Hangi yetkiyle ev basacaksınız?

ZAMAN gazetesinin haberine göre...

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan şöyle demiş:
“Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakâr demokrat yapımıza bu
ters... Bunun bir şekilde denetimi yapılacak”.

*

Soruyorum:
-Devletin üniversitede okuyan yetişkin bireylerin hayatlarına karışma hakkı var mı?
-Eğer varsa hangi yetkiye, hangi yasaya, hangi tüzüğe göre var?
-“Bir şekilde denetim yapılacak” diyorsunuz. O “bir şekil” nasıl bir şekil olacak?
-Sabaha karşı öğrenci evlerine şafak baskınları mı düzenlenecek?
-Bu baskınlara polis kameraları eşlik edecek mi?
-Televizyonlar “İşte aynı evde kalan kızlı erkekli üniversite öğrencileri” diye haberler mi verecek?
-Diyelim ki daldınız evlere ve “Eller yukarı” diyerek öğrencileri teslim aldınız, o gençleri hangi suç isnadıyla karakola çekeceksiniz?
-Öğrencileri hangi yasaya göre yargılayacaksınız?
-Eğer cep telefonlarına sehven bir şeyler yüklemeyecekseniz mahkemede ortaya ne türden bir “savcı mütalaası” çıkacak?
-Öğrenciler “Biz imam nikâhlıyız” dediklerinde paçayı “bir şekilde” kurtaracaklar mı?
-Diyelim ki imam nikâhlı olanlar “bir şekilde” yırttı... Peki imam nikâhlı olup olmadıkları neye göre belirlenecek? İmam şahit mi olacak?

*

Haberin Devamı

Pardon.
Bir şey daha soracağım:
“Bu ülkede yaşam tarzları benim teminatım altındadır” denilirken...
Kastedilen böyle bir şey miydi?


NOT: Bu yazı yazıldıktan sonra Başbakan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’dan soru üzerine Hürriyet’e bir açıklama geldi. Akdoğan, “Ev, otel, yurt, pansiyon statüsünde olmayan yerler var ve bunlar öğrenci barındırmakta. Başbakan’ın sözleri bu tür yerlere yöneliktir” dedi ve ekledi: “Kız ve erkeklerin aynı evde kalmasına yönelik bir denetim söz konusu değil. Evleri nasıl kontrol edeceksin, yok böyle bir şey” dedi. Bülent Arınç da “Özel kiralanan evlerde kimlerin kaldığı ilgi alanımızda değil” açıklaması yaptı. Bu sözler önemli... Ama bundan daha da önemlisi Başbakan’ın çıkıp, “Bizim üniversite çağına gelmiş yetişkin insanların hayatlarına müdahale gibi bir derdimiz olmaz, olamaz... Zaten buna yetkimiz ve hakkımız da yok. Bize ne evlerde nasıl kalacakları? Bu bizim işimiz mi? Bunların alayı yalandır, uydurmadır” diye haykırmasıdır. Ancak böyle bir haykırışın ardından yanda sorduğum soruların tamamı geçersiz kalacaktır.

Haberin Devamı

Devlet Bey’e minik mektup

DEVLET Bey...
Ahmet Kaya için “PKK’lı” demişsiniz.
Yıllar önce sürgünde ölüp gitmiş, bugün için bir şeyler söylemeye imkânı kalmamış bir sanatçıyı, tek bir kelimeye hapsetmiş ve kendinizce işini bitirmişsiniz.
Devlet Bey...
Ahmet Kaya tek bir kelimeye hapsedilecek bir sanatçı değildir.
Öyle olsaydı...
Solcusu, sağcısı, İslamcısı onu dinlemezdi.
Hele Ülkücü gençlik, hiç dinlemezdi.
Hepsinin onda bulduğu bir “şey” vardı, o “şey”i atlarsanız, elinizde “PKK’lı” dışında bir sıfat kalmaz.
Elinizde kalan o sıfat da ne Ahmet Kaya’yı tanımlamaya yeter, ne de bin türlü farklı görüşten insanın neden Ahmet Kaya dinlediğini anlaşılır kılar.

Haberin Devamı

Bana ulemalık taslama

BAŞÖRTÜSÜ dinin emri midir, değil midir?
Siyasetçiler bayılıyorlar bu konuyu tartışmaya...
Özgürlükçüsü de bayılıyor, yasakçısı da...

*

Mesela Başbakan Erdoğan diyor ki:
“Başörtüsü dinin emridir”.

*


Mesela artık partisinden ayrı düz koşu yapan CHP’li Birgül Ayman Güler diyor ki:
“Başörtüsü dinin emri değildir”.

*

Oysa...
Başörtüsünün dinin emri olup olmadığı meselesi, siyasetçiyi zerre kadar ilgilendirmez.
Siyasetin meselesi değildir bu mesele...

*

Ne yani?
Dinde başörtüsü yoksa...
Başlarını örten kadınlara “Bu dinde yok, hadi açın başınızı, hadi bakayım, hemen açın” falan diyerek zorbalık mı yapacaksınız?

*

“Dinde başörtüsü yok” denilerek başörtüsü özgürlüğünün önünü kesmek mümkün mü?
O zaman...
“Dinde cemevi yok” denilerek cemevlerine ibadethane statüsü tanınmaması da mümkün...
Bu mudur yani?
Eline “Dinde yok” ya da “Dinde var” fetvasını geçiren siyasetçi...
Vatandaşın inanç haklarını çiğneme ve ezme hakkını kendinde mi bulacak?

*

Haberin Devamı

“Dinde şu var/Dinde şu yok” diyen siyasetçilerle nasıl mücadele edilir?
Ben kendimce bir “mücadele rehberi” hazırladım.
İstifadeye sunuyorum:
-Önce gayet tok bir sesle “Sana ne kardeşim, bana ulemalık taslama” denilmelidir.
-Sonra gayet bencil bir ses tonuyla “Ben var olduğuna inanıyorum, var mı diyeceğin” diye haykırılmalıdır.
-Ardından siyasetçiye işi olmayan konulara girmemesi gerektiği hatırlatılmalıdır: “Senin görevin benim inancımın yanlış ya da doğru olduğuna dair hüküm vermek değildir”.
-En sonunda da siyasetçi için bir görev tanımı yapılmalıdır: “Senin görevin benim özgürce yaşamamı sağlamaktır”.

Erkekler ve küpe

DİYANET İşleri Başkanlığı “Erkekler için küpe takmak mekruhtur” demiş.

*

Haberin Devamı

Bu fetvaya en güzel cevabı Dücane Cündioğlu verdi.
Söylediği şu:
“Diyanet, ‘Erkeklerin küpe takması mekruhtur’ diye fetva vermiş. Erkekliği bilmem ama küpe takmak dervişliğin, yani köleliğin şanındandır”.

Sen sandıktan çıktın da Aziz Bey nereden çıktı?

HER defasında ama her defasında...
-“Biz sandıktan çıktık, biz oy aldık, biz tercih edildik” diyenler...
-Neredeyse
“sandıktan çıkmak”
dışında hiçbir meşruiyet alanına kapı aralamayanlar...
-“Sandıktan çıkana saygı göstereceksin” cümlesini dillerinden düşürmeyenler...
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe delegelerinin oylarıyla sandıktan çıkması karşısında öyle bir tahammülsüzlük gösteriyorlar ki...
Sormayın gitsin.

*

Kısacası durum şudur:
Kendileri sandıktan çıkınca pek hoş, pek güzel, pek şeker...
Aziz Bey sandıktan çıkınca “auuuu”.

Yazarın Tüm Yazıları