Yalan panayırındaki tezgáh

Güncelleme Tarihi:

Yalan panayırındaki tezgáh
Oluşturulma Tarihi: Mart 18, 2005 00:00

HER yıl ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen ‘temcit pilavı’ bu defa da mevsimini şaşırmadı. Bilindiği gibi, mart ve nisan ayları, Ermeni soykırımı iddialarının sergilendiği bir panayır mevsimidir.Yıllardan beri aynı tezgáhlar aynı merkezlerde kurulur, Osmanlı idaresinde kaç yüz bin Ermeni’nin soykırıma tabi tutulduğu yalanı dünya kamuoyuna inandırılmaya çalışılır. Bu defa da öyle oldu. Böyle bir iddianın ne dini, ne insani, ne de vicdani bir dayanağı vardır. Osmanlı Devleti, siyasi kararlarını ‘dini fetva’lar eşliğinde alan bir devletti.Böyle bir devletin karar mekanizmasından İslam’ın hiçbir zaman onaylamayacağı ‘katliam’ ya da moda tabiriyle ‘soykırım’ kararı çıkması mümkün olamazdı. Çünkü, İslam dini cana kıymayı ancak savaş durumunda mübah sayan bir dindir. Bunu da ‘kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve din adamlarına dokunulmayacak’ şartına bağlamıştır. Böyle bir dinin fetva makamında bulunanların, kendi ülkesinin vatandaşlarına yaşlı-çocuk demeden toplu bir katliam izni vermeleri düşünülemezdi.* * *Osmanlı Devleti’nin tebaasına sağladığı imkánlardan en fazla yararlanan gayrimüslim cemaat Ermenilerdir. Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan önemli konumlarda üst düzey memurlar, müsteşarlar ve bakanlar devlet yönetiminde görev almışlardır.Türk kültürünü benimsemiş birçok sanatçı çıkmış, Türk Sanat Müziği için besteler ve güfteler yapanlar olmuştur. Nikogos Ağa bunlardan birisidir. Nikogos Ağa, Sultan Abdülmecid’in isteğiyle ezan bile okumuş, Mevlevi ayinlerine katılmış ve birçok kişiye musiki dersi vermiştir. Aynı zamanda Ermeni kilisesinin ilahilerini besteleyerek Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’nde baş muganni olmuş, Devlet-i Áliye bundan şüphe bile duymamıştır.Yine, kayıtlara göre imparatorluk döneminde Osmanlı tarihinin; Ermenilerden 29 paşası, 22 bakanı, 33 milletvekili, 7 büyükelçisi, 11 başkonsolosu, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memuru olmuştur. Dışişleri, Maliye, Ticaret ve Posta Bakanlığı gibi son derece önemli ve kilit mevkilerde görev yapan Ermeni vatandaşlarımızın varlığını, ırkçı çevrelere bir kere daha hatırlatmak isteriz.* * *Türklerin Anadolu’ya yerleştiği ilk dönemden itibaren, yaklaşık 800 yıllık bir beraberlik söz konusudur. Bu 8 asırlık uyumlu beraberlik, ne yazık ki Osmanlı Devleti’nin zayıflayıp çözülmeye yüz tutmasıyla yeni bir çehre kazanmaya başlamıştır.Bu dönemde bile, Ermenilerin büyük bir çoğunluğu Osmanlı Devleti’nin geleceğine olan inancını sürdürürken, bazıları mevcut kargaşa ortamında can ve mal güvenliği endişesine kapılmış, küçük bir azınlık ise bağımsızlık kazanmanın peşine düşmüştür. Seri isyanlar ve olaylar zinciri başlatmıştır. Tehcir, devletin savunma refleksinin harekete geçirdiği bir uygulamadır, asla bir ‘katliam’ değildir.Ermeni cemaati ile Türkler arasında dini yönden herhangi bir çatışma da olmamıştır. İki toplum arasında karşılıklı diyaloğun güçlü temellerinin atıldığı Osmanlı döneminde güzel örnekler de verilmiştir. Halen Türkiye’de bulunan Ermeni orijinli vatandaşlarımız 540 yıllık patrikhanesi, 2 hastanesi, 57 kilisesi, 58 vakfı, 18 okulu, 17 derneği, 2 spor kulübü, 3 gazetesi, 5 dergisi ve onlarca sivil kurumuyla yurdumuzdaki tüm insanlarla birlikte geleceğe güven ve huzur içerisinde bakmaktadırlar.* * *Bugünkü iddialara en güzel cevabı da o dönemlerde Erzurum Belediye Başkanı olan Zakir Bey vermiştir. Doğu Anadolu tahkik heyetiyle Erzurum’a gelen Amerikalı General Harbord, Erzurum’daki incelemeleri sırasında Türk tarafına şöyle bir soru yöneltir:‘Daha önceden Erzurum’da Ermeni çoğunluğu var mıydı?’ Bu soru üzerine Erzurum Belediye Başkanı Zakir Bey, Amerikan heyetini pencere önüne çağırıp Gez ve Kavak mezarlıklarını göstererek, ‘Bunlar hep Türk mezarlarıdır. Şehrin öteki yerlerinde bunların on katı Türk mezarlığı daha vardır. Şimdi iyi bakın; çevresi duvarlarla çevrili küçük bir mezarlık var, o da Ermenilerin mezarlığıdır. Şimdi Ermeniler mi, Türkler mi çok anladınız mı? Ermeniler ölülerini yemediler ya? Erzurum’un ölüsü de Türk, dirisi de Türk’ diyerek Erzurum insanına has vatan sevgisiyle cevap vermiştir.Bu cevap o günlerde Amerikan tahkik heyetinin gerçeği anlamasına yardımcı olmuştu. Umarız; olaya bugün de tarihin vicdanıyla bakarak artık bu aldatmacaya bir son verirler!SORALIM ÖĞRENELİMZahit ne demektir, tasavvufçular neden zahitleri eleştirirler?İsmail KINALI-İSTANBULZahit, dünyadan elini eteğini çekmiş; şöhret, mal, mülk, makam ve mevki sevgisi kalbinde yer etmemiş, takva ehli kimse demektir. Tasavvuf terminolojisinde eleştirilen zahit, gerçek zahit olmayıp, ham sofu, dinin özünden ziyade şekilciliğiyle ilgilenen, gerçek zahitliği kendi çıkarı için kullanan zayıf karakterli, menfaatperest tiplerdir.Nezir ne anlama gelir? Birisinin ‘ben nezirim’ demesi doğru mudur?Hatice AKTAŞ-İSTANBULNezir, sözlükte bir tehlikeyi haber vererek başkasını uyaran kimse demektir. Dini terminolojide nezir, peygamberlerin bir sıfatıdır. Nebi ve resul gibi. Nezir, Kuran’da 45 yerde geçmektedir. Başka hiç kimse, bu anlamda sıfat olarak kendisi için kullanamaz.Almanya’da yaşıyoruz. Türk kasabından aldığımız etler pahalı. Avustralya’dan gelen etler ise hem daha kaliteli, hem de ucuz. Ancak bu hayvanların besmeleyle kesilip kesilmediğini bilmiyoruz. Bu etleri yiyebilir miyiz?Emine KARAHAN-ALMANYADaha önce de açıkladığımız gibi, kitap ehlinin (Yahudi ve Hıristiyanlar) kestikleri etler helaldir (Maide Suresi 5). Bunların bir İslam ülkesinde yaşamış olmalarıyla kendi ülkelerinde olmaları arasında bir fark yoktur. Ancak, Hıristiyanların Hz. İsa adına, Yahudilerin Üzeyir adına kestikleri bilinirse yenilmez. Çünkü, Maide Suresi 3. Ayet’te, Allah’tan başkası adına boğazlanan etlerin haram olduğu ifade edilmiştir. Avustralya’dan gelen etlerin nasıl kesildiğini orada bulunmadığımızdan bilemiyoruz. Onların da Allah adına kestiklerini hüsnüniyetle kabul ediyoruz. Dolayısıyla yiyebilirsiniz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!