Taktik Atatürkçülük

Güncelleme Tarihi:

Taktik Atatürkçülük
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 1999 00:00

Haberin Devamı

Lisede Marksistmiş

Adnan Hoca lise yıllarında Marksist olduğunu iddia ediyor. 1975 yılında bir konuşmasını dinlediği Ertuğrul Kürkçü'den çok etkilendiğini anlatıyor. Ancak, 1975 yılında Ertuğrul Kürkçü hapistedir. Adnan Hoca'nın dinlediği meydan konuşmasını yapmasına, imkán yoktur.

Bulvar Gazetesi'nde yayınlanan bir röportajından dolayı Atatürk'ü Koruma Kanunu'na muhalefetten yargılanan Adnan Hoca, yıllar sonra karşımıza koyu bir Atatürçü olarak çıktı.

2 Haziran 1986 tarihinde, Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan röportajında Adnan Hoca'nın Atatürkle ilgili fikirlerine bir gözatalım:

‘‘Atatürk'ün katılmadığım fikirleri var. Örneğin, Darwin teorisine benzer teoriler. Atatürk bugün yaşasa idi, kendisi ile oturup tartışırdım. Sanıyorum, Atatürk'ü yanıltan, zamanın bilgisi az bilimadamlarıdır.

Bu röportajda, Adnan Hoca, Atatürk ile konuşsa, onu yanlış fikirlerden kurtaracağını satır aralarında veriyor.

Ortaköy'deki evinde, müritlerine Dr. Rıza Nur'un Atatürk ile ilgili kitaplarını okutan ve bu konu basına yansıdığında inkár eden Adnan Hoca, Atatürk'ün rozetini yakasına taktığı ilk gün, müritlerine verdiği gece derslerinde bu tutumunu şöyle açıklıyordu:

‘‘Tıpkı hadislerdeki gibi, Mehdi de, Deccal'ın kafasını elinde taşır.’’

Bir başka röportajında Adnan Hoca'ya, 'Derslerinizde Atatürkçülüğün taktik olarak kullanıldığını söylüyorsunuz. Neden?' diye soruluyor, o da yanıtlıyor:

AÇIK KONUŞAMIYOR AMA

‘‘Bir kısım konuştuğum unsurlar, Atatürkçülüğü tam olarak kavrayamadılar. Bu konuyu kavrayamayan ve saldırgan bir tutum takınan bir insanın yatışmasını sağlamak için bu tip bir laf söylenmiş olabilir.’’

Adnan Oktar'ın Atatürkçülüğünü daha iyi anlayabilmek için Bulvar Gazetesi'nde Nazlı Ilıcak ile yaptığı bir röportaja dönelim:

‘‘Çocuklar, Atatürk için benim babam da ağlardı. Kanunlar sizden yana olduğu için siz, istediğiniz gibi konuşabiliyorsunuz. Ortam tam hür olsa olay tamamen değişir. Sonra arkadaşlarımızın Atatürk düşmanı olması gibi bir şey yok. Atatürk'ün demin anlattığım fikirlerine katılmıyorlar o kadar basit.’’

‘‘Sadece katılmıyorlar mı?’’

‘‘Anlayan için yeterlidir çocuklar. Ama dediğim gibi bu ortamda her şeyi anlatamam.’’

Adnan Oktar'ın Atatürk hakkında en ilginç düşünceleri, zamanın Ahlák Bürosu Amiri Başkomiser Nurettin Günay tarafından yapılan sorgulanması sırasında zabıtlara geçen ifadesinde görülür:

POLİSTE İTİRAF ETTİ

‘‘Hakkınızda, daha önceleri Atatürk aleyhinde aşağılayıcı, kötüleyici, örneğin Şaşı Kemal, Beton Mustafa, Deccal gibi kelimeler kullandığınız ifade ediliyor. Dergilere bakılırsa, sonradan Atatürkçü olduğunuz anlaşılıyor. Bu değişikliğin sebeplerini açıklayın.’’

‘‘Daha önceleri Atatürk'ü yakinen tanımıyordum. Bu hususta eğitimim yoktu. Bundan dolayı Atatürk aleyhtarı idim ve Atatürk'ü din düşmanı olarak görüyordum. Ancak bana tevdi etmiş olduğunuz Beton Kemal, Kör Mustafa gibi daha buna benzer Atatürk'ün ahláki yönden yani fiili livata yaptığını söylemedim. Zaten buna terbiyem müsaade etmez. Ancak ilk zamanlar Atatürk hakkında fazla bilgim olmadığından dolayı bu kelimeleri kullandım.’’

Adnan Hoca'nın sorgu sırasında taktiği açıkça bellidir. Kendisine yöneltilen soruda yer almayan bir konuya atıf yapıp, ‘‘Yani fiili livata yaptığını söylemedim’’ diyerek üzeri kapalı yeni bir hakaretin kapısını açar.

Cemaatten ayrılan müritlerinden Ali Konyalı, Adnan Oktar'ın Atatürkçülüğü'nü Tempo Dergisi'ne şöyle anlatmış:

‘‘Mahkeme ve hastane olayından gözü iyice korktu. Ondan sonra bir takiye olarak, polisi ve devleti, kendisine el süremeyecek hale getirmek için Atatürkçülük kampanyasına başladı. Vakfın kurulması bu amaçladır. Yapılan konferanslarda, yazılı metinlerde bu amaç işlenecekti. Vakıf çalışmalarının en önemli nedeni gece derslerini daha iyi yapabilmekti. Toptan Atatürk fotoğrafları alındı. Duvarlar, döviz ve fotoğraflarla süslendi. Herkesin cüzdanlarında taşıması için Atatürkle ilgili bir yazı yazdırıldı. Bu haftalarca süren bir kampanyaydı. Polis geldiğinde ne söylenecek, ifadeler nasıl verilecek ezberletiliyordu. Mehdi'nin nasıl ele geçirilemeyeceğinin ürünleriydi bunlar...’’

Öğrenim yılları palavraları

Adnan Hoca'nın öğrenim yılları, 1987 yılında akıl hastanesinde yatmasına neden olan 'Kronik paranoya'nın belirtileriyle dolu.

Ankara'da Kurtuluş Lisesi'nde okurken, birçok arkadaşının kurşunlanarak öldürüldüğünü söylüyor. Ankara'da yaşadığı çevreyi anlatırken hem anarşiden hem sefahatten bahsedip, çelişkili ifadeler kullanıyor Hoca.

Alt kat komşuları da öldürülmüş. Bunları kimlerin oldürdüğünü düşünmüş ve bulmuş. Yüreklerinde Allah korkusu olmayanlar, dinsizler öldürüyorlardı. İşte bu yüzden kendini dine vermiş. O kadar çok okumuş ki, okumaktan ruhsal dengesi bozulmuş. Bu yüzden, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde tedavi görmüş.

1979 yılında girdiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni de beğenmemiş. Okulu'nu, 30 Nisan 1986 tarihli Bulvar Gazetesi'nde bakın nasıl anlatıyor: ‘‘Akademide ahlák alabildiğine bozuktu. Anlatmaya terbiyem müsaade etmez. Okulda, Allah'a, dine muhalif hareketler çok yaygındı.’’

İki yıl sonra 1 Mart 1988 tarihli Milli Gazete'deki röportajında başka türlü anlatıyor okulu:

‘‘1979 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım. Tabii özel bir gaye ile buraya gelmiştim. Müslümanların, sanatla ilgili bol elemanı olmasını arzu ederek. Bu yönde bir çalışmamız oldu. Gayretlerimiz karşılıksız kalmadı. Bir sanatçı arkadaş grubumuz oluştu. Sonra da işte felsefeye geçtim.’’

Adnan Oktar'ın arkadaş grubu, 1986 yılında ‘‘Anlatmaya terbiyem yetmez’’ dediği çevredir.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!