Hadi Uluengin: Çırak ne yana düşer ?

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

‘Elim sanata düşer usta, yürek acıya...’

Refik Durbaş'ın kahırlar kahrı ‘Çırak Aranıyor’ şiirini Zülfü Livaneli'nin sesinden ne zaman dinlesem, içimden bir şeyler kopar. Boğazım tıkanır.

Gözümün önünden, loş Tophane atelyelerinde kalfa tokadı yiyerek torna tozu süpüren ve öğlen paydoslarında bol kepçe lokantasının pilav üstü kurularına ulaşamadıkları için ekmeğe üzüm katık eden küçümen çoçuk enstantaneleri geçer.

Ve çırak tekrar sorar: ‘Gurbet ne yana düşer usta, sıla ne yana ?...’

* * *

ASLINDA, eli sanata ve yüreği acıya düşen çıraklar bab'ında biz ‘yırtmış’ sayılırız. Tamam, ilkokula gidecek çağdayken freze başında ayakçılık yapan evlatlarımız var ama şükür, bunlar ötekilere oranla devede kulak kalıyor.

Nepal değiliz, beş yaşında bebeleri köyde toptan satıp dokuma tezgahlarına bir kase pirinç için göndermiyoruz. El Salvador da değiliz, biraz daha kabaca çocukların kundura fabrikalarında kösele kesmesine resmen izin vermiyoruz.

Oysa, ‘elim sanata düşer usta, yürek acıya’ diyen çırak sayısı yoksulluk coğrafyasında yüz milyonlarla ifade ediliyor. Aş kazanına onlar tuz atıyor.

Ve Seattle'daki DTÖ zirvesinde zengin devletler fukara ülkelere dayatıyor ki, ‘çocuk çalıştırmak yok; bir de işyeri güvenliği ve sosyal hak sağlayın...’

Onlar ise ‘tuzunuz kuru, hariçten gazel okuyorsunuz. Böyle lüks sökmez. Bizde ekmek aslanın ağzında, beşikte kapanın elinde kalır’ diye reddediyorlar.

Al sana bir küreselleşme sorunu ve çık çıkabilirsen işin içinden !

Üstelik, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...

* * *

KONU küreselleşme sorunu, çünkü malum zengin ülkelerde el emeği fahiş ve buralarda üretilen pahalı meta, fukara devletlerde her türlü güvenceden yoksun biçimde yaratıldığı için maliyeti çok ucuza gelen mallarla rekabet edemiyor.

Kalite üç aşağı beş yukarı aynı olduktan sonra orta sınıf İngiliz, Alman veya Fransız neden illa Batı mamulatı gömlek, radyo ya da saat alsın ki ?

Fiyatı ehven Endonezya, Brezilya, Filipin ürünlerine rağbet gösterir.

Gömleği kız çocuk dikiyormuş, radyoyu monte eden adamın sigortası yokmuş, saati işleyen kadın tazminatsız kapı önüne konulmuş, bunlar ‘sıradan tüketici’ ye gayet uzak şeyler... Üstelik, aynı gömlek, radyo ve saatin aslında İngiliz, Alman veya Fransız bir marka taşıması ve metropollerdeki pahalı maliyet nedeniyle ‘periferik bölge’de imal edilmiş olması ihtimali de çok yüksek...

Dolayısıyla, buradaki ‘küreselleşme’ sonsuz karmaşık bir boyut arzediyor.

Bir: Üretimin ‘merkez’den ‘periferi’ye kayması sayesinde yoksul ülkeye hem sermaye aktarımı gerçekleşmiştir, hem de orada istihdam alanı yaratılmıştır.

İki: ‘Merkez’deki tüketici daha ucuza alım imkanına kavuşmuştur.

Üç: Ama aynı ‘merkez’deki ücretli fabrikası kapandığından işsiz kalmıştır.

Dört: Kayıptan ötürü bu ‘küreselleşmeyi’ ‘merkez’deki sendika reddetmekte; fakat buna karşılık, kazançtan dolayı ‘periferi’deki sendika desteklemektedir.

Beş: Emek - sermaye çelişkisi yerini bambaşka bir çelişkiye bırakmaktadır.

Ve altı: Endonezya'daki, Brezilya'daki, Filipinler'deki canım ciğerim çırak ‘Elim sanata düşer usta, yürek acıya’yı kendi dilinde söylemektedir.

* * *

BULUN bakalım bu ‘küreselleşme sorunu’ndaki cevabı... Ben bulamıyorum !

Kendi hesabıma, ‘sizin tuzunuz kuru’ diyen fukara ülkeleri anlıyorum ve buradaki küreselleşmenin son tahlilde onların yararına olduğuna inanıyorum.

Seattle'de ‘kapitalizm çocuk sömürüyor’ diye nara basan protestoculara da gülüyorum. Böyle ‘sömürülmeye’ can atan yüz milyonların varlığını biliyorum.

Ama öte yandan, Cakarta atelyelerindeki, Manila bodrumlarındaki, Bahia fabrikalarındaki aynı yüz milyonlarca çocuğun şunu sorduğunu da biliyorum:

‘Çırak ne yana düşer usta, küreselleşme ne yana ?..’

Sorunun tek ve kolay bir cevabı yok: Hepsi muazzam zor bin cevabı var !



Yazarın Tüm Yazıları