Urfa’da son beş ayda 17 kadın intihar etti

Güncelleme Tarihi:

Urfa’da son beş ayda 17 kadın intihar etti
Oluşturulma Tarihi: Haziran 15, 2002 22:15

Şanlıurfa'da, Batman'ı kat be kat geçen bir intihar furyası başladı. Beş ayda 17 kadın, 10 erkek hayatına kendi elleriyle son verdi. Yine son beş ayda sadece polis bölgesinde kayıtlara geçen 46’sı kadın, 44’ü erkek, toplam 99 intihar girişimi oldu.

Oysa Batman'da jandarma bölgesi dahil 1999 ve 2000'de, toplam iki yılda 27 kadın, 15 erkek intihar etmişti; 56'sı kadın 118 kişi de intihar girişiminde bulunmuştu. Yani, Urfa intihar olayında özellikle de kadın intiharlarında Batman'ın çok önüne geçti. Zaten bu haberi hazırlarken görüştüğümüz Batman Barosu Başkanı Sabih Ataç müjdeyi verdi: Batman'da son bir yıldır intiharlar neredeyse durmuştu. Oysa Urfa'da durum tam tersi seyrediyor. Haberi yayına hazırlarken Doğan Haber Ajansı Urfa Temsilcisi Bülent Okutan, iki ayrı intihar olayını daha ulaştırdı. Umarız Ayşegül Avcı ve Songül Deveci yoğun bakımdan çıkabilir...

Şanlıurfa Valiliği'nin basın bültenlerinin satır aralarındaki ‘‘ölüm’’ ibareleri Bülent Okutan'ın gözünden kaçmamıştı. Birlikte Urfa'nın Birecik, Halfeti, Harran, Akçakale ve Viranşehir ilçelerine, köy ve mezralarına gidip intihar adreslerini bulduk. GAP'ın kalbinde oturan bu kadınların neden ölüme gittiğini araştırdık. Ölümü neden istemişlerdi? Çok mu umutsuzdular? Ekonomik krizin faturası yeni mi çıkıyordu? Töre baskısı daha mı artmıştı? Bu soruların cevaplarını aradık. Özellikle kadınların intihar hikayelerini dinleyip, neden ölüme gittiklerini araştırarak. Kadınlar, çünkü onlarda intihar oranı erkeklerin neredeyse iki katı... Ve elbette Batman örneğinden sonra gözler daha çok kadın intiharlarının üzerinde...


Batman’da intihar durdu


Batman Barosu Başkanı Av. Sabih Ataç, müjdeyi veriyor: ‘‘Batman'da intiharlar neredeyse durdu. Dünya standartlarının altına indi. Bunda Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın büyük payı oldu. İbrahim Betil, Batman'ı ziyaret etti. Vakıf, iki atölye ve kadın evi açtı. Dokuma tezgahları, çocuk bakım birimleri, atölyeler kurdu. Kendilerine müteşekkiriz. Batman Belediyesi de kadın evi açtı. Kadınlar bu üç merkezde sorun çözme yeteneğini ediniyor, sosyal ilişkiyi ve dayanışmayı yaşıyor.’


Şanlıurfa Valisi Muzaffer Dilek:

İntihar nedenleri mutsuzluk



İntiharları tek sebebe bağlayamayız. Ekonomik, ailevi problemler, erken evlilik, çok çocuk, kuma korkusu, fakirlik, işsizlik, umutsuzluk, umudu erteleme, tv kanallarından pompalanan tüketim ve sınırlı olanaklar intihar nedeni oluyor. 1.5 milyonluk Urfa'da nüfusun yüzde 20'si yeşil kartlı. 389 bin kişi demek bu. 100 bin kişi de devletten yardım alıyor. Kalabalık ailede kadın mutsuz. Erkek dışarıda, kadın bütün aileyi taşıyor. İntiharı basit bir neden tetiklese de bunun uzun bir kuluçka dönemi olmalı. İntiharın en büyük nedenini aileye bağlıyorum. Kadın kendini ifade edemiyor. Evlilik hukukunda öncelik amcaoğlunda. Berdel (takas) sistemi, iç evlilikler, bireyselleşememek de intihar nedeni. Sorunları yerel düşünmek gerek. Devlet, yörenin ihtiyaçlarını gözönüne alarak daha fazla kaynak aktarabilir. Aile planlaması, doktor, hemşire, konuya yatkın sağlık personeli ve sosyal hizmet uzmanı şart.


FATMA (21) BALKONDA KENDİNİ ASTI

Arkadaşı yoktu, çok magazin seyrederdi



Fatma Ünalan 21 yaşında. Dokuz kardeşin en küçüğü. Ağabeyleri, ablaları evlenmiş. Ailenin tek bekarı Fatma. Ekonomik sorunu yok. Ailesi geniş topraklara, hayvan sürülerine sahip. Halfeti'nin Kalkan Köyü'ne bağlı Kınık Mezrası'ndan. 4 Mayıs'ta kendini astı. Anne, sessizce ağlıyor. İki katlı evin balkonunun altında, gölgede oturmak istememe çok fazla tepki gösteriyorlar. Zorla üst kattaki odaya çıkarıyorlar. Öğreniyorum ki Fatma tam da oturduğum yerin üstündeki balkon demirine asmış kendini. Ağabey Mehmet, ‘‘İnatçıydı. Annesinin babasının düğüne götürmeyip, kendisini evde bırakmaları zoruna gitti. İsyankardı, tahammülsüzdü. Çok televizyon, çok magazin seyrederdi. Arkadaşı yoktu. Olsa bile nereyi gezecek?’’ diyor. Mezrayı ararken kayboluşumuzu, Fatma'nın evini soracak bir Allah'ın kulunu arayışımızı düşünüyorum. Mehmet, annesi Adile'nin söylediklerini tercüme ediyor: ‘‘Üç yıl önce intihar eden Zini Güleç gibi ben de kurtulacağım, derdi.’’ Annesi, şaka yaptığını sanırmış, kızı intihardan söz ettiğinde. ‘‘İleride yok olacağım, sen de ağlayıp ağıtlar yakacaksın.’’ Annesi, kızını anlatmayı sürdürüyor: ‘‘Bu dünyadan razı değildi. Hayatı sevmiyordu.’’ Fatma okur-yazar değilmiş. Ama ağabeyi Mehmet diyor ki ‘‘Televizyondan Türkçe'yi çok güzel öğrendi.’’ Fatma hiç mi çıkmamıştı mezradan? ‘‘Hayır. Yörenin usulü, bir kızın şehre gidip gezmesine müsait değildir.’’ Alışverişini de kapıya gelen çerçiden yaparmış.

Fatma'nın babası intiharından birkaç gün önce Fatma'ya bir çift altın küpe ve elbise aldı. 4 Mayıs'ta o düğün günü, küpeleri taktı, yeni elbisesini giydi. Amcaoğlu evleniyordu. Ama ‘‘Sen evde kal, tavuklarla, çocuklarla ilgilen’’ dediler. Saat 12.00'ydi. Davul, zurna ve silah sesleri geliyordu uzaktan. Fatma balkon demirinden bir kilimi ölümüne paravan yaptı. Kancaya ipi geçirdi, sonra da ipi boynuna.



TERFE (34) ÇIRILÇIPLAK SARNICA GİRDİ VE...

Terfe’yi boğan su içiliyor



Issız patikalarda saatlerce Şenköy Mezrası'nı arıyoruz, kayboluyoruz. Yol yok, adres soracak kimse yok. Toprağın, göğün, ufuk çizgisinin, kuşların rengi boz. Arada bir havalanan hortum, kirli spiraller çiziyor havada. Terfe Çanakçı (34), Harran'ın Damlasu Köyü'nün Şenköy Mezrası'ndan. 30 Ocak sabahı sarnıca girip intihar etti. Uzakta iki ev beliriyor. Biri Terfe'nin, diğeri de kayınbiraderi Hüseyin Çanakçı'nın. Terfe'nin en küçüğü üç, en büyüğü 10 yaşında dört çocuğu var: Mustafa, Mehmet, İda, Adla. Türkçe bilmiyorlar. Kocası Halil, pamuk çapalamak için Urfa'da. Terfe'nin evi bomboş. Annesi gelip eşyaları, elbiseleri, fotoğrafları almış. Töre gereği dört torununu bırakmış. Kayınvalide Vatfa bakıyor onlara.

Hüseyin Çanakçı, Terfe'nin sürekli ölü doğum yaptığını, kaybettiği üçüncü bebekten bir hafta sonra intihar ettiğini söylüyor. İyi de dört çocuk nesine yetmiyordu? Gülümsüyor. ‘‘Bizim buralarda dört çocuk azdır. Bir daha çocuğu olmayacağından, ağabeyimin kuma getirmesinden korktu.’’

30 Ocak sabahı, sabah namazı için kayınvalidesi Vatfa, Terfe'yi uyandırıyor. Terfe dışarı çıkıyor. Birkaç yüz metre ilerideki sarnıca gidiyor. Başörtüsünü, kadife elbisesini, içdonunu, terliklerini çıkarıp sarnıcın kenarına bırakıyor. Daracık ağzın kapağını açıp beş metre derinlikteki karanlık suya iniyor. Yokluğu bir saat sonra farkediliyor. İsmail Çanakçı sarnıca eğilip baktığında, yengesinin bedenini görüyor. Beline sicim bağlayıp çıkarıyor. Terfe'nin dört çocuğu da ağlaşarak seyrediyor.

Sarnıca giderken Terfe'nin çocukları da geliyor. İçlerinden sadece İda, sarnıca yaklaştığımızda çığlık atarak kaçıyor. Amcası İbrahim, ‘‘Babaları kısmetse seneye evlenecek. Yaşlı annem çocuklara bakamıyor’’ diyor. Sarnıca vardığımızda, çevredeki bakraçlardan ve ıslaklıktan Terfe'nin öldüğü suyun hálá kullanıldığına şahit oluyoruz.



MATRA ATSIZ (41) KAPI KİRİŞİNE BAĞLADIĞI İP ÖLÜMÜ OLDU

Bugün öleceğim dedi, oğlu şaka sandı



Urfa'nın Akçakale ilçesi, Suriye sınırında. Hasat sonrası ikinci ekimi yapılan tarlalara, GAP kanalları gürül gürül akıyor. Uçsuz bucaksız topraklarda yüzlerce maraba çalışıyor. Aşağı Arıca Köyü de sudan ve topraktan nasibini almış, zengin bir köy. Matra Adsız'ın evini arıyoruz. Elleri henüz kınalı, kızıl burma bilezikli taze bir gelin işaret ediyor Matra'nın evini. Kumadan mı intihar etmiş, diyoruz. Omuz silkiyor. ‘‘Kumada ne varmış ki? Normal değil mi? Benim de beyim üzerime alabilir, ne var ki?’’

Matra’nın (41) evi anababa günü. Kendini asan Matra'nın 7'si. Kocası İsa matem sakalı bırakmış. Matra'yla çektirdikleri fotoğrafa bakıp ağlıyor. Matra'nın dokuz çocuğu, kuması Deledaş'ın altı çocuğu susmuş, babalarını seyrediyor. İntiharın nedenini kimse söylemiyor. İsa, ‘‘Tahminen damadının üzüntüsüdür’’ diyor. İki kumaya iki ayrı ev yaptığını, ikisinin gül gibi geçindiğini anlatıyor. Matra'nın evini gösteriyor. ‘‘Deledaş'a tek, ona iki katlı ev yaptım. Onu hep üstte tuttum.’’ Matra'nın kızı Meryem, herkesin kendisini suçlamasına hak veriyor. ‘‘Benim yüzümden öldü. Kocamın dikili ağacı yok. Üç yıldır işsiz. Tarla işlerinden de anlamıyor. Tahsili de yok, cahil. Kocamın derdinden öldü.’’ İsa, Matra'nın kızına çok düşkün olduğunu, kocası işsiz kalınca yanına aldığını anlatıyor. ‘‘Kız baba evine gelince törede dedikodu olur. Matra'nın zoruna gitti.’’

4 Haziran öğleden sonra. Matra'nın kocası, çocukları, Deledaş pamuğa gitti. Matra, evinin ikinci katına çıktı. Kapı kirişine bağladığı iple kendini astı. Oğlu Hamed'e yarım saat önce söylemiş. ‘‘Bugün öleceğim.’’ Hamed hálá şokta. ‘‘Neden diye sormadım. Şaka sandım.’’



SEMRA (15) KARDEŞLERİNİN GÖZLERİ ÖNÜNDE TÜFEĞİN TETİĞİNİ ÇEKTİ

Anne ablamın kafası yok!



Samancı Hanefi'nin kızı Semra Kurt, 15 yaşında. İlkokul üçten terk. Dokuz kardeşin ikincisi. Halfeti'nin Yeşilözen Köyü'nden 10 yıl önce Birecik'e göçtüler. Semra, 17 Şubat'ta intihar etti. Polis kayıtlarındaki adresi ‘‘Trafo bitişiği-Karşı Mahalle’’. Semra'nın evinin resmî adresi yok çünkü evinin imarda yeri yok. Bozkırın ortasına serpilmiş, seyrek gecekondular, değirmenler var. Belediye otobüsü, minibüs yok. Semra'nın evi, henüz tamamlanmamış bir gecekondu. Sıvasız, kapısız, pencereleri camsız. Annesi Gülbeyaz, hasta yatağında yatıyor, yedi küçük çocuğu ortalıkta oynuyor. Kardeşini şikayet ediyor içlerinden biri: ‘‘Altı domatesin ikisini yedi’’ diye. Gülbeyaz guatrını anlatıyor önce. Ameliyat olamıyor; yeşil kartı yok hem de hastanede yatarken çocuklarına bakacak kimsesi yok diye. Onu dinlemek için evin çatısına tırmanan tırabzansız basamaklara oturduğumda, Gülbeyaz oturma diye çığlık atıyor. Semra, o basamaklarda tüfeği boynuna dayamış ve yedi küçük kardeşinin gözleri önünde tetiğe basmış. Küçük çocukların annelerinin etrafında oluşturdukları halka daralıyor. Minik parmakları basamakları işaret ediyor. Gülbeyaz, ‘‘Evde yoktum. Geldim, çocukların eli kan içindeydi’’ diyor. Çocuklar annelerine seslenmiş, ‘‘Anne ablam kanıyor, anne Semra'nın kafası yok!’’ Gülbeyaz, güçlükle nefes alıyor. Kardeşleri Semra'nın kanına batırdıkları elleriyle basamakları, duvarları ayalamışlar. Manzara gözümün önüne geliyor. Suluboyayla patates baskısı yapar gibi, ablalarının kanıyla resim yapmıştı bu minik çocuklar... Gülbeyaz, bu mahalleye taşındıkları için pişman. Semra'nın kirada oturdukları semtte hiç olmazsa bir arkadaşı varmış. Şimdiki ıssız mahallede arkadaşsız çok sıkılıyormuş. ‘‘Keşke buraya gelmeseydik’’ diyormuş. Gülbeyaz uzaktaki evleri işaret ediyor: ‘‘Bizimkiler ortalığa kız bırakmaz.’’ Boncuk, oya işlemesini söylermiş ki kızına can sıkıntısı geçsin. İstemezmiş. Akşama kadar televizyon seyredermiş. ‘‘Kızım derdim, çok bakıyorsun televizyona. Anne derdi, başka ne yapayım?’’ Peki babası, Samancı Hanefi nerelerde? Kızının öldüğünü duyduğu anda delirmiş. 40 gün boyunca hiç eve gelmemiş. Saman kamyonunda yatmış. ‘‘Şimdi de bir aydır gelmiyor yine.’’ Gülbeyaz susuyor, çocukları susuyor. ‘‘Geceleri damda yatarken çocukları ikişer ikişer ayaklarından bağlıyorum ki damdan düşmesinler. Bunlara bir şey olmasın.’’



FATMA (17) NAMLUYU KAFASINA DAYADI

O şarkıyı dinleye dinleye



Fatma Çimen (17), Viranşehir'in merkez Karataş Köyü'nden. İlkokul mezunu. Yedi kardeşin ikincisi. Babası at arabasıyla nakliyecilik yapıyor. 27 Mayıs sabahı uyandı. her zamanki gibi Viranşehir Radyosu'nu açtı. Çok ama çok sevdiği Hakan Altun'un bir şarkısını bekledi. Şarkı çıkınca sevinçle ellerini çırptı. Saçlarını tararken avaz avaz eşlik etti. Üzerini değiştirdi. Süslendi. Evde kimsenin olmadığı anı bekledi. Babasının tüfeğini çıkardı, Hakan Altun'un kasetini teybe koydu. En çok sevdiği ‘‘Her sevda bir ölümmüş’’ şarkısını dinledi: Giderken yanıma aşkımı aldım/Her sevda bir ölümmüş/Çok geç anladım/Vazgeçmek değil bu çaresiz kaldım/Her sevda bir ölümmüş/Çok geç anladım/Zaten o şarkıyı ben sana yazmadım/Söz verdim kendime ağlamak yok diye/Dönülmez yollardayım... Fatma, namluyu boynuna dayadı, tetiği çekti. Kafası uçtu. Anne Zeliha (38), ‘‘Ne olduysa o 20 dakika içinde oldu’’ diyor. Anneye göre hiçbir sebep yoktu. ‘‘Bizim evde özgürlük var. Köylü kızı gibi değildi. Başı açıktı, kısa kollu bluz, pantolon giyerdi.’



LEYLA (20) BOYNUNDA İPLE SARNICA ATLADI

Baba evine getirildiğinde



Leyla Aktaş (20), 23 Mart'ta kendini su dolu sarnıcın içine asarak intihar etti. Harran'a bağlı Küseyir Türbe Köyü'nde doğdu. İntihardan birbuçuk ay önce beş milyar lira başlık karşılığında Aşağı Türbe Köyü'ne gelin edildi. Kalabalık bir çiftçi ailesinin oğlu olan kocası Deham Aktaş'ı sevemedi. 22 Mart'ta kocası elinden tutup annesinin evine getirdi. Ertesi sabah 5'te, 600 metre ötedeki köyün sarnıcına gitti. Eğildi, elindeki sicimi sarnıcın ağzındaki kancaya bağladı. Boynuna geçirip suya atladı. Ölümünü çifte garantiye aldı. 10.30'da bir çoban cesedini buldu. Leyla'nın kocası, annesi ve babası yılbaşına kadar Harran'da pamukta.



ŞENDA (17) TARIM İLACI İÇTİ

Beş aylık hamileydi



Şenda Duran (17), Viranşehirli. Dokuz kardeşin en büyüğü. Babası Viranşehir Kaymakamı'nın makam şoförü. Teyzesinin oğluyla evlendirildi, İzmit'e gelin gitti. 26 Mart'ta tarım ilacıyla intihar ettiğinde altı aylık evli, beş aylık hamileydi. Babası Hasan Duran, kızının gurbete dayanamadığını söylüyor. Her akşam telefon ediyormuş, ‘‘Gel beni al buralardan’’ diye. Baba, diğer intihar edenlerin anne ve babaları gibi davranmıyor, acısını saklamıyor, ağlıyor. ‘‘İlk çocuğum. Onu sevdiğim kadar kimseyi sevmedim.’’ Gidip getirmiş kızını. Şenda babasından söz almış, kendisini kocasının ailesine teslim etmemesi için. Geldiğinin ikinci günü kayınvalidesi İzmit'ten çıkagelmiş, Şenda'yı götürmek için. ‘‘Azraili gibi geldi.’’ Şenda kaçıp ninesinin evine sığınmış. Ertesi gün de yengesine. Babası kahrediyor Şenda'ya. ‘‘Neden bana güvenmedi? Vermeyecektim ki onu kayınvalidesine.’’ Geceyarısından sonra yengesi, Şenda'nın kusmasıyla uyanmış. Hemen Şenda'nın babasını aramış. ‘‘Ellerim kırılsaydı da cep telefonumu kapatmasaydım.’’ Taksi bulamamış yengesi. İki saat sonra hastaneye götürebildiğinde çok geçmiş.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!