Sahte Mehdî’nin derisi yüzülürdü

Güncelleme Tarihi:

Sahte Mehdî’nin derisi yüzülürdü
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1999 00:00

Haberin Devamı

İslam dünyası, Şii inanç sisteminin temel kavramlarından olan ‘Mehdî’nin sahteleriyle daha 7. asırdan itibaren tanıştı. Mesut Yılmaz’ın sözünü ettiği düzmece Mehdîler’in sonuncusu ise 1979 Aralık’ında ortaya çıktı, Kábe’yi işgal etti ve işgal bir buçuk ay sürdü. Suudiler sahte Mehdî’nin önce kollarıyla bacaklarını kestiler, bir gün sonra da boynunu vurdular.

Siyaset sözlüğümüzde bir ‘‘Mehdî’’ kavramı eksikti, ona da Mesut Yılmaz sayesinde sahip olduk. Mesut Bey ANAP'ın hafta başında yapılan grup toplantısında ‘‘Kendini Mehdî sananlar var. Kendini kurtarıcı gibi gösterenler var. Türkiye'nin ne bu sahte Mehdîler'e ne de kendini Mehdî gibi gösterenlere ihtiyacı vardır’’ deyince, Ankara'da bir Mehdî tartışmasıdır başladı.

Siyasilerimiz Mesut Bey'in ‘‘Mehdî’’ sözüyle kimi kastettiğini anlamaya çalışırlarken, ben geçmişte ortaya çıkan çok sayıda sahte Mehdî'yi, yaptıklarını ve akıbetlerini hatırladım. Hepsinin bazı ortak özellikleri vardı: Tamamı idam edilmiş ama bu idamlar kafa kesme yahut boğma gibi alışıldık şekillerde olmamış, canları daha değişik yollarla alınmış, meselá derileri yüzülmüş yahut diri diri yakılmışlardı.

İşte, bu sahte Mehdîler'den bazılarının isimleri ve akıbetleri:

Düzmece Mehdîler gerçi İslámiyet'in ilk yüzyıllarından itibaren ortaya çıktılar ama Anadolu 13. asırdan itibaren bir sahte Mehdî enflasyonuna sahne oldu. Baba İlyas ve Baba İshak adındaki Türkmen şeyhleri zamanın idaresine başkaldırırken Mehdîliklerini ilán etmeyi unutmadılar ve her ikisi de 1240'da ipte can verdi. Hem Selçuklu şehzadesi, hem de Mehdî olduğunu söyleyen Cimri isimli bir başka isyancı ise 1278'de parça parça edildi. Çelebi Mehmed zamanının meşhur Şeyh Bedreddin'i isyanı sırasında Mehdîlik ilánına kalkanlar arasındaydı ve 1429'da Serez Çarşısı'nda asıldı.

Timur döneminin İran'ında ise, Fazlullah adında birisi çıktı; dünyanın, ahretin velhasıl herşeyin temelinin kendisi olduğunu söyledi. Fazlullah'ı Timur'un oğlu Şahruh yakaladı, derisini yüzdürüp etini köpeklere yedirtti, öteki parçalarını da ateşe attırdı. Ondan geriye kurucusu olduğu ama ismine şimdi sadece tarih kitaplarında rastlanan bir inanç sistemi, ‘‘Hurufilik’’ kaldı.

Fazlullah'tan beş asır sonra Mehdî olduğunu ve Kur'an'ı yeniden yazdığını ilán eden bir başka İranlı, Şirazlı Báb-ı Ali Muhammed çıktı. ‘‘Bábilik’’ denilen bir din kurmaya çalışınca aynı akıbete uğradı... Ama teknoloji artık bir başkaydı ve zamanın Şah'ı, düzmece Mehdî'yi parçalatmak yerine kurşuna dizdirmeyi tercih etti: Muhammed'i 1849'da Tebriz'de idam ettiler.

İslam dünyasındaki sahte Mehdîlerin sonuncusu bundan tam 20 yıl önce ortaya çıktı: Adı, Muhammed Abdullah el Káhtanî idi, onun yüzünden de bir hayli kan döküldü ve akıbeti gene aynı şekilde, doğranmak oldu.

Káhtanî'nin Mehdîliği 1979'un 20 Kasım günü Kábe'de ilán edildi. Kábe o gün sabah namazı kılındığı sırada siláhlı bir grup tarafından basıldı. İşgalcilerin başında Cuheyman ibn Muhammed ibn Seyf el Oteybi vardı. Göçebe bir kabileden geliyordu. Suudi rejiminin İslam'dan ayrılıp küfre saptığını iddia ediyor ve Arap yarımadasının ‘‘gerçek şeriata dönmesini’’ istiyordu. Gerçi bir dediğini iki etmeyen çok sayıda müridi vardı ama kendisini İslam dünyasına bir türlü tanıtamıyordu.

Kábe'yi işte bu yüzden, sesini dünyanın dört bir yanına duyurmak için bastı; kayınbiraderi Káhtanî'nin ‘‘Mehdî’’liğini ilán etti ve Kábe 40 küsur gün boyunca Cuheyman'ın işgalinde kaldı.

Suudi sarayı işgali sona erdirebilmek için bir hayli uğraşmasına rağmen askerler Kábe'ye bir türlü giremediler. Zamanın kralı Halid çareyi bir batı ülkesinden, Almanya'dan antiterör timleri istemekte buldu. Tam 14 asır boyunca Müslüman olmayan hiç kimsenin giremediği Mekke'ye, Alman timleri davet edildi ve 1,5 ay devam eden işgali bu birlikler kaldırdı.

Kabe’de yapılan bu son ‘‘Mehdî operasyonu’’nda, savaş tekniği bakımından da çok önemli bir metod uygulandı. Mekke'nin su şebekesi o sırada yenilenmede, şehre çok geniş borular çekilmede ve işin taşaronluğunu bir Türk firması yapmadaydı. Suudiler boruları Kábe'ye kadar uzattırdılar. Kutsal yapının altında İslámiyet öncesinden kalma yüzlerce metrelik tüneller vardı ve işgalciler bu tünellerdeydi. Boruların ucu tünellerin girişine getirildi, içeriye binlerce metreküp su basıldı, hemen arkasından binlerce volt elektrik verildi ve Almanlar'a suda yüzmeye başlayan cesetleri toplamak kaldı.

İsyanın lideri Cuheyman ve Cuheyman'ın Mehdî'si Káhtanî ile beraber birkaç işgalci sağ yakalandılar ve cellát hepsini taksit taksit doğradı. Önce kılıçla kollarını kesti, ertesi gün de kafalarını uçurdu.

İşte, İslám dünyasında 14 asır boyunca yüzlercesi türeyen sahte Mehdîler'den birkaçının kısa öyküsü... Ben, Mesut Yılmaz'ın Mehdî'den söz ettiğini işitince bütün bunları hatırladım ve ne yalan söyleyeyim şöyle bir hafiften ürperdim...

Mesut Yılmaz'ın ‘‘Türkiye'de kendini Mehdî sananlar var’’ sözü siyaset sözlüğümüze ‘‘Mehdî’’ kavramını yerleştirirken, eski zamanlarda mehdilik iddiasında bulunanları ve ortak akıbetlerini hatırladım. Düzmece Mehdîler'in hemen tamamı idam edilmiş ama bu idamlar genellikle pek alışıldık şekillerde olmamış, canları daha değişik yollarla alınmış, meselá derileri yüzülmüş yahut yakılmışlardı.

Mehdî’nin bilimsel kimliği

‘‘Mehdî’’ kavramı, Şii dünyasının temel inançlarındandır. Mehdî'nin Hazreti Muhammed'in torunlarından on ikinci ‘‘imam’’ olduğuna ve günün birinde ortaya çıkarak dünyayı düzene koyacağına inanılır.

Şii doktrinindeki Mehdî inancının temelini Şarkiyat biliminin büyük isimlerinden birinden, Abdülbaki Gölpınarlı'nın yazdıklarından naklediyorum:

‘‘Mehdî ‘‘hidayet bulmuş, doğru yolu elde etmiş’’ mánasına gelir. Hazreti Muhammed'in ‘‘Mehdî benim soyumdan, Fatıma'nın evládındandır’’, ‘‘Mehdî, biz Ehlibeyttendir; Allah dünyayı onunla bir gece içinde düzene kor’’, ‘‘Mehdî dünyayı adaletle doldurur, netekim ondan önce zulümle ve cevirle dolmuştu’’ gibi hadisleri vardır.

Mehdî'nin adının Hazreti Muhammed'in adı olacağı, İmam Hasan yahut İmam Hüseyin soyundan geleceği hakkında da hadisler vardır. Şia'ya göre Mehdî, on birinci imam Hasanu'l-Askerî'nin oğlu on ikinci imam Muhammedu'l-Mehdî'dir. 869'da doğmuş, babasının vefatından sonra gizlenmiş ve bu gizleniş 940 senesine kadar sürmüştür. Buna ‘‘Küçük gizleniş’’ denir. Sonra ‘‘Büyük gizleniş’’ başlamıştır, hálá da sürmektedir.

Mehdî için zaman zaman ‘‘Şu vakit çıkacak, bu vakit çıkacak’’ diye zaman tayin edenler de olmuştur. Meselá İbn-i Arabi'nin üvey oğlu Sadreddîn-i Konevî, Mehdî'nin 1217'nin Ocak'ında doğduğunu, 1256'da kendisine göründüğünü, 1267 de halkın çok şaşılacak şeyler yaşayacağını, 1284'e kadar da İsa'nın ineceğini yazar (‘‘Mesnevi Tercümesi ve Şerhi’’nden)’.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!