Hadi Uluengin: Kazan için...

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Anne tarafından Makriköy, yani şimdiki ismiyle Bakırköy sakini Şişmanoğlu; baba tarafından ise eşraftan Kayseri yerlisi Kazancıoğlu familyasına mensup İlya Kazancıoğlu, nam-ı diğer Elia Kazan önceki gece dev bir Oscar'ı kazandı.

20'inci yüzyılın en büyük sinemacılarından birisi olan bu ünlü hemşehrimiz, seksendokuz yaşında, tüm eserleri adına olağanüstü ödülle mükafatlandırıldı.

Velev ki başyapıt filmi ‘Amerika Amerika’ ülkemizde yasaklanmış ve diğer emsalsiz senaryosu ‘Kaza’ sansür makasında kırpılmış olsun, İlya Kazancıoğlu aslen, Ahmet Arslan'ın geçen gün ‘Hürriyet’ sayfalarında incelediği ve Küçük Asya coğrafyamızın bağrından fışkırmış Karamanlı cemaatinin üyesidir.

Mübadelede Yunanistan'a göçeden bu cemaatin Ortodokslaşmış Türklerden mi, yoksa Türkçeyi benimsemiş Helenlerden mi oluştuğu ise halen de muammadır.

Ama her halükarda, kilise ayininde okunan Kitab-ı Mukaddes dahil, Elia Kazan ecdadının beşikten mezara konuşmuş olduğu anadil Dede Korkut lisanıdır.

Yeni Dünya'daki hemşehrimiz Kazancıoğlu'nun ödülü bizim de gururumuzdur.

* * *

NE var ki Elia Kazan'a verilen Oscar heykelciği yoğun tartışmalar yarattı.

Çünkü, elli yıl önce McCarthy anti-komünizmi ABD'de cadı kazanı kaynatıp ‘sol’ eğilimli sanatçıları suçlu sandalyesine oturturken, karakter zaafı, Kayseri asıllı sinemacımız Engizisyon mahkemesi önünde ispiyonculuk yapmıştı.

Kendi paçasını kurtarmak için sekiz ‘yoldaşını’ ifşa etmişti.

Onlar ‘kara liste’ye alındılar ve uzun süre aç ve açıkta kaldılar.

Amerikan ‘intelligentsia’sı da haklı olarak bu ‘ihanet’i unutmadı.

Dolayısıyla, Kazan'ın kazandığı son ödül kısmi protestoyla karşılandı.

* * *

KUŞKUSUZ, muhbirliğin iler tutar yanı yok. Hele hele, işkence tezgahında tek fiske bile yemeden bülbül kesilmiş bir Kazancıoğlu hiç onaylanamaz.

Ama dünkü yazısında konuyu irdeleyen ve Elia Kazan'ın Kayseri'de kendisine söylediği ‘hayatım boyunca babamdan korktum’ cümlesini aktaran Zülfü Livaneli buradan yola çıkarak mükemmel bir psikanalitik teşhis yapıyor ve sinemacının Komisyon önünde çözülmesini despotik baba otoritesine bağlıyordu.

Freud'cü bir saptamadan yola çıkarak, muhacir çocuk güvensizliğiyle falakalı baba pederşahiliğini aynı anda yaşayan büyük yönetmenin bu derin ruhi travma içinde öteki yeni otoriteye hemen boyun eğdiği sonucuna varıyordu.

Ruhbilimci değilim ama Livaneli'nin tahliline katılıyorum.

Her halükarda da, İlya Kazancıoğlu'nun yarım yüzyıl önceki hareketini bağışlamasam dahi onun son Oscar'ı hakettiğinden zerre kadar şüphe duymuyorum.

* * *

DUYMUYORUM, çünkü hayatlarının bir döneminde zaaf göstermiş, hatta Kazan gibi ahlaki suç işlemiş sanatçıları, yazarları, aydınları, genel olarak bütün yaratıcıları onların salt bu yönlerine bakarak yargılayamayız.

Nasıl Ezra Pound, Mussolini hayranı bir faşistti diye onun şairliğini; nasıl Louis Ferdinand Celine, Hitler işbirlikçisi bir Naziydi diye onun yazarlığını; nasıl Pablo Picasso, Stalin desinatörü bir komünistti diye onun ressamlığını hasır altı edemezsek, sorgulamada çözüldü diye İlya Kazancıoğlu'nun da beyazperdedeki emsalsiz sinema virtiyözlüğünü görmezlikten gelemeyiz.

Sıradanlığı aşmış dev yaratıcıları kendilerinin zaaf ve angajmanlara göre değil, bunları mümkün mertebe kıstas skalamızdan dışlamaya çalışarak, ancak onların üretmiş oldukları eserler çerçevesinde değerlendirebiliriz.

Dolayısıyla, ‘Amerika Amerika’, ‘Rıhtımlar Üzerinde’, ‘Kaza’, ‘Baby Doll’, ‘Vahşi Nehir ’, ‘Cennetin Doğusu’ gibi 20'inci yüzyıl sinemasının dev yapıtlarına imza atmış bir Elia Kazan'ın Oscar kazanmasından ancak mutluluk duyarız.

Bir de kadirşinas olsak, seksendokuz yaşındaki dev hemşehrimizin zaferini Kayseri'nin önemli bir mıntıkasına İlya Kazancıoğlu adını vererek kutlarız.



Yazarın Tüm Yazıları