Hadi Uluengin: Seferberlik ve demokrasi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Yaklaşık bir haftadır, Belçika'daki blok apartmanların kapıcı girişi önünde farklı sepetler duruyor ve bina sakinleri, bunların içine Kosova muhacirlerine gönderilecek yardımları bırakıyor. Asansörün yanındaki küçük afişte de, ‘cömertliğinize teşekkür, hanemiz bugün şu kadar kilo şeker, şu kadar kalıp sabun, şu kadar kadar adet gocuk topladı’ diye yazıyor. Akşam sayım yapan kapıcı, ertesi sabah rakkamları değiştiriyor ve yenisini kaydediyor.

Fransa'da ise, aynı sepetlere büyük marketlerin çıkışında raslanıyor. ‘Acil ihtiyaçlar’ listesine bakan müşteri reyondan aldığı malların parasını ödüyor ve Balkanlar'a yollanacakları kasa arkasında duran koli kutularına istifliyor.

1948 Berlin krizinde bile böylesine yoğun bağış almadığını duyuran Alman Kızılhaç'ı da, toplanan malzemeyi ulaştırmak için ek uçak arıyor.

İngiltere'de, bu malzemeyi türlere göre ayırmak işini, emekliler üstleniyor.

Norveç'te ise, balıkçı aileleri, ülkeye gelen mültecilerin kampa değil kendi çatıları altına yerleştirilmesi için, hükümete girişimde bulunuyor.

Hollanda'daki ilkokul öğretmenleri ise, çocuklara ev ödevi verirken, ekranda gördükleri Kosovalı yaşıtlarının acıları hakkında yazmalarını istiyor.

Kuşku yok.. Avrupa 2. Savaş'tan bu yana en büyük seferberliğini yaşıyor.

* * *

AMA yine kuşku yok, ‘derin egemenler’ için ideoloji üretmeye çalışan ve otoritarist sistemi, Batı düşmanlığıyla ayakta tutmak misyonunu üslenen ‘gözde aydınlar’, bütün bunlara da kulp takacak ve ‘psikanalitik’ (!) tahlillerle, bu Batı'nın bilinçaltında günah çıkarttığı ‘teorilerini’ (!) kaleme alacaklardır.

‘İslami’ kimlikteki karşı kutup mensupları ise, hem hazırlop ve uyduruk komplo senaryolarına sarılacak, hem de sanki kötü bir şeymiş gibi, Avrupa'daki Kosova seferberliğinin özünde, yaşlı kıta ahalisinin geçmişte yaşamış olduğu savaş ve göç travmalarından kaynaklandığını vurgulayacaklardır.

İki taraf da kadı kızında kusur bulacaktır. Bulsunlar !

Ben esas olarak, yukarıdaki hassasiyetin nasıl oluştuğunu vurgulayacağım.

* * *

DEMOKRASİLERİ bilmeyen ve onların ‘rahatçılık’ zaafını kullanarak parsa toplamak isteyen Miloseviç sandı ki, öyle kolay kolay kılını kıpırdatmayan ‘refah toplumları’na gözdağı verdiği takdirde, partiyi kazanacaktır.

Esir aldığı üç Amerikan neferini ekranda teşhir ederse, Vietnam sendromu, artı Somali hezimeti, eski dehşeti depreşecek ABD kamuoyu, ‘aman conilerimizin kılına halel gelmesin’ diye harekátı durdurması için Clinton'a dayatacaktır.

Yanıldı! Aksine, teşhirden önce hava operasyonlarına bile çok soğuk bakan Birleşik Devletler ahalisi, şimdi kara müdahelesini de desteklemeye başladı.

Çetnikbaşı umdu ki, Arnavutları Kosova'dan kovarsa, Avrupalılar hem buna NATO bombardımanlarının neden olduğu yalanına kanacak, hem de teslimiyetçi propagandanın etkisinde kalarak, ‘savaşa hayır’ diye yollara dökülecektir.

Yine yanıldı! Tersine, İsviçre gibi, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ ideolojisinin hüküm sürdüğü vurdumduymaz bir ülke bile dahil, malum Yunanistan hariç, tüm Batı Avrupa devletlerinde yapılan sondajlar, Sırbistan'a karşı çok daha sert davranılması yönünde sonuç vermeye başladı.

Üstelik, aynı Miloseviç, demokrasilerin özünde hümanizmanın, daha ötesi din kökenli merhamet duygusunun yattığını anlayamadığından, Belçika'daki kapıcı dairelerine Kosova'ya yardım kolilerinin bırakılabileceğini veya Norveç'teki balıkçı ailelerine Balkan göçmenlerinin yerleştirilebileceğini öngöremedi.

Ve zaten, Belgrad Efendisi de, Hollandalı ilkokul çocukları kompozisyon dersinde Kosova mültecilerine ilişkin ev ödevi hazırladığı için yenilecektir!

Doğru, demokrasilerinin zaafı vardır ama, hümanizma ve merhamet de, demokrasileri son tahlilde bu zaaftan arındıran müthiş birer silahtır.



Yazarın Tüm Yazıları