TSK giderek değişiyor...

Güncelleme Tarihi:

TSK giderek değişiyor...
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 31, 2001 00:00

Türk Silahlı Kuvvetleri giderek değişiyor. Eskiden gelişmeleri izler ve koşullar oluşunca müdahale ederdi. Artık müdahale yerine, günlük politikaları oluşma aşamasında yönlendiriyor. Sivil kadrolar, ülke yönetiminde boşluk yarattıkça da bu etkileme sürecek.Türk Silahlı Kuvvetleri, toplumun gözünde ülkenin en disiplinli, ne istediğini ve ne yaptığını bilen; en iyi örgütlenmiş kurumudur.Bu değişmemiştir.Tutumunu eleştirenler dahi, işler kötüye gittiği ve ülke’de kargaşa arttığı zaman bu kuruma döner ve durumu düzeltmesini ister.TSK adeta, son anda başvurulacak bir güvence gibi görülür.Böyle bir konuma getirilmesinin temelinde de, ülkeyi yöneten sivil kadroların yetersizlikleri ve bundan kaynaklanan siyasi boşluk yatar.“Bu ordu da Türklerden oluşuyor. Sivil kadrolar da Türk. Nasıl oluyor da, ordu güven veriyor, siyasiler veremiyor?” diye sorabilirsiniz.Buna verilebilecek yüzlerce yanıt var.Benim değinmek istediğim konu farklı.Ülke yönetiminde böylesine ağırlığı olan bu kurumda gözlediğim değişimi anlatmak istiyorum.2000’li yılların TSK’sı, birçok yönden farklı yaklaşımlarla karşımıza çıkıyor. Değişmeyen unsur, temel tutumlar.- Türkiye’nin bir din devletine dönüşmemesi- Ülke’nin mozaik yapısının yarattığı tehlikelere karşı duyarlı davranmak ve toprak bütünlüğünü korumak.Yani Atatürk ilkelerini ( laik-demokratik ve batılı değerleri) benimseyen bir yapının yerleşmesini sağlamak.Subay, adımını attığı andan itibaren bu hedefe göre yetiştirilir. Aldığı eğitimin temelinde “Bu ülkeyi Atatürk kurdu ve koruyup kollama görevini de sana verdi. Ona göre hareket et...” cümlesi yatar.Genç Subay, Türkiye’yi (yukarıda saydığımız ilkeler çerçevesinde) kendine emanet edilmiş olarak görür.Genç Üniversiteli sivil ise, böyle bir eğitim almaz. Bu iki genç insanın kafalarında birbirinden çok farklı iki Türkiye vardır.Sorunlar da zaten bu farklı Türkiye imajından ve sorumluluk rolünden kaynaklanır.DEĞİŞİM GİDEREK ARTIYORSon yıllarda bu iki genç arasındaki tutum farkı da giderek artıyor.1960-1980 yılları arasındaki TSK, politikanın dışında görünmeye özen gösterir, ancak gelişmeleri yakından izlerdi. Arada bir uyarıda bulunur, buna rağmen günlük politikaların oluşturulmasına katılmazdı.Genelde seyretmekle yetinirdi.Ülkeyi yöneten siyasi kadrolarla diyaloğu da pek yoktu.Bekler ve kendi değer yargılarına göre durum çığrından çıkınca müdahale ederdi.12 Eylül müdahalesine kadar böyle bir yaklaşım sergilendi.Durum, özellikle 1990’da Demirperde’nin yıkılması ve Sovyet bloğunun çökmesinden sonra değişti. Batı dünyasının (demokrasi, insan hakları gibi) değerlerinin önceliği arttı.Askeri müdahaleler dönemi kapanmıştı.TSK’da bu değişime ayak uydurdu.Eski yaklaşımını bıraktı.Bekleyip, sonunda silahlı müdahele zorunluğundan kurtulabilmek için, politikaların oluşturulma sürecinde müdahale yöntemini geliştirdi.1980 Anayasası ve uygulama yasalarına, “yeni mekanizmalar” yerleştirdi. “Duyarlı “ olarak nitelediği alanlarda, Genelkurmaya adeta veto yetkisi anlamına gelecek maddeler koydu. Böylece, yasa hazırlıkları ve politika oluşturma çalışmalarını bir açıdan denetime aldı.Bütün bunları da MGK’yı geliştirerek gerçekleştirdi. Böylece, günlük politikaların (kendi görüş açısına göre duyarlı saydığı konularda ) yapımı ve izlenmesini kontrol edebilir duruma geldi.İşin ilginç yanı, bu “güç ve yetki paylaşımını” da zorla ve baskı altında yapmamasıdır. Bir yandan, toplumdaki prestijini, kredisini kullandı. Öte yandan, sivil politikacılarda bu paylaşımı benimsediler. Bu şekilde “askeri müdahale” yerine, askeri işin içine çekerek sorumluluğu paylaşacakları ve daha rahat hareket edeceklerini düşündüler.İşte bugünlere, Ulusal Güvenlik tartışmalarına böyle adım adım geldik.Bu durumun kısa sürede, AB’ye tam üyelik nedeniyle değişivereceğini düşünmek hayalcilik olur. Şekil olarak bazı şeyler değişse dahi, TSK’nın perde arkası ağırlığı, sivil politik kadrolar boşluk yaratmayacak bir düzeye gelene kadar sürecektir.Bu geçiş döneminde de, TSK ile nasıl yaşanması gerektiğini öğrenmekten ve karşılıklı aşırılıkları (TSK dahil) önlemekten başka çare yoktur.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!