Zamane histerileri

Güncelleme Tarihi:

Zamane histerileri
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 1997 00:00

Haberin Devamı

‘Diana'yı uzaylılar kaçırmış...’Princeton Üniversitesi'nden Elaine Showalter'in iddiasına göre, yakın gelecekte Amerikan süpermarket gazetelerinden biri mutlaka bu manşetle çıkacak. Çünkü, düpedüz bir trafik kazasının ardından, ‘‘silah lobisinin işi’’ ya da ‘‘gizli servis parmağı’’ türünden o kadar çok komplo teorisi üretildi ki, geriye bir tek uzaylı senaryosu kaldı...

Kültür bilimci Showalter, kitlesel histerilerle medya arasındaki bağlantıyı; diğer bir deyişle medyanın ruh hastalıkları üzerindeki rolünü araştırıyor. ‘‘Medya Çağında Histerik Salgınlar’’ adlı kitabını geçerlerde yayınlayan Showalter, Diana'nın ardından yazılan senaryoların, tutulan muhteşem yasın, dökülen gözyaşlarının çağın ruhuna çok uygun bir kitlesel histeri olduğunu düşünüyor.

Üstelik zamane histerileri eski histerilere hiç benzemiyor; çok daha bulaşıcı bir şekilde yaşanıyor. Çünkü enformasyon çağında sınırlar aşılıyor ve medya kitleleri örgütleyip yönlendiriyor.

Bilgisayar endüstrisini kazandığı zafere, geleneklerin ölümüne ve 24 saat kesintisiz devam eden bilgi bombardımanına rağmen insanoğlu hisli bir dönem geçiriyor. Artık kimse duygularını gizlemiyor. ABD Başkanı Bill Clinton bile kamuoyu önünde göz yaşı dökmekten çekinmiyor. Seçmeniyle konuşurken dünyanın en hisli erkeği oluyor. Geçmiş dönemlerde deneye tabi tutulan frengili siyah hastaların kasti olarak tedavi edilmemesi nedeniyle özür dilerken bir iki damla gözyaşı akıtıyor.

Duygular öyle bir zincirinden boşalıyor ki, rasyonel düşünce eriyor, gerçekle temas yitip gidiyor.

İşte bu noktada medyanın modern mitosları, masal makineleri devreye giriyor. Tüm kitlesel duygular alabildiğine abartılı yaşanıyor. Ölçüsü kaçıyor, çığrından çıkıyor. Medyanın organizasyonuyla aşklar çıldırasıya tutkulu, kıskançlıklar kahredici, melankoli yerin dibinde, zevk doruklarda, acılar korkunç görünüyor.

Diana'nın ardından tutulan yası da örgütleyen medya, prensesin maddi bir varlık olarak gerçekle tüm bağlantısını koparıyor; kusursuz bir ikon yaratıyor. Kötü üvey anne elinde büyüyüp, yanlış bir aşkın kucağına yuvarlanmış, yoksul ve hastaların azizesi, melek gibi bir anne figürü çıkıyor ortaya.

Showalter'e göre dünyanın dört bir yanındaki insanlar, Diana'nın ardından nasıl yas tutulacağını medyadan edindiği örneklerle kopya etmeye başlıyor. Kensington Sarayı'nın önüne bırakılan çiçekler bu modellerden birini oluşturuyor.

Sonra da sıra duyguların politize edilmesine geliyor. Bu iş de Diana'nın kardeşi Kont Spencer'a düşüyor. Spencer, ablasının ölümünden sorumlu tuttuğu medyayı hedef gösteriyor, kraliyete çatıyor. Cenaze töreninde yaptığı konuşma büyük bir alkış tufanına yol açıyor, müthiş bir kitlesel etki yaratıyor.

Bu kitlesel histeri teorisi bir yana Diana'nın gerçekten ayrıcalığı vardı. İnsanlar gerçekten üzüldü.

Art Buchwald International Herald Tribune'daki köşesinde bir seferinde şöyle yazmıştı: ‘‘Sevgi gazete sattırmıyor. Okuyucular iyi insanların başına kötü şeylerin gelmesini istiyor. Çünkü böylelikle bulaşık yıkarken kendilerini daha rahat hissediyorlar...’’

Diana'nın ölümünden sonra bulaşık yıkayan kadınlar herhalde çok daha farklı duygular içindeydi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!