Hadi Uluengin: Duvar yazıları (IV)

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Berlin Duvarı'nın yırtıltığı 9 Kasım 1989 tarihinden beri bir ‘ara dönem’ yaşıyoruz ya, bugün geçmişe mesafeyle bakarsak, söz konusu dönemin ilk iki yılında parantez içinde parantez bir süreç daha katettiğimizi saptarız.

Bu birinci parantez, 1991 yazı Moskova'sındaki ‘Palyaço Generaller’ darbesini bir tükürükle boğan ‘Büyük Ağustos Devrimi’nin komünizme kesin nokta koyması ve Aralık ayında Sovyet İmparatorluğunu fiilen dağıtmasıyla kapandı.

Ve hatırlayalım, gelişmeleri izleyen bir bölüm Ankara ricali, ‘bloklar kalkıyor, stratejik önemimizi yitirecek miyiz’ diye kara düşüncelere daldı.

Soruna tekrar dönmek üzere şimdi genel çerçeveyi irdeleyelim.

* * *

ASLINA bakarsanız, Türkiye'ninkinden farklı bir boyutta olsa bile, başta ABD hemen bütün ülkeler yukarıdaki ‘ara dönem’e kaygı içinde girdiler.

Çünkü, statüko dönüştü. İyi kötü yerleşiklik kazanmış ve kısmi dengeler üzerine oturan bir uluslarası sistem bitti. Değerler skalası alt üst oldu.

Halbuki, hangisi olursa olsun, ‘devlet’ denilen çetrefil ve ağır yapının doğasında vardır, bu mekanizma değişimden hoşlanmaz. Dönüşümden hiç hoşlanmaz.

Üstelik, değişim ve dönüşüm kaçınılmaz olarak istikrarsızlık getirir.

Zaten bundan dolayıdır ki, hem Varşova Paktı'nın, hem de Sovyetler Birliği'nin tasfiyesi arifesinde Washington, Bonn, Paris, Londra, en azından mevcudun belirli oranda korunması için ‘eski düşman’a yalvar yakar dil döktüler.

Olmadı! Tarihin kaos diyalektiğinde iradi çabalar her zaman sonuç vermez.

* * *

ANCAK, yine diyalektiğin kanunudur, şeyler kendi zıtlarını da yaratırlar.

Dolayısıyla, bu kez ebleh bir iyimserlik yayıldı. Öznel arzuları nesnel gerçeklerin yerine koyan ve ileriye dönük projeksiyonları ‘mutlaklaştıran’, ‘Yeni Dünya Düzeni’ veya ‘Tarihin Sonu’ gibi müneccimbaşı teoriler üretildi.

Oysa, Duvar ertesindeki manzara ortada, bir yandan geniş ya da mikro kapsamlı milliyetçilikler, diğer yandan ekonomik dengesizlikler, eski ‘düzen’ yıkılmıştır ama yenisi kurulmamıştır. Öyle kolay kolay da kurulamayacaktır...

Fakat, buradan hareketle her şeyin belirsiz olduğu sonucuna varamayız !

Muğlaklığa rağmen geleceğin parametreleri hafiften berraklaşmaya başladı.

Uluslarası planda çok kutuplu bir sisteme doğru gidiliyor. ABD şu an tek süper güç gözükse de, bazen onunla müttefik, bazen ona hasım, bazen de her ikisi birden, oynak mihraklar şekilleniyor. Avrupa, Latin Amerika, Çin dahil Pasifik havzası ve Rusya bunların belli başlılarını odaklaştırmaya yöneliyor.

Siyasi-iktisadi planda ise trend daha net... Küreselleşme liberalizmi ‘yükselen değer’ kıldı. Onun ikiz politik ayağını ise demokrasi oluşturuyor.

Kesin, 21. yüzyılın ‘yıldızı’ liberalizm- demokratizm çifti ! Bu ikili uluslararası ilişkilerin değer skalasını etkileyecek. Zaten de etkiliyor...

Özetle, Duvar sonrası henüz kalıcı bir statüko oluşturulmadıysa da liberal demokrasinin yeni statükoda iskelet rolü oynayacağı iyi kötü açıklık kazandı.

* * *

TÜRKİYE'yi 1989'dan itibaren endişelendiren sorunun anahtarı da burada!

Ankara'nın devlet refleksiyle eski statükonun bozulmasından rahatsızlık duyması bir dereceye kadar normal... Normal olmayan şey, rahatsızlığın jeo- politik tasaların çok ötesinde ve esas olarak, liberal demokrasinin ‘yükselen değer’e ve uluslarası ilişkilerde etiğe dönüşmesi kaygısında odaklaşmasıdır.

Bu kaygı, Duvar'ın çöküşündeki derinliği kavrayamaktan kaynaklanıyor.

Oysa, üstüste konulmuş zihin tuğlalarıyla artık durum idare edilemez.

Evet yeni düzen kurulmamıştır ve daha zamana ihtiyacı vardır ama, kesindir ki eskisi bitmiştir. Tekrar geri gelmeyecektir. Esas trend de belli olmuştur.

Berlin'deki lanet Duvar'ın yıkılışından on yıl sonra bizim ana sorunumuz, hala Duvar kıstaslarıyla düşünen mantık sistematiğini aşamamış olmamızdır.



Yazarın Tüm Yazıları