Hadi Uluengin: Bardaki elmas

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

İNKAR edecek değilim, haberi bar tezgahında öğrendim.

Malum koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir, bazen, aslında hiçbir ortak yön paylaşmadığınız diğer bazı müdavimlerle metazori kadeh yarenliği yapar ve meyhane çıkışında da onları derhal unutursunuz.

İşte, kuyumculuk veya mücevhercilikle iştigal ettiğini hatırladığım ve adı asla aklımda kalmayan böyle birisi pazartesi akşamı yanımda belirdi. Selamün aleyküm, damdan düşer gibi ‘yarın mutlaka ‘Financial Times'ı okuyun' dedi.

Esselamün aleyküm ve rahmetullah da, pembe sayfalı gazeteye n'oluyor?

* * *

SONRA, bezirgan bir sırıtışla ikinci tekil şahısa geçti ve, ‘bana bir şey ısmarla sana tiyo vereyim. Telefona sarıl, borsada voli vurursun' diye ekledi.

Fesüphanallah, hazretin samimiyetine şaşırdım. Üstelik bu ‘in' (!) mekanda fiyatlar anasının nikahı, işim yok da muhteremin aperitif parasını ödeyeceğim.

Kaldı ki, doğrusu borsa pek umurumdaydı! Cebimdeki portföyü düşüne düşüne zaten bir hal oluyorum be adam, menkul kıymetler portföyü kim, ben kim...

Neyse, herif sır ifşa etmeye dünden teşne, ağzındaki baklayı çıkarıverdi.

Kendisi ‘muhite' mensup olduğu için ‘scoop' haberi önceden öğrenmiş, meğer dünya elmas ticaretinin yüzde yetmiş - yüzde seksenini elinde tutan o çok ünlü ‘De Beers' firması, kaynağı resmen bilinmeyen taşların piyasaya girmesini engellemek için yarın bir ‘centilmenlik anlaşması' önerecekmiş.

Dolayısıyla, hayati olay gazeteye yansımadan önce, hemen şimdi davranarak, saat farkı sayesinde bazı borsalarda malı götürmek mümkünmüş. Falan filan...

Gerisini meyhane zevzekliğinde değil sonradan izlediğim şekilde anlatayım.

* * *

EFENDİM, her ne kadar piyasasını Anvers, Londra, Bombay, Tel Aviv gibi şehirler belirlese de bu elmas denilen herze hemen tamamen Afrika'da çıkar ki, para dev rakkamlara ulaştığından, hem Kara Kıta'daki sayısız arbede madenleri denetleyebilmek hırsından kaynaklanmaktadır; hem de bunlara el koymuş yamyam savaş ağalarının vahşeti ‘gayrı resmi' (!) ticaret sayesinde devam etmektedir.

Liberya'da, Sierra Leone'de, Gine'de korkunç katliam mı yapıldı, kabile askerlerinin cebinde Rotterdam'da yontulacak pırlantaların kaporası vardır.

Kongo'da, Angola'da, Namibya'da falanca diktatör veya ona muhalif filanca ‘kurtuluş cephesi' birbirlerinin gırtlağına mı sarılıyor, tankların, topların, tüfeklerin faturası, binbir alengirli yoldan Avrupa'ya, Amerika'ya, Asya'ya ulaşıp sonra şık hanımların gerdanında ışıldayan elmaslarla ödenmiştir.

Özellikle Anvers ve Bombay ‘paralel piyasa'nın başkentleridir ve buraların dürzü aracıları üzümü ye, bağını sorma hesabı, kimden gelirse gelsin kıymetli taşı alırlar. Hatta, yamyam savaş ağalarıyla el altından kumpas çevirirler.

Ve işte şimdi, ünlü sömürgeci Cecil Rhodes'nin kurduğu; sonra Güney Afrika familyası Oppenheimer'in mülkiyetine geçen ‘De Beers' firması, bundan böyle yalnız ‘kaynağı temiz' elmasların alınmasını ve pazarlanmasını teklif ediyor.

Bana kalırsa da akıllılık ediyor...

* * *

AKILLILIK ediyor, çünkü sanırım sivil toplum örgütleri bu taşa karşı haklı bir kampanya başlatacak ki, tıpkı çinçilla kürklerinde veya fok postlarında olduğu gibi, elmas ziynet takmak Afrikalı çocukların katliamıyla özdeşleşecek.

Eh, suçluluk duygusundan dolayı millet kuyumculara uğramayacağından da, başta ‘De Beers', piyasa yavaştan yavaşa mortoyu çekmek işaretleri verecek.

Ama eğer teklif fiiliyata geçerse, değirmenin suyu kesileceğinden, yamyam despotların sultası tedricen son bulacak ve Kara Kıta'ya kısmi sukunet inecek.

Masumların biraz daha az ölmesini bir taş parçasının encamı belirleyecek.

Garip, bazen bar tezgahı zevzeklikleri insanı nerelere götürüyor...

Yazarın Tüm Yazıları