Hadi Uluengin: Yargıtay, cumhuriyet ve demokrasi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Tezer'den sonra şimdi de Yargıtay Başkanı Dr. Sami Selçuk'un içini özgürlük teorisiyle doldurarak haykırdığı ‘Yeni Demokrasi Manifestosu’, depremdeki fay hattıyla zaten çatlamış olan köhne beyin sistematiklerini biraz daha silkeledi. Sarstı ki ne sarstı...

Bunun nedeni yalnız Selçuk'un da Tezer gibi, zırt pırt laf yumurtlayarak adli kurumların prestijini ayağa düşüren şaklabanlardan farklı olarak, bir konuştuğunda pir konuşan cesur ve bilge bir hukukçu olmasıyla sınırlı değil.

Yüksek hakimin söyledikleri, bilhassa, genel bir sorgulamanın ufkunu açtığından ve kavramların tanımını masaya yatırdığından hayati önem kazanıyor.

İyimser tahmin yapalım, ‘milad’ konuşma, 20. yüzyılı ‘Cumhuriyet Çağı’ olarak yaşamış olan Türkiye için 21. yüzyılda ‘Demokrasi Çağı’nı müjdeliyor.

Burada bir noktanın altını derhal kırmızı kalemle çizelim:

* * *

‘KÖKTEN Cumhuriyetçi’lerin iddia ettiğinin aksine, cumhuriyet ve demokrasi çelişmez. Tersine, cumhuriyetçiliğin bir üst aşamasını oluşturan demokratizm fikri nüvesini de, teorik kökenini de Cumhuriyet'ten alır.

Batı'da meşruti krallıklar mevcutsa bile her halde bir iki zırzop dışında Türkiye'de sultan hayal eden ahmak sayısı sınırlıdır, dolayısıyla, Cumhuriyet' i reddetmek ne kelime, demokratlar tabii ki Cumhuriyet'i sahiplenirler.

Ancak demokratlar ‘kökten cumhuriyetçi’lerden farklı olarak Cumhuriyet'le Demokrasi arasında ne bir tercih yaparlar, ne de böyle bir tercihi dayatırlar.

Demokratların ‘ya o, ya bu’ diye bir sorunu yoktur! Olamaz da !..

Demokratlar ‘hem o, hem bu’ derler ve ‘kökten cumhuriyetçi’lerin bin bir methiyeyle pazarlamaya çalıştığı, özgürlük takımları hadım edilmiş veya balans ayarı yapıla yapıla dingili düşmüş bir hilkat garibesiyle yatağa girmezler.

Demokratlar evrensel anlamdaki ‘demokratik cumhuriyet’i talep ederler.

Yargıtay Başkanı Dr. Sami Selçuk'un talep ettiği gibi...

* * *

EVET, 1930'lara dönülemez! Şu anda yaşadığımız Cumhuriyet ise zorba referandumla onaylatılmış anayasası; kimlik aidiyetlerini reddeden yurttaş tanımı; dini devlete bağımlı kılan laiklik anlayışı; seçilmişleri atanmış tahakkümü altında bırakan yönetim mekanizması ve kuvveden fiilen geçmeyen fikirleri bile cezalandıran hukuk zihniyetiyle bir bütün olarak tıkanmıştır.

Ötesi, aşınmıştır! Daha ötesi, aşılmıştır !

Toplum ve dünya dinamiği çok doğal olarak 1923 Cumhuriyeti'ni aşmıştır.

* * *

ANCAK, bu tıkanmayı, bu aşınmayı ve bu aşılmayı saptamak 1923'i dışlamak anlamına gelmez. Hele hele, aslını inkar eden namerttir, civciv yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmemiş misali onu küçümsemek anlamına hiç gelmez.

Ülkeyi 21. yüzyılın ‘Demokrasi Çağı’na taşıyacak yeni tür bir cumhuriyet, hiç kuşkusuz ki, zaman, mekan ve şartlar hesaba katıldığında mükemmele en yakını başarmış olan ve şükür, Türkiye'yi 20. yüzyılda ‘Cumhuriyet Çağı’na kavuşturan Mustafa Kemal'in cumhuriyet miras ve temeli üzerinde yükselecektir.

Tersini düşünmek abestir ve ‘kökten cumhuriyetçi’ler müsterih olsun, 1923 Cumhuriyeti'ni reddetmeye yeltenecek birisi zaten demokrat sıfatını kazanamaz.

Ama, ‘kökten cumhuriyetçi’lerin iddia ettiğinin aksine, yukarıdaki miras ve temel dokunulmaz tabularla ve duragan sloganlarla donatılmış değildir.

Özü değişmeyen anayasa, aidiyeti onaylamayan yurttaş, laikliği ayrışmayan devlet, atanmışa susan seçilmiş ve hukuken özgürleşmeyen fikir ne cumhuriyet kuramında vardır, ne de demokrasi ruhunda maya tumuş 1923'ün temelinde...

Böyle bir cumhuriyet yalnız ‘kökten cumhuriyetçi’lerin kafasında vardır !

Yargıtay Başkanı'nın Dr. Sami Selçuk'un ‘milad’ konuşması da bu gerçekleri haykıran bir ‘Yeni Demokrasi Manifestosu’dur.



Yazarın Tüm Yazıları