Şartlar eskisinden kötü

Güncelleme Tarihi:

Şartlar eskisinden kötü
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 1998 00:00

Haberin Devamı

Emekli maden işçisi Kadir Tuncer ocakları yazdı, gizlice çektiği fotoğraflarla yayınladı

Zonguldak havzasında kömür üretiminin tarihi 150. yılını doldurmak üzereyken, ‘‘maden işçilerini’’ anlatan bir kitap daha yazıldı. Bu kitabın diğerlerinden farkı, yazarının yıllarca ocaklarda çalışmış bir maden işçisi olması... Tüm dünyada işçi hareketinin sembolü haline gelen maden işçisinin durumunu, Zonguldak'ı, bir maden işçisinin, Kadir Tuncer'in kaleminden görüyoruz. Göçebe Yayınları'ndan çıkan kitabın adı: ‘‘Tarihten Günümüze Zonguldak'ta İşçi Sınıfının Durumu’’.

Kadir Tuncer, 50 yaşında. 15 yıl ocaklarda çalışmış. Türkiye Taş Kömürü Kurumu'ndan emekli olup özel sektöre geçmesi ve oradaki çalışmaları bir hayli ilginç. Çünkü bir amacı var: Sık yer değiştirip, görebildiği kadar ocak görmek ve fotoğraflarını çekmek. Oysa ocaklarda fotoğraf çekmek yasak! Tuncer ilk olarak yasağı nasıl deldiğini anlatıyor: ‘‘O sahalara çalışanlar dışında kimse giremez. Ben ocakların fotoğraflarını gizli gizli çekmeye başladım. Birkaç kez de yakalandım. Zonguldaklı olmam avantajımdı. Orman resimleri çekiyorum, dedim. Bu vesileyle hem orman hem de ocak resimleri elimde çoğaldı.’’

Yazmaya da fotoğraf çekmek kadar ilgi duyan Tuncer, orman fotoğraflarından oluşan bir sergi açtı aralık ayında. Zonguldak'ta doğal ortamda yetişen 25 ayrı cins meyve olduğunu tespit etmiş. Bunların oluşum süreçlerini fotoğrafla belirlemek istemiş. Üç yıllık bir çalışma bu... Sergi belgesel niteliğindeki 90 fotoğraftan oluşuyor. Meyvelerin ilk filiz verdiği andan son anına kadar... Sergi Ankara'da da tekrarlanacak.

Bahçesi olan bir evde oturuyor, değişik meyve ve çiçek türlerini yetiştiriyor. Doğayı çok seviyor, yazı yazıyor, fotoğraf çekiyor. Artık maden ocaklarında çalışmıyor. İlkokul mezunu olduğu için çoğunlukla insanlar çektiği fotoğraflara inanmıyor. Hala 25 yıllık makinası Zenit'i kullanıyor.

Fotoğrafın pahalı bir uğraş olduğunu kabul ediyor ama sigara ve kitap dışında başka hiçbir masrafı olmadığını belirtiyor.

Zaman zaman büyük grevler, patlamalar, ölümler ve diğer dramatik hikayelerle gündeme gelen, diğer zamanlarda da tamamen unutulan Zonguldak'ı ve maden işçilerini bu kez, bu kitap vesilesiyle, onlardan biriyle konuştuk.

ÇOĞU ÖLÜM KAN KAYBINDAN

Zonguldaklılar'ın kaderi maden işçisi olmak mı?

- Şu anda köylerde 30-35 yaşına gelmiş insanlar iş açılsa da TTK'ya girsek diye bekliyor. Zonguldak hiç göç vermemiş, gurbetçisi yok. Gidenler de uyum sağlayamayıp geri geliyorlar. Madencilik babadan oğula yüzyıllar boyunca geçtiği için de bu meslekten tüm tehlikelerine rağmen korkmuyorlar. Bazen çok kötü şartlar olmasına rağmen bile insan güvende hissediyor.

Tehlikeyi tanıyor, görüyorsunuz, nasıl bir korkusuzluk bu?

- Her gün bir kaza görürseniz kazaya uyum sağlarsınız. Kabulleniyor, duygusuz bir hal alıyor. Ama içten içe bir nefret oluyor.

Kaza, ölüm, hastalık korkusu yok mu hiç?

- Şurada bir kaza geçirseniz kurtulma yolunuz vardır, geç de olsa hastaneye yetiştirilirsiniz. Ama ocak içinde parmağınız dahi kanasa hemen ölüm korkusu sarar içinizi. Çünkü dışarı çıkma şansı yoktur. Zonguldak'ta yeraltında meydana gelen ölümcül kazaların on tanesinden dokuzu kan kaybındandır.

Güneşi görmeden ne kadar çalışıyorsunuz?

- Kış günleri çok uzun olduğundan, sabah karanlıkta ocağa girer gece çıkardık. Haftada bir gün güneş görürdük. Bu madencinin yaşam biçimidir. Zaten ben de ‘‘Güneşe hasret’’ adında, başka bir çalışma daha yapıyorum. 25 yıldır yaşadıklarımı anlatan, bu kitaptan daha özel olan bir çalışma.

Maden işçiliği Türkiye'de mi böyle zahmetli, yoksa her yerde bu kadar ağır bir iş mi? Kitapta ‘‘Neden Almanya gibi olamıyoruz’’ sorusu geçiyor, orası nasıl?

- Türkiye'de böyle. Yurtdışından gelen, Almanya'dan gelen arkadaşlarımız Zonguldak'a uyum sağlayamıyor. Oranın koşullarıyla buranınkiler arasında çok fark var. Zonguldak'ın kömür damarı çok kırık bir faydan oluşuyor, neden olarak bunu gösteriyorlar. 30 sene önceki şartlardan daha kötü durumda bile çalışılıyor.

Siz TTK'da ne kadar çalıştınız?

- TTK'da 11 yıl çalıştım. Özel sektörde de 6- 7 sene filan çalışıyor. 1991'de emekli oldum.

Çok sayıda özel sektöre ait ocaklarda çalıştınız. TTK ile özel sektör farkı nedir?

- Özel sektör berbat bir durumda. TTK'da çizme, baret, ışık, sosyal güvence, sigorta, işçi kurumu var. Özel sektörde bunların hiçbiri yok. Baretsiz filan çalışılıyor.

ZONGULDAK İÇİNE KAPALIDIR

Böyle bir kitap yazmaktaki amacınız neydi?

- Okuyunca düşünmeye de başlıyorsunuz neden böyle diye? Tecrübelerimi aktarmak, gördüklerimi başkalarına da duyurmak istedim. Çünkü Zonguldak hep Zonguldak içinde kalmıştır. Bu kitabı yazmaktaki amacım, Zonguldak'ı kömürüyle, ormanıyla, köylüsüyle, işçisiyle verebilmektir. Herkes bilsin, kapalı kalmasın istedim.

Kitapta bazı yerlerde ‘‘arkadaşlar’’ diye sesleniyorsunuz. Bu bana biraz sanki maden işçilerine bir sesleniş gibi geldi. Onlara yazılmış bir kitap mı bu?

- Tabii. Maden işçileri okumuyor filan derken okuyanlar da var tabii arasında. Son dönemlerde sendika içerisindeki muhalefetin, birbirine çakışıp kendi pisliklerini ortaya sermesini anlatmak istedim.

Fotoğraf çekmek için iki üç gün çalışıp iş değiştirdiniz. Kaç ocakta çalıştınız?

- Herkes birbirini tanır. Tanıdık arkadaşlar oluyor onlarla hemen çekiyorum fotoğrafları sonra iki gün çalışıp ayrılıyorum. 500'e yakın ocak var, belki biri farklıdır düşüncesiyle, 40'a yakın yerde çalıştım. Sadece kötüyü ortaya koymamak için. Hepsinde şartlar kötü.

Fotoğraf merakı nereden geliyor.

- Çok amatörce. İnsanları, doğayı seviyorum. İnsan bir şeyi sevdi mi kalıcılaşmasını ister, bu da öyle bir şey. 25 yıldan beri fotoğraf çekiyorum.

Maden işçileri neler konuşur, ne okur?

- Genellikle kendilerini düşündürtmeyecek şeyler okurlar. Sorular çıkmasın diye. Bu insanlar sadece ocaklarda çalışmıyor. Köylerinde de çalışıyorlar. Hayvanları, tarlaları var. Bir de yöre halkı hep aynı şeyi düşünür. Kimse birbirinden bağımsız düşünmez.

HER SABAH VEDALAŞMA

Eşi, çocukları neler hissediyor?

- Sabah erkek işe giderken hem karısı hem de çocukları hepsi ayağa kalkar. Sabahın dördünde. Kahvaltı edilir, kadın yiyeceğini verir onu yolcu eder, çünkü bir daha geri dönmeme ihtimali vardır. Geçmişten beri böyle bu. Her sabah bir vedalaşmadır.

Yeni gelen kuşak ne düşünüyor maden ocakları hakkında?

- Yeni kuşak, şu anda TTK'dan umudunu kesmiş durumda. 18-20 yaşlarındakiler. Devletten bağımsız bir iş de yapabileceğini sanmıyorum. Evliler de, eşlerin babası filan ölmüşse, boşanıp ayrı oturuyorlar. Böylece sigortadan para alıyorlar. Boşanmalar arttı son zamanlarda. 20 yıl önce nikahsız yaşamaya bir zina olarak bakılıyordu bugünkü ekonomik koşullarda bu mecbur oldu.

İlkokul mezunusunuz. Bir kitap yazdınız, zaten yerel gazetelere de yazılar yazıyordunuz. Fotoğraf çekiyorsunuz, sergi açtınız. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

‘‘Sen mi çektin bunları, yok bırak şimdi?’’ gibi inanmadıkların belirten tepkiler...

KİTAPTAN

1940'larda nasıldı

Kadir Tuncer kitabında 1940'lara kadar işçilerin hangi şartlarla çalıştığını anlatıyor. Ve aradan 57 yıl geçmiş olmasına rağmen bunların hiç değişmediğini, hatta kötüleştiğini söylüyor. İşte bazı örnekler:

Üretimde araç ve gereç olarak, kazma, kürek, balta, sivriç, tokma ve el arabası kullanılıyor.

Sosyal güvence yok, ücretler düşük ve çoğunlukla zamanında ödenmiyor.

Can güvenliği ile ilgili araç gereç, çizme, baret, iş elbisesi ve benzerleri yok.

Çocuk işçiler çalıştırılıyor.

Yatakhane adı verilen yapılar çalı çırpı ve çamurdan barakalar.

Yemekhane ve banyo yok.

İş kazası sonucu yaralanma, sakat kalma ve ölüm halinde çoğu zaman kendilerine ve ailelerine tazminat ödenmiyor.

Kömürün ocak dışına nakli küfe ya da el arabası ile yapılıyor.

Havalandırma, doktor, ilaç, ocakların denetimi yok.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!