Ramazani fıkra

Güncelleme Tarihi:

Ramazani fıkra
Oluşturulma Tarihi: Kasım 16, 2003 00:00

SÜLEYMANİYE'de teravih namazından sonra Direklerarası'nın ‘‘Facia-ı Ömer’’ dramaları, Şehzadebaşı'nda saz peşrevinden sonra Peruz Hanım'la Şamram Hanım'ın ‘‘Falcı Çingene’’ düetleri, Laleli'de mazbut iftardan sonra mahalle kahvesinin ‘‘başlayacak mı başlayalım mı’’ tempolu Karagöz perdeleri...Böyle ramazanlara hemen hiçbirimiz yetişmedik.Olsa olsa kitaplardan veya artık her biri ayrı rahmet isteyen yetişmişlerin ballandıra ballandıra anlattığı kulak dolması efsanelerden biliyoruz.Şimdiki mi daha iyi, yoksa eski nostaljiya vakitleri mi daha iyiydi?Doğrusu bu konuda fikrim yok ve üzerinde düşünmeyi aklımdan geçirmedim.Ancak, dün veya bugün, insani irade gerektiren ibadet ayının aynı zamanda eğlenceyle tamamlanmasını son derece olumlu karşılıyorum.Uhrevilikle dünyeviliği bütünleştiren bir din felsefesi ve pratiği bana gayet akılcı bir şey olarak geliyor.Neyse, böyle ciddi konulara girecek falan değilim ve sadece fıkra anlatacağım.*EVET evet, madem bizim ramazan geleneğimizde gülmek ve eğlenmek de var, dolayısıyla ben de bugün meddahlığa soyunup fıkra anlatmaya karar verdim.Ama hemen belirteyim ki, bu fıkra bab'ında kulunuz sıfıra sıfır elde var sıfır olduğundan, aktaracağım hikayelerin esas sahibi, bunları bana ara sıra elektronik postayla gönderen kırk küsur yıllık can ciğer arkadaşım Samson Özararat'tır.Nereden bulur, nereden çıkartır bilemiyorum ama sevgili Samson'un bu konuda bir üstad-ı azam olduğunu söylemezsem kendisine büyük haksızlık ederim.Tamam tamam, girizgahı fazla uzattım ve şimdi sadede gelerek, mübarek ayın hürmetine bir Ramazan-ı Şerif fıkrası aktarıyorum.*EFENDİM, gayet materyalist, gayet ateist, dolayısıyla da tabii ki gayet imansız bir adam, ramazan akşamına doğru büyük bir ormanda gezinmekteymiş.Sonbahar renklerine bürünmüş ağaç yaprakları, dalların arasından süzülen ışık huzmeleri, hafif engebeden akan dere şırıltıları, tahayyül edilmeyecek güzellik ve armonide bir manzara sunuyormuş.Adamcağız şevke gelmiş ve kendi kendine konuşmaya başlamış:‘‘Ah big bang patlaması, ah evren skalası, ah kozmos uyumu, sizler ne kadar mükemmel bir gelişimle bütün bunları yarattınız!Ben de evrim teorisi sayesinde bu gerçeğe vakıf olabildim.Ey Büyük Darwin, sana binlerce teşekkür!’’Ve tam o sırada ağaçların arasından heyüla gibi bir ayı belirmiş ve pür hiddet adamı kovalamaya başlamış.Biri önden kaçar, öbürü arkadan koşar ve fark giderek kapanmaktadır.Nihayet, ayağı çite takılan adam tökezleyince ayı avını yakalamış ve işini bitirmek için koca pencesini havaya kaldırmış.Zavallıcık da gayri ihtiyari bir refleksle ‘‘aman Allah'ım’’ diye haykırmış.*HAYKIRMIŞ ve haykırışla birlikte de aniden zaman durmuş.Yapraklar rüzgarda sallanmaz ve derenin şırıltısı işitilmez olmuş.Ayı ise donmuş ve havadaki pençesi inmeden, öylesine kalmış.Hava birden kararmış ve yalnız adamın yüzünü aydınlatan bir ışıltı belirmiş.Uzaklardan gelen ulvi bir ses işitilmeye başlamış.*SES, ‘‘bunca zamandır yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın ve evrim teorisinden başka hiçbir şeye inanmadın. Şimdi adımı telaffuz ediyorsun. Artık seni imanlı kullarım arasında saymamı mı istiyorsun?’’ diye sormuş.Adam yere uzanmış durumdadır ve donuk ayının pençesi de inmek üzeredir.Bu durumda ne cevap verecek? Aşağı tükürse sakal, hayata bakış felsefesini tümden inkar edecek...Yukarı tükürse bıyık, gitti gider ve dahi gider, tatlı canından olacak...Beyin elektronlarını müthiş süratle çalıştırmış ve şu yanıtta karar kılmış.‘‘Vallahi, kendimi bildim bileli militan bir ateist olduğuma göre, şimdi başım sıkıştı diye uhrevi bir yaradılışa inanırsam fena halde ayıp kaçar.Fakat aksi takdirde de, farkındayım, vahşi hayvanın midesini boylayacağım.Dolayısıyla, gözünü seveyim, benim yerime sen şu ayıyı dindar yapıver.Bu durumda masum canına dokunmayacağı için defteri kapatmış oluruz.’’*YUKARIDAKİ sözlerden hemen sonra gün ışığı yeniden geri gelmiş.Yaprakların rüzgardaki kıpırtısı ve dere sularının şırıltısı işitilir olmuş.Ama, tekrar canlanan ayı adamı boğazlamak yerine iki pençesini de göğe kaldırarak birden konuşmaya başlamış:‘‘Ya Rabb, sana binlerce şükürler olsun ki bu mübarek iftar vaktinde de lütfunu benden esirgemedin.İşte, nasip eylediğin rızıkla orucumu bozuyorum.’’Ayı pençesini indirivermiş...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!