Savaşınız sözlü olsun

Güncelleme Tarihi:

Savaşınız sözlü olsun
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 1997 00:00

Haberin Devamı

‘‘Sözlü Dövüş Sanatı'', Kung Fu değil Tongue Fu zamanında olduğumuzu hatırlatıyor

Sam Horn tarafından yazılan Tongue Fu (Sözlü Dövüş Sanatı), Zülfü Dicleli tarafından dilimize çevrilmiş ve sanki tüm çatışmalarımıza bir cevap olarak gönderilmiş. Boyner Holding Yayınları'ndan çıkan kitabın amacı şu: Psikolojik bir saldırıyı etkisiz hale getirmeyi, silahsızlandırmayı ya da caydırmayı öğretmek. İnsan ilişkilerinde oluşan kişisel anlaşmazlıkları ve yanlış anlamaları ortadan kaldırmak. Ayrıca, sözlü çatışmalardan, ağız kavgalarından ve sinir patlamalarından uzaklaşmanın yollarını göstermek. Horn'a göre ilk yapılması gereken kızgınlığı hızla bastırmak ve zorluklara mizah yolu ile yaklaşmak.

İşten sinirli ve yorgun çıkıp arabanıza biniyorsunuz ve yürümeyen trafikte takılıyorsunuz. Camınızda bir velet ‘Hadi alsana, n'olur be abi/abla' diyerek mendil satıyor. Çok değer verdiğiniz, fakat sizi pek o kadar önemsemeyen sevgili arkadaşınız sürekli açığınızı yakalamaya çalışıyor: Ya çok kilo almışsın ya da sen bunu bilmezsin gibi, sinirinizi zıplatan laflar ediyor. Veya saatlerdir doktoru görmek için bekliyorsunuz, üstelik randevu saatiniz çoktan geçmiş ve görevli hemşire örgü örmekle meşgul... İçinizden iki sol kroşe ve bir karate hareketi ile onları yere sermek ve cıyak cıyak bağırmak geliyor. Fakat siz çok kibar bir insansınız ve bu tip olaylarda nasıl cevap verileceği konusunda pek becerikli değilsiniz ve susmayı tercih ediyorsunuz. Bazen keşke şöyle deseydim, diye içiniz içinizi yiyor.

POZİTİF DÜŞÜNMEK

Sam Horn tarafından yazılan Tongue Fu (Sözlü Dövüş Sanatı), Zülfü Dicleli tarafından dilimize çevrilmiş ve sanki tüm bu çatışmalarımıza bir cevap olarak gönderilmiş. Boyner Holding Yayınları'nın basımını yaptığı kitabın anlamı şu; psikolojik bir saldırıyı etkisiz hale getirmek, silahsızlandırmak ya da caydırmak. Başka bir deyişle, bir tür sözlü dövüş sanatı, özsavunmanın sözlü biçimi. Acı sözler söylemek ya da susup kalmak yerine, başvurulabilecek yapıcı bir seçenek bulmak. Kitabın tamamı, Horn'un diğer kişilerle yapılan atölye çalışmalarından derlenen örneklerden oluşuyor.

Kitabın esas amacı insan ilişkilerinde oluşan kişisel anlaşmazlıkları ve yanlış anlamaları ortadan kaldırmak. Ayrıca, sözlü çatışmalardan, ağız kavgalarından ve sinir patlamalarından uzaklaşmanın yollarını göstermek. Horn'a göre ilk yapılması gereken kızgınlığı hızla bastırmak ve zorluklara mizah yolu ile yaklaşmak. Aslında, sıkıntı ve zorluklara olumlu yaklaşma yanlısı olan Horn, bizden oldukça olgun davranmamızı bekliyor: Otelde, resepsiyonda çalışan bir genç, bir sabah erkenden sırılsıklam olmuş bir çiftle karşılaşıyor. Kendilerine saat 15:00'den önce otele giriş yapılamayacağı ve odalarının hazır olabilmesi için birkaç saate ihtiyaç olduğunu söylüyor. Yorgunluğu yüzünden okunan genç adam kendini kaybediyor ‘‘Odamıza çıkmamak ne demek? Biz balayındayız ve otuzaltı saattir ayaktayız!

SADECE KENDİNİ DÜŞÜNMEK

Genç adam ‘Bir dakika bile ayakta kalamayacak kadar yorgunuz'' diye öfkelenince resepsiyondaki görevli, otelde büyük bir toplantı olduğu için yüzde yüz dolu olduklarını ve grubun ancak kapanış yemeğinden sonra odalarını boşaltacağını anlatıyor. Genç adam kontrolünü kaybedeceği sırada Horn'la yapılan atölye çalışmaları aklına geliyor ve sadece kendini düşündüğünü farkediyor. Olaylara bir de onların açısından bakınca ne kadar haklı olduklarını anlıyor ve çözüm için ortak bir yol bulunuyor.

SİNİRLERE HAKİM OLMAK

Horn, diğer bir örneği ise şöyle anlatıyor: ‘‘Geçenlerde oğlum Andrew ile birlikte doğum günü partisi için dondurma almak üzere mahalledeki dondurmacıya gitik. Dükkan; kimi dondurma, kimi sütlü muz, kimi de daha karmaşık şeyler sipariş eden müşterilerle doluydu. Tezgahın arkasındaki lise öğrencisi satıcı kız yorgunluktan bitmişti. Elinden geldiği kadar hızlı çalışıyor, ama acele etmeye çalıştıkça eli ayağı birbirine dolanıyordu. Bize ancak otuz dakika sonra sıra geldi. Kendisine bir buçuk kilo parçalı dondurma istediğimizi söylediğimde, bu yorgunluktan tükenmiş kız için bardağı taşıran son damla oldu. Ellerini beline dayayıp inanılmaz bir tonla, ‘Bir buçuk kilo parçalı dondurma mı?' diye bağırdı. ‘Dondurmayı bu kaplardan çıkarmak ne kadar zor biliyor musunuz?' Tongue Fu'nun inanmış bir yandaşı olmasaydım, dilimin ucuna gelmiş olan oldukça acımasız yorumu serbest bırakır ve ‘affedersiniz küçük hanım... Ben burasını bir dondurmacı dükkanı sanmıştım' derdim. Bu alaycı tepkinin kendimizi daha iyi hissetmede ikimize de bir yararı dokunmazdı. Bunun yerine, dilimi tutup kendime, ‘Niçin böyle birşey söyledi?' diye sordum. Oldukça pişman olduğunu da görerek, sevecen bir tonla kendisine şöyle bir soru yönelttim: ‘Bütün gün hep böyle kalabalıkmıydı?' Düşmanlığı bir anda yok oldu. Büyük bir of çekerek, ‘Evet evet' dedi, ‘Bütün gün burada tek başımaydım, sabah saat ondan beri aralıksız çalışıyorum.' Bir yandan dondurmamızı paketlerken, bir yandan da içini boşaltıyordu. Ayrılırken gülümseyerek bizi uğurladı; dönüp baktığımda arkamızdan el sallıyordu. İşte, Tongue Fu'nun gücü böyledir. O soru, her ikimizin de yeniden olumlu bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olmuştu.''

Eğer, kavgaları yatıştıran, affeden, kontrolü paylaşan, anlayışlı olan, emretmeyen fakat rica eden, yıkıcı değil yapıcı olan, nazik ve akıllı olmayı başaran biri olmak istiyorsanız bu kitaptan öğreneceğiniz çok şey var.

Düşmanın dilini morartın

Yani her insanın günlük hayatında karşılaştığı meydan okumalara anında yanıt vermek, bir çeşit Nasrettin Hocacılık (hazır cevapçılık) oynamak gibi. Bu kitabın amacı da bu oyunu oynamayı öğretmek; kendinizi sözlü saldırılara hedef olmaktan korumak, hatta kışkırtıldığınızda bu zihinsel ve dilsel dövüş sanatlarını ustaca kullanmanızı sağlamak. Horn'a göre bu bir yaşam felsefesi... ‘‘Artık yüzünüzü değil, düşmanınızın dilini morartın.''

Çok iyi araştırmalar ve örneklerle dolu, anlaşılır bir dille yazılmış bu kitapta Horn, ‘‘En büyük zayıflığımız kolay vazgeçmemizdir. Başarının en emin yolu her zaman bir kere daha denemektir. Zor insanları diplomatik bir şekilde silahsızlandırmaya çalışacağınızı ve insanları nezaket ile yaşatma kararlılığınızdan hiç vazgeçmeyeceğinizi umuyorum'' diyor.

Aman dilinizi tutun

Bazen kullandığımız kelimeler yapıcı değil yıkıcı olabiliyor. Mesela, ‘‘Ama'' kelimesi olumsuz anlam içeriyor ve otomatikman karşı tarafı savunmaya itiyor. Daha yapıcı bir konuşma için ‘‘ve'' kelimesini tercih ettiğinizde ortalık çok daha çabuk yatışabiliyor. Mesela, siz eve köpek almak istiyorsunuz, eşiniz ise buna karşı. Tartışmayı nasıl götürürsünüz?

Horn'a göre;

Kullanmamanız gereken sözler:

- Köpek sevmediğini biliyorum ama ben seviyorum.

- Uğraşmak istemediğini söylüyorsun ama köpekten sorumlu olan benim.

- Dediğini anlıyorum ama niçin böyle inat ettiğini anlamıyorum.

Kullanmanız gereken sözler:

- Köpek istemediğini biliyorum ve buna önem veriyorum.

- Onu dolaşmaya çıkartacak zamanın olmadığını biliyorum ve bunu ben üstleneceğim.

- Ne hissettiğini anlıyorum ve sanıyorum bu işi endişelerini boşa çıkaracak şekilde yürütebiliriz.

Kırmadan reddedin

Kitaba göre kişilerarası ilişkileri yürütmede başlıca üç olası yaklaşım var. Birincisi sadece kendinizi dikkate almak. İkincisi her zaman kendinizden önce başkalarına yer vermek. Üçüncü yaklaşım ise ortayol; birey önce kendisine yer verir ve ötekileri dikkate alır. Horn'a göre istekleri, kişisel ya da mesleki ilişkilerinize zarar vermeden geri çevirmenin yolları şunlar:

‘‘Bu konuda düşünmek için biraz zamana ihtiyacım var'' deyin.

İstemi geri çevirin, başka bir alternatif sunun: ‘‘Hayır ve evet'' deyin.

‘‘Hayır ''deyin ve sorunu başka araçlarla çözün.

Nazik bir şekilde ve suçluluk duygusuna kapılmadan ‘‘Hayır'' deyin.

Hayır basketbolcu değilim!

Bizlerle bazen alay eden kişilere rastlarız. Sanki düşmanımızmış gibi her açığımızı yakalamaya çalışırlar ve bam telimize basarlar. Horn'a göre bunlarla en iyi başa çıkmanın yolu onlara üzüldüğümüzü göstermenin tersine, aynı şakacı tarzla cevap vermek:

San Fransisko Havaalanı'nda karşılaştığım genç bir adam bana neşeli dövüş sanatının çok güzel bir örneğini sundu. Havaalanının uzun koridorlarından birinde, yürüyen bantta giderken, karşı yönden gelen bandın üzerinde bana doğru gelen çok uzun boylu adam dikkatimi çekti. Arka tarafındaki bazı insanlar elleri ile ona doğru işaret ederek kıkır kıkır gülüyorlardı. Terbiyesizce davranışları beni çok rahatsız etmişti. Genç adam daha yakınıma geldiğinde niçin güldüklerini anladım. Üzerindeki tişörtte şöyle yazılıydı: Hayır basketbolcu değilim!

Yanımdan geçerken birşeyler söylemek üzere kendisine doğru döndüğümde, birden yüksek sesle gülmeye başladım. Tişörtünün arkasında şunlar okunuyordu: Siz jokey misiniz?

Genç adamla tanıştıktan sonra bana anlattı: ‘‘Boyum 2.12 ve burada yukarıda hava çok iyi. On altı yaşımdan on sekizime kadar yılda neredeyse otuz santim boy attım. Sokağa bile çıkmak istemiyordum, gittiğim her yerde insanlar ukalaca sözler sarf ediyordu. Sonunda annem şöyle dedi: Onları alt edemiyorsan sende onlara katıl. Bu yazıları o akıl etti. Şimdi dışarıya çıkmak için can atıyorum, çünkü uzun boyumdan utanmak yerine zevk alıyorum.'' Ne kadar bilgece!

Size sıkıntı veren bir özelliğiniz varsa, onun sizi kızdırması yerine sizin ondan neşe duymanız daha anlamlı olmaz mı?

İstediğinizi elde edin!

Başarıya ulaşmak ve mutlu olmak isteyenler için kitabı şöyle özetleyebiliriz:

- Açıklamayın, geri yansıtın. Nutuk atmayın dinleyin.

- İnsanlara taze bir başlangıç ve şans verin.

- Terazinizi dengede tutun ve hayır, deyin.

- Münakaşaları,‘‘Bunu yapmayalım'' diyerek sona erdirin.

- ‘‘Ben olsam ne hissederdim?'' diye sorarak öfkeyi empatiye çevirin.

- Açıklama yapmayın. Bazen, ‘‘Haklısınız'' diyerek konuyu kapatın.

- Ne olursa olsun olumlu bir bakış açısı muhafaza edin.

Terapist olabilir misiniz?

Terapistin yöntemi nedir? Bu yöntem, birisinin açıklama, onay alma ve düşünce geliştirme çabasıyla söylediği şeyleri benzer cümlelerle kendisine geri aktarmayı içerir. Terapistler söylenen şeylere katılıp katılmadıklarını belirtmezler, sadece daha yüksek bir sözle tekrarlarlar. Hasta terapiste, ‘‘Hiç arkadaşım yok'' dediğinde, terapist ‘‘mutlaka en az bir arkadaşınız vardır'' diye bir yanıt vermez. İyi niyetle de olsa böylesi bir gerçek testine başvurmak, hastada sadece bir azarlanma etkisi yaratır ve hiç kimsenin kendisini anlamadığı düşüncesi daha da pekişir.

Terapist, hastasının kendisini nasıl hissettiğini araştırmasına yardımcı olur. Bunu, söylenenlerin önemini azaltarak değil aynen geri yansıtarak yapar. Yalnızlık çeken hasta örneğinde terapist, ‘‘Kendinizi hiç arkadaşınız yokmuş gibi mi hissediyorsunuz?'' diyecektir. Hasta heyecanla devam edecektir: ‘‘Evet, yüzden fazla kişinin çalıştığı bir büroda görevliyim ve iş dışında hiç kimse benimle bir kelime bile konuşmuyor. Sanki ben yokmuşum gibi davranıyorlar.'' Bir kere daha, tepki göstermek ya da tavsiyede bulunmak yerine, terapist yalnızca söylenenleri onaylayacaktır: ‘‘İşyerinizdeki insanlar demek size fazla dikkat etmiyorlar. Öyle mi?'' ‘‘Evet, aynen. İn olan grubun üyesi değilseniz, sanki siz mevcut değilmişsiniz gibi davranıyorlar.'' Böylece hasta, içindeki gizli kalmış reddedilme ve yalnızlık duygularını boşaltmaya devam edecektir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!