Röportaj

Güncelleme Tarihi:

Röportaj
Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 1998 00:00

Haberin Devamı

Mayk Hammer İsmail

Türkiye'de bir zamanlar Mike Hammer, James Bond, SAS gibi aylık, haftalık polisiye kitaplar gazete bayilerinde satılırdı. İyi de satarlardı. Uzun yıllardır duraksayan bu piyasaya geçtiğimiz ay yeni bir polisiye roman dizisi düştü. Ama bu kez çeviri değil, yerli. Hem de Mike Hammer'in yerlisi! Dizinin yazarı İsmail Parin anlatılanların gerçek olduğunu, üstelik kendi başından geçtiğini söylüyor.

Tarantino'nun 'Pulp Fiction' filmini seyretmeyen kaldı mı? Sinema açısından ne getirdiği ayrı tartışma ama film, en azından popülaritesini çoktan yitirmiş iki şeyin yeniden gündeme gelmesini sağladı: John Trovolta ve pulp fiction'lar yani ucuz romanlar.

Pulp sözcüğü kağıt hamuru anlamına geliyor. Ama argoda adi, ucuz ve çöp anlamlarında kullanılıyor. Bu sıfat söz konusu eserlerin edebi niteliklerini işaret etmiyor aslında. Sadece ucuz kağıtlara ucuz baskı kalitesi ile basılan çizgi roman, polisiye ve bilimkurgu kitaplarına 'pulp fiction' adı veriliyor.

Amerika'da 1940'lı, 50'li yıllar pulp fiction'ların en gözde olduğu dönem. Bu tür kitaplar o günlerde çok satıyor ama best-seller olma şerefi, Mike Hammer adlı bir polisiye dizisinde. Mickey Spillane'in yarattığı bu kahraman, dünyanın hemen her yerinde özel dedektif denilince ilk akla gelen isim. Öyle ki Mike Hammer'ın 'The Killing Man' adlı macerası tam 130 milyon adet satmış. Satışta kaldığı süreye vurulduğunda her dokuz saniyede bir Mike Hammer kitabının satıldığı ortaya çıkıyor.

Mike Hammer kitapları bizde de çok okundu. Öyle ki orijinal kitaplar tükendiğinde yerli yazarlar tarafından kopyaları bile üretildi. Yani Mike Hammer iyice bizden oldu. Bu ünlü dedektifin Türkiye macerası henüz bitmedi. Üstelik, şimdi bir de yerlisi çıktı: Mayk Hammer!

Geçtiğimiz ay 'Yerli Mayk Hammer İsmail Parin' adlı bir polisiye kitap dizisi, gazetecilerde boy gösterdi. Kapağında esmer bir güzelin (pek muhtemel bir Playboy kızı) oldukça erotik bir pozu, kapağın sağ üst köşesinde Yerli Mayk Hammer'imizin fotoğrafı. Kitabın ismi 'Onu Bana Bırak'. Sol alt yazıdan 'Detektif Romanları' adlı bir dizinin ilk kitabı olduğu anlaşılıyor.

TELAŞA HİÇ GEREK YOK

Kitap bu hali ile oldukça ilginç. Üstelik fiziki yapısıyla bir pulp fiction'a çok benziyor. Hemen İsmail Parin ile iletişime geçiyoruz. Röportaj isteğimizi kırmıyor ve bizi ofisine davet ediyor.

Ofis, Esenler Otogarı'nın alt katlarından birinde. Alt katlar labirent gibi, çoğu dükkan boş, üstelik yıkık dökük. Kendimizi Amerikan tarzı bir detektif romanında, ıssız bir yerde az sonra bir grup hırsız tarafından soyulmaya çalışılacak ve kitabın kahramanı tarafından kurtarılacak kurban gibi hissediyoruz. Ama telaşa gerek yok, Yerli Mayk Hammer'in yakınlarda bir yerde olduğunu biliyoruz. Zaten burası da Amerika değil.

İsmail Parin'in ofisinde hummalı bir çalışma sürüyor. Dizinin ikinci kitabı 'Sarışın Cani', matbaadan henüz gelmiş, dağıtım için hazırlanıyor. Bu arada bilgisayarda üçüncü kitap diziliyor.

İsmail Parin 30 yıllık gazeteci. Yeni İstanbul, Günaydın, 24 Saat gibi gazetelerin, daha çok polis adliye servislerinde çalışmış. Polisiye merakı ve 'acar gazeteciliği' sayesinde birçok polisiye olayda polise yardımcı olmuş. Onun bu işteki dirayeti, kendisine 'Yerli Mayk Hammer' lakabını kazandırmış. Bu ismi gazeteciliği boyunca taşımış. Şimdi de kitaplarında yaşatıyor. Parin gazetecilik yıllarında karşılaştığı, yaşadığı olayları bu diziyle kitaplaştırıyor. Tabii isimleri, yerleri değiştiriyor, bazı hayali kişiler koyuyor. ‘‘1972-73 senesinde Ankara'da yaşandı ilk kitapta anlatılanlar. Ben kitapta İstanbul'a taşıdım olayı. Öldürülen gerçekten de ünlü ve zengin bir kırtasiyeciydi. Suçlanan üvey oğluydu, kitapta babayla kavgalı oğul oldu. Öldüren ise gerçekten maktulun bir akrabasıydı.’’

FARELERE KARŞI SAVAŞ

Neden Mayk Hammer romanı yazdığını ise ‘‘1968 senesinde Bekir Coşkun ile başladım gazeteciliğe. Biz o zaman söz verdik. Dedik ki biz güzel insanlar için farelere karşı savaş vereceğiz. Farelerden kasıt, kötü insanlar. Bekir kendi dalında, ben de polis adliye muhabirliğinde yolumuza devam ettik. Bir takım cinayetleri, adli olayları polisten önce çözdüğüm için arkadaşlar bana Mayk Hammer diyordu. Gençken çok Mayk Hammer, James Bond okudum. 1991 yılına kadar çalıştım. O yıl bir gazetenin Ankara haber-araştırma servisi müdürlüğüne getirildim. Çok iyi maaş, iyi koşullar. Haber dosyaları getiriyorum, haber geçiyorum. Haber Merkezi Müdürü takdir ediyor bizi. Ama haber çıkmıyor. Bu arkadaş şimdi bir televizyon kanalında. O zaman bir politikacının kocasının işlerini takip ettiğini sonradan öğrendik. Anlayacağınız, bizim savaşmaya ant içtiğimiz fareler basını basmış. Ben de çok sinirlendim. Genel Yayın Yönetmeni'ne gazeteciliği bıraktığımı bildiren bir mektup gönderdim. Basın danışmanlığı filan yaptım. Ama içimdeki gazetecilik aşkı sönmedi. Ne yapayım diye düşünürken, aklıma meslekte karşılaştığım olayları yazmak geldi’’ sözleriyle anlatıyor.

Zaten lakabı da anlatacakları da hazır İsmail Parin'in. Dağıtım şirketi ile aylık dağıtılmak üzere anlaşma yapıyor. On bin nüsha üzerinde baskı yapıyor. Söylediğine göre satışlar oldukça iyi. Çok ilgi görmüş ilk kitabı. Televizyondan, dergilerden ve gazetelerden çok gelen olmuş. Daha da ilginci geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan'dan kitaplarının telif haklarını satın almak isteyen bir yayınevi aramış. Anlaşma yapılmak üzereymiş. ‘‘Arapça'ya çevrilince adı değişecek tabii’’ diyor ‘‘Herhalde Türk Mayk Hammer'ı diyeceğiz.’’

Gerçek Mike Hammer gibi, yerlisinin de kadınlarla arası iyi. Zaten kapaktaki güzeller de onu işaret ediyor. Kapaklarda neden yarı-çıplak kadın fotoğrafı kullandığını sorduğumuzda, ‘‘Bizi kimse tanımıyor. Tanıtımımızı yapacak milyarlarımız da yok. Alıcı bunu erotik kitap diye alacak. Bakacak polisiye. Okuyacak ve sevecek.’’ Kısacası Türkiye'deki cinsel açlıktan bir pazarlama tekniği olarak yararlanıyor, Parin. Ve ekliyor: ‘‘Sizin gazeteler de böyle yapıyor.’’ Söylediğine göre kitapları tanındıkça kapaktaki çıplaklık ögesi azalacak. Daha bir polisiyeye benzeyecek.

TAM BİR PULP FICTION

Parin belki farkında, belki değil ama ortaya koyduğu ürün hemen hemen tam bir pulp fiction. Örneğin ucuz olsun diye kitapları kısa yazdığını söylüyor, kitaplarının ince olduğunu

söylediğimizde. Amaçlarının her ay bir kitap, çok baskı, çok okuyucu ve çabuk tükenen, okuyucusunu yormayan polisiyeler olduğunu ekliyor.

İsmail Parin'e kitapta tanıştığı ve orijinal Mike Hammer gibi bir maceralık kız arakadaşı Melis'i soruyoruz. ‘‘Gerçekten vardı’’ diyor. Söylediğine göre en az kitaptaki kadar çapkınmış. ‘‘Ama o evlenmeden önceydi’’ diyor. Zaten Yerli Mayk Hammer'in ömrü, İsmail Parin'in bekarlık günleri ile sınırlı. Parin karısına söz vermiş, Mayk Hammer kitapta evlendiği gün dizi sona erecek.

Meğer ben vurulmuşum

‘‘- Kim ulan o İsmail Parin denen aşağılık herif?

Gazete bürosunda buz gibi bir hava esti... Sinir ve heyecandan tir tir titreyen genç adamın birçok polisiye olayı aydınlatan yılların deneyimli gazetecisi, İsmail Parin'le ne alıp veremediği olabilirdi?

Masanın başında oturan İsmail Parin de odaya girdiği andan itibaren delikanlının amacının ne olduğunu kestirmeye çalışıyordu. Son günlerde öyle dişe dokunur bir haber yapmamış, büyük bir yolsuzluğu gazete sütunlarına taşımamıştı...

- Aradığın benim delikanlı

- Demek sensin o ahlaksız. Sonun geldi artık. Kelime-i şahadet getir bakayım, diye gürledi delikanlı ve inanılmaz bir hızla belinden toplu tabancasını çekiverdi.

Odadaki herkesin soluğu kesilmiş, beti benzi atmıştı. Gazetecilerin içinde serinkanlılığını koruyabilen tek kişi, yine İsmail Parin idi. Parin, yavaş yavaş oturduğu iskemleden kalktı, delikanlıya doğru ilerledi, tabancayı tutan elini aşağıya itti.’’

Yerli Mayk Hammer'in ilk macerası böyle başlıyor. İsmail Parin'e burnuna silah dayandığında gerçekten böyle sakin kalıp kalamadığını sorduğumuzda, başından geçen bir başka macerasını anlatıyor: ‘‘Tam şuramda bir kurşun yarası var (Kalbinin birkaç santim üstünü işaret ediyor). Ankaralı ünlü bir baba, hapisten yeni çıkmıştı ve intikam için İstanbullu babaların adamlarını öldürtüyordu. Adını da söyleyeyim, Topal Hüseyin. Ben Günaydın gazetesindeydim, 'Topal Hüseyin katliamlar yapıyor' diye yazdım. Ertesi gün Kızılay'da yürüyorum. 70'li yıllar, birkaç el silah sesi duydum. Yine öğrenci olayları, dedim kendi kendime. Orduevi'ne kadar yürüdüm, bir sıcaklık hissettim. Meğer ben vurulmuşum. Anladım kimin yaptığını ama polise söylemedim. Onbeş gün sonra hastaneden çıkınca, Topal Hüseyin'in yerine gittim. Erketeden beni gördüler, önce kapı açılmadı. Nihayet beni içeri aldılar. Daha bıyıklarım yeni terlemiş, gencim. Topal Hüseyin beni tanıdı 'Vay muhallebi çocuğu, gazeteci bozuntusu, bütün babaları korkuttuk. Seni vurduttuk, sen mekanımıza geliyorsun.' Taktirini kazandık tabii, sonra çok iyi arkadaş olduk. Ama onu da başka babalar vurdurtdu.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!