan tekrarlanacak olan bu yemini dinlemek zorunda kalacaktım.

* * *

Fırlayarak uyandığımda sesler devam ediyordu.

Bu sefer de şüphelerim tekrar bebek üzerinde yoğunlaştı.

Ancak o uyuyordu.

Bebek bakım teorisinde ‘‘beyaz gürültü’’ denilen bir olay var.

Mesela bebeğin olduğu odada elektrikli süpürge çalıştırırsanız bu bebek üzerinde uyku etkisi yapabiliyor.

Televizyondan gelen sesler de onun üzerinde ‘‘beyaz gürültü’’ etkisini yapmıştı.

Hürriyet'in reklamı oynuyordu o anda ve gazetenin önünde toplanmış arkadaşlar hep birlikte yemin etmeye başladıkları zaman bebek uyumuş, ben ise öldüm zannederek uyanmıştım.

İkimizin bu olaya gösterdiği tepkide diyalektik bir bağlantı olsa gerek ama şu anda bunu düşünecek halde değilim.

Bu reklamı bir daha gösterdiklerinde kasede kaydedeceğim ve bebeğin uykuya geçiş problemine kökten çözüm bu şekilde bulunacak.

Uyumamakta ısrar ettiğinde bunu gösterdiğim zaman nakavt olacak o geceki gibi, buna eminim.
Yazarın Tüm Yazıları