Harem’in kokusu

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

SEBEBİNİ bilmiyorum, kendime bir hediye verdim:

Gizlice Topkapı Sarayı'na gittim.

Güneşli bir gündü, ben kendimi bu şehirde turist gibi hissettim.

Bir rehber eşliğinde Harem'e girdim.

Orada uzuun uzuun zaman geçirdim.

Okuduğum bütün kitapları birbir aklımdan geçirdim. Bütün anlatılan hikayeleri pür dikkat dinledim. Bir çocuk gibi her yere, her şeye dokundum. Elimi o taşların üzerinde tuttum. Gözlerimi kapattım, Harem'in, Harem olduğu zamanları, o mekanda yaşamış insanları, kadınları hayal ettim. Ben Harem'in kokusunu içime çektim. Herşeyin bir kokusu var, Harem'in de var arkadaşlar.

Mis gibi Cif kokuyor!

Bu işin esprisiydi...

O koskoca Saray, yenilenmiş, temizlenmiş, daha bir güzelleşmiş.

* * *

Topkapı Saray'ın eski halini biliyorsanız, Cif sponsorluğunda yaklaşık ikibuçuk yıldır sürdürülen temizlik, restorasyon ve konservasyon çalışmaları cidden yutkunmanıza sebep oluyor.

Vay be oluyorsunuz...

Bu adamların başka işi gücü yok muymuş diyorsunuz...

Düşünsenize o Cif Adamlar, Saray'ın dış taş ve mermer yüzeylerini tamamen temizlediler. Boru değil arkadaşlar. Saray'ın en önemli yapılarından Revan, Bağdat ve Mustafa Paşa Köşkleri, Bab-ı Hümayun, Kutsal Emanetler Bölümü'nün dış yüzeyleriyle Bağdat ve Revan Köşkü arasındaki 56 sütunun madeni bölümlerini temizlediler. Yani dile kolay. Ve ne oldu mesela? Revan Köşkü Mermer Sofa'nın ikinci sırasındaki revaklar üzerinde, mermer görünümlü silmenin sıva olduğu anlaşıldı. Temizlikle birlikte açılan sıvanın altından muhteşem kalem işleri gün ışığına çıktı.

Bunlar sizi heyecanlandırıyor mu, bilmiyor.

Beni çok heyecanlandırıyor.

Tüm bunları Topkapı Sarayı'na gidince görüyorsunuz...

Ve düşünmeye başlıyorsunuz...

Evet netice de bunlar promosyon için yapılıyor.

Cif'ciler yıllardır Green Aktif PR diye bir şirketle çalışıyor.

Adı üstünde bu şirket de PR yapıyor.

Ama PR'dan PR'a da fark var...

Kimileri üç manken getiriyor, bütün televizyon kanallarında gazetelerde yer alıyor, işi bitiriyor. Kimileri de, Cif gibi Green Aktif'çilerle ele ele veriyor, iğneyle kuyu kazıyor, kamuoyu yararına bir şeyler yapıyor.

Bu kenti seven biri olarak da bana onlara teşekkür etmek düşüyor!

Şık, hoş ve ilginç

SİZE şık, hoş ve ilginç bir yazı yazmaya hazırlanıyorum.

Konusu: Şık, hoş ve ilginç sözcükleri.

Fikir bana ait değil, aparttım.

Eren Talu'dan.

Çarşamba günü hayırlı bir iş için birlikte ABD'ye gideceğim Yürekli Danışmanlık

ve Eğitim'den Ayşegül Yürekli ve eşi Cemo'yla

yemeğe çıkacaktık.

Defne-Eren Talu onların arkadaşları. Bunları niye anlatıyorum ki ben? Demek istiyorum ki, yemekte onlar da vardı.

Hoş bir yemekti.

Çok şık bir restorana gitmiştik.

Kesinlikle ilginç bir gece geçirdik.

İtiraf ediyorum, hepsi çok hoş insanlar.

* * *

Birden konu nereden geldiyse, hoşlanmadığımız kelimelere geldi.

Ben etik kelimesini hiç sevmem mesela, ahlak varken neden etik?

İşte o sırada, apartma ihtiyacı duyduğum, bu yazının konusunu oluşturan hoş meseleyi, Eren Talu gündeme getiriverdi.

O da hoş kelimesinden hoşlanmıyormuş.

Düşündüm ve güldüm.

Şık kelimesi de onun gibi bir şey.

İlginçtir, ilginç de.

Ne zaman başımız sıkışıyor, bir durumu, bir kişiyi, bir ortamı tanımlamaya çalışırken uygun kelimeyi bulamıyoruz, hoş, şık ya da ilginç deyiveriyoruz.

Bu kelimeler bizi kurtarıyor.

Gerçi içi biraz boş, ne anlama geldiği bir türlü anlaşılamıyor...

Çoook ilgiiinç.

Çoook şııık.

Çoook hoooş.

Neyse işte, hoşluk olsun diye bu meseleyi sizinle paylaşayım dedim!

Esti, yazdım

TUHAF saplantılarım var. Sanki sizin yok! Ama bu benim köşem, benim saplantılarımı okuyacaksınız, tamam mı? Çilli insanların kötü olabileceğine inanmıyorum ben. Çilli bir insanla konuşurken, onun suratındaki o çillere dalıp gidiyorum. Çil denilen şeyi acayip çok seviyorum. O konuşurken ben düşünüyorum: Çilleri var. Mümkün değil ondan kötülük gelmez!

Bir de yazın doğuruyor ya o çiller, güneşte arttıkça artıyor, ben bayılıyorum. Çilleri olan biri katil olabilir mi sizce? Hiç sanmıyorum.

Tırnak yiyen insanlardan da kötülük gelmez diye düşünüyorum.

Ben yiyorum ya.

Sonra baş parmakları küt olanları seviyorum.

Babamın öyle.

Birçok kadının aksine ince uzun parmaklı adamları sevmem ben.

Fazla mükemmel olan herşey beni sinir ediyor.

Fazla bakım mesela.

Belki de o yüzden Armani Cafe'yi sevmiyorum.

Anasını satayım herkes bakımlı, herkes solaryumlu, herkes şık, o görüntü beni hasta ediyor.

Gülünce gözleri kaybolanları kendime yakın hissediyorum.

Sonra dişi hafif ayrık olanları.

Hatta düz taban olanları.

Tuhaf saplantılarım var benim. Deforme olmuş bir dolu şeyi seviyorum. Burada keseyim, yoksa hiç bitmez bu yazı, bana esti yazdım, eserse siz de saplantılarınızı yazın...

E-MAIL: aarman@hurriyet.com

Yazarın Tüm Yazıları