Hadi Uluengin: Duvar yazıları (II)

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Güneşli bir 2 Kasım 1989 sabahı, Frankfurt aktarmalı olarak Budapeşte'den İstanbul'a dönüyordum. İçim sevinçle doluydu. Yüreğim pır pır atıyor...

İyimser olmamak mümkün mü ? Zira o Budapeşte'de, nehir boyuna toplanan bir milyon Macarın milli bayraktaki orak-çekiç armasını parçaladığını gözlerimle gördüm. Parlemanto'nun ‘Halk Cumhuriyeti’ ibaresini anayasadan çıkarttığını da kulaklarımla işittim. Şükür, Tuna tekrar kendi mecrasında akmaya başlıyor...

Hessen eyaleti havaalanında aldığım ‘Herald Tribune’ Doğu Alman Komünist Partisi lideri Egon Krenz'in Moskova'da Gorbaçov'la görüştüğünü duyuruyordu.

Belli ki, kitlesel muhalefetin dev yükselişi karşısında bir hafta önce metezori istifa eden gedikli dinozor Erich Honecker'in halefi durumundaki bu yeni ‘aparatçik’, Kremlin'e, ‘şimdi ben ne halt edeyim’ diye sormaya gitmiş...

* * *

O sırada Duvar'ın Alexandarplatz tarafındaki ‘vaziyet-i umumiye’ şöyledir:

Sivil odaklar ve Protestan kliseler etrafındaki direniş hareketi, her gün yüzlerce insanla sokağa dökülüyor. ‘Kuzuların sessizliği’ artık bitmiştir.

Zaten, yukarıdaki Gorbaçov kızıl cumhuriyetin 40. kuruluş yıldönümü için 6 Ekim'de Berlin'e geldiğinde de, 1953 isyanında Rus tanklarına karşı mücade etmiş kent halkı, bu kez SSCB önderini kurtarıcı olarak karşıladı.

Daha önemlisi, ülke boşalmaktadır. Prag'daki Federal elçiliğe sığınan on binlerce Doğu Alman, özel trenlerle Batı'ya geçebilmek hakkını elde etti. Aynı trenler AHC topraklarını katederken de vagonlara diğer ahali hücum ediyor.

Korkunun ecele faydası yok, Krenz Yoldaş şimdi Moskova'dan ne ummaktadır?

Ve sonradan öğreniyoruz ki, komünist Berlin lideri, Mihail Gorbaçov'a, ‘Biz sizin çocuğunuz sayılırız ve babalık görevinizi üstlenin’ diye yakarmış.

* * *

ASLINA bakarsanız, Egon Krenz orada doğruyu söylemiş.

Evet, gerçekten de Doğu Almanya müteveffa Sovyetler Birliği'nin çocuğuydu.

Fakat, gayri meşru çocuğu... Daha net deyimle, o bir ‘piç’ti...

Düşünün ki, Avrupa'nın göbeğindeki bir millet 1949'da resmen ortadan ikiye bölünecek ve onun tümüyle reddettiği sınırlar kendisine empoze edilecek.

Üstelik, doğu yakadaki bu dayatma coğrafya, Alman ulus - devletinin ruhi ve maddi motoru olmuş olan eski Prusya topraklarına tekabül edecek.

Daha daha üstelik, aynı milleti ‘özel’ kılan paydayı, Almancadan başka hiç bir dilde olmayan ve kan bağı üzerinde yükselen ‘volk’ kavramı oluşturacak.

Sorarım size, böyle suni bir yapılanma gayri meşru çocuk değil de nedir?

Halkların meşru iradesine ve bilinçaltının kolektif hafızasına karşı örülmüş bir taş yığını, ne kadar süre ayakta kalabilir?

Tuğlalı duvar değil, burçlu kale dikin ve mitralyözlü tel değil bataryalı sur çekin, asla ne iradeyi yok edebilirsiniz, ne de hafızayı silebilirsiniz!

Cermen birleşmesinin büyük mimarı Kohl'ün, Ren kıyısında dolaşırken nehri işaret ederek, Mihail Gorbaçov'a verdiği diyalektik dersteki gibi, dev baraj kursanız da ırmak sularının nihayetinde denize kavuşmasını engelleyemezsiniz.

* * *

VE bunu gören Gorbaçov, Duvar çökerken, kendinden önce peydahlanmış hilkat garibesi ‘piç’in ‘babalığını’ reddetmek aklı selimini gösterdi. Tarihe geçti.

Ama heyhat, başta hala suçluluk kompleksinde yaşayan SPD ve Batı Alman ‘intelligentsia’sı, dünya ‘sol’unun ciddi bir bölümü aynı gerçeği ıskaladı.

Onlar yıkılışın mukadder olduğunu anlayamadılar, çünkü ‘real politik’lere rağmen, tek ulus ve yekpara demokrasi talebindeki kalıcılığı kavrayamadılar.

Fakat çok şükür, 9 Kasım 1989 günü yırtılan lanet Duvar, geçen on yılda, ‘sol’ yaftalı eski zihin sistematiklerinin de yırtılmasını gündeme getirdi.

Yarın, Duvar ertesindeki yeni Avrupa'ya ve yeni dünyaya göz atacağız.



Yazarın Tüm Yazıları