Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’

Güncelleme Tarihi:

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
Oluşturulma Tarihi: Haziran 20, 2021 07:00

Bayburt’un ıssız Bayraktar Köyü’ne bambaşka bir çehre kazandıran ve bugün 20. yaşını geride bırakan Baksı Müzesi’nin kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan ile geçmişe yolculuk yaptık… Hüsamettin Hoca bizi çocukluğuna götürürken adeta pastoral bir tablo içinde gezintiye çıkarıyor… Sanata başlamasında Hayat mecmuasının ve bir de Türkan Şoray’ın büyük etkisi olmuş!

Haberin Devamı

Orada bir köy var uzakta… Anadolu’nun bağrında, şehir merkezine 45 kilometre uzaklıkta, unutulmuş, gidenlerin hasreti içinde… Kaderi, 2000 yılında, buradan çıkmış büyümüş bir köy çocuğunun dokunuşuyla değişti. Bayburt’un Bayraktar Köyü’ne yapılan çağdaş sanat merkezi Baksı Müzesi bu yıl 20. yaşını kutluyor. Kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın hikayesiyse 1940’lı yıllarda başlıyor. Henüz ‘Bayraktar’ adını almamış Baksı Köyü’ndeyiz. Kendi kendine yeten, üreten 120 haneli bir yerleşim birimi. Herkes birbirini tanıyor. Bir büyük aile gibi yaşanıyor… Hüsamettin Koçan, ‘Koçanlılar’ diye bilinen ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geliyor. Hüsamettin Hoca, “O zamanlar fenni ebeler yoktu. Köydeki becerikli kişi zamanı gelince çocuğu çeker çıkarırdı!” diye gülerek başlıyor anlatmaya: “Benden sonra altı kardeş daha geldi. Bir kız, yedi erkeğiz. O dönem Türkiye demirağlarla örülüyor. Babam da Çetinkaya-Erzincan Demiryolu’nda çalışmak üzere gurbete gidiyor. Onu ancak iki, üç senede bir görebiliyorduk. Hayatı inşa edişimizde hep sevgi dolu ama özlenen bir baba figürü vardı. Ağabeyimle sık sık köyün en yüksek tepesine çıkar ve ‘Baba gelecek’ diye her karartıya heyecanlanırdık.”

Haberin Devamı

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
Zeynep Bilgehan, Hüsamettin Koçan’la eski albümleri karıştırdı.

ÖKÜZLERİMDEN BANA HATIRA

Bu özleme köydeki kalabalık aile ve hiç bitmeyen işler teselli olurmuş… Koçan, “Her zaman üretimin bir parçasıydık” diye devam ediyor: “Tarlaya giderdik, çiftçilik yapardık… İlkokula giderken annemden bana hayvancılık yapmak için öküz almasını istedim. Bir çift öküzüm oldu. Onlara öyle bir sevgiyle baktım ki… Hayvanları otlatmaya giderken size öğlen yemeği olarak lor, tereyağ, iki tike de şeker verirlerdi. Ben tereyağını yemez, parlasınlar diye öküzlerin boynuzuna sürerdim! İyi dövüşsünler diye törpüyle boynuzlarını sivriltirdim. Bir gün ahırda biri bir silkelendi, boynuzu yüzüme saplandı, iz olarak bir gamze bıraktı! Akşam olunca amcamın oğluyla yorganları alıp yazın “Bugün nerede uyusak” diye kendimize yer seçerdik; bacada mı, harmanda mı, çeşmenin orada mı… Çeşmenin su sesiyle uyur, sonra sabah kadınların eliyle bakırın taşa değdiği çok güzel ‘tınk’ sesiyle uyanırdık. Gerçekten destansıydı… Kardeşlerimle bir gece yarısı yaptığımız ay ışığı altında, sessizlik içindeki yürüyüşü de unutmam.”

Haberin Devamı

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 1964. Soldan sağa: Hüsamettin Koçan,  Orhan Koçan (kardeşi) ve Necmi Koçan (kuzeni - amca oğlu)

BABAM ŞART KOŞTU: OKUYACAKSIN

1950’lerdan itibaren köye yeni bir adet gelmiş: Gurbet. Eskiden çevre illere demiryolu inşaatına gidenlerin yerini Avrupa’ya, Fransa’ya işçi olarak gidenler almış. Koçan anlatıyor: “İnsanlar şaşırtıcı objelerle köye geri gelirlerdi. Mesela elektrik fenerini ilk gördüğümde çok heyecanlanmıştım; bir düğmeye basıyorsunuz ve size uzağı gösteriyor! Yerelin yerini yabancılar almaya başladı. Çarık gitti, cizlavet geldi. Köyün günceli, bugünkü gibi her gün değişmezdi. Yaşlılar, mevsimlerden söz ederdi. Gurbetten gelenler gördüklerini anlatırdı. Onlar da çektikleri sıkıntıları saklamak için hep yalan söylerdi! Türkiye’de gurbeti fazlaca özendiren gurbetçi yalanlarıdır… Askere gidenler de günlerce askerlik hatırası anlatırdı çünkü tek dış deneyim oydu.” Eğitimse köyün geleneklerinden biri değilmiş. Ta ki babası bu döngüyü kırana kadar… Koçan anlatıyor: “İlkokuldan sonra okumamak, kısa yoldan hayata atılmak istiyordum; celepçilik, ticaret… Ama babam ‘Okuyacaksın!’ diye şart koştu. Eğitimli insanların daha farklı olduğunu görmüştü.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 1968: Tatbik-i Güzel Sanatlar / Boykot Hatırası

‘AMELE KOLEJİ’NE GİRDİM

Köyde ilkokulu, ortaokulu Bayburt’ta bitirdim. Öğretmen olmak istiyordum. Gümüşhane’deki öğretmenlik okulu sınavına girdim ama kazanamadım. Düz lise o sene Bayburtluları almayınca bizim oradakilerin ‘amele koleji’ diye burun kıvırdığı sanat enstitüsüne girdim. Ağabeyim ‘Ben burada okumam!’ dedi kaçtı. Bir sene sonra geldi. Okulda çok hoca olmadığından, benim de derslerim iyi olduğundan ağabeyimin derslerine hoca olarak ben giriyordum!” Peki Koçan’ın o dönemler sanatla arası nasılmış? Çiftçilikteki namlı mahareti sanat alanında da gösteriyor muymuş? Şöyle yanıtlıyor: “Hep resim yapardım. Sanatla tanışmamda sinemanın büyük bir payı var. Eşref Kolçak, Ayhan Işık’ın çok resimlerini yaptım. Gizli gizli de Türkan Şoray portrelerini yapardım! Mahcubiyetten açıktan yapamazdım! Hayat mecmuasına çok şey borçluyuz çünkü empresyonist ressamların resimlerini verirlerdi. Enstitüde hocalar ödevlerimi örnek gösterirlerdi.”

Haberin Devamı

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 1973: Beşiktaş Evlendirme Dairesi... Oya Koçan ve Hüsamettin Koçan arkadaşları ile...

‘AGA BEN RESİM YAPACAĞIM’

‘Amele koleji’nden sonra Yıldız Teknik ve meslek teknik yüksek öğretmen okullarının sınavına girdi ama kazanamadı. Bir boş senesi vardı… Bu seneyi Bayburt’ta empresyonist resimler yaparak geçirdi… Babasının hayali oğlunun mühendis olmasıydı. Ondan gelen bir mektupla yönünü başka tarafa çevireceği anlaşıldı… Koçan anlatıyor: “Babama ‘Aga ben resim yapacağım, bana boya için 300 lira yollar mısın?’ dedim. Hemen yolladı. Ertesi sene özel Marmara Teknik okuluna girdim. Üçüncü sınıftayken, Almanların ‘Tatbik-i Güzel Sanatlar Yüksekokulu’ diye bir okul kurduğunu duydum. Sınavına girdim, kazandım… Ama baba izin verecek miydi? Yine mektup yazdım: ‘Aga, durumlar böyle… İzin verirsen ben burada okumak istiyorum’ dedim. O dönem bizim orada güzel sanatlara ‘Zeki Müren’in mektebi’ diye bakıyorlardı. Agamdan cevap geldi: ‘Oğlum, hayat senin… İstiyorsan orada oku.” Babam feodal, erkek egemen toplum benden mühendis olmamı beklerken direndi ve önümü açtı… 1966’da bugün Marmara Üniversitesi olan ‘Tatbik-i Güzel Sanatlar’a girdim.” ‘Aga’dan onayı aldıktan sonra Koçan ilk iş İstanbul’da ‘Bayburtlu kolonisi’ dediği arkadaşlarıyla güzel bir ev kiralamış. Okulda kendine bir koloni kurmasıysa biraz zaman almış… Anlatıyor: “O güne kadar okuduğum okullarda hiç kız öğrenci yoktu. İlk sene utangaçlıktan kantine bile gidemiyordum. Uyum sağlayabilmek için hangi kitapları okuduklarını öğrendim. Yazın köyde bunları okumaya başladım. Bir yandan da kardeşlerimin resimlerini çiziyordum. Annem önce bu halimden telaş etti. Sonra sorun olmadığını anladı. İkinci sınıfa farklı bir adam olarak başladım. Kızlarla dostluğum arttı. İyi de voleybol oynuyordum. Yeni popülerliğimle Öğrenci Cemiyeti Başkanı seçildim. Bu esnada yabancılara karşı da önyargım kırıldı. Hızlı intibak sağladım. Okula sonuncu girmiştim ama sonra her sene sınıf birincisi oldum. İşimi hiç ihmal etmedim. Çok iyi bir öğrenciydim.”

Haberin Devamı

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 1978

‘OKULUN ‘AYKIRI DEKAN’I OLDUM!’

İsteği asistan olmaktı. Ancak öğrenci başkanlığında sık sık organize ettiği ‘okul işgalleri’ni yönetim affetmedi. Yabancı dil engeliyle sınavdan elendi... Arkadaşlarının ‘Dil sınıfsal şanstır!’ eylemleri de işe yaramayınca askere gitti. Koçan devam ediyor: “O arada evlendim. Geçinmek için gece gündüz çalışıyor; badana işleri yapıyordum. Otellerin çağrılı yarışmalarını kazanıp beş iş verince maddi durumumuz biraz düzeldi. O arada İngilizcemi de ilerlettim ve 1975’te asistan olarak okula döndüm.” Akademik hayatı 2005’te ‘Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan’ı unvanıyla sona eren Koçan, “Hiçbir zaman memur hayatı yaşamadım” diyor: “Benden ‘aykırı dekan’ diye bahsediliyordu. Üniversiteyi insana açtım. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı’ydım. Fuarları ben kurdum, sanatçı hakları meselesini ben gündeme getirdim, heykel yasaklarına karşı direnç oluşturdum. Meslek kuruluşlarında hep aktif oldum ama sanat ve akademi dışında hiçbir alanla uğraşmadım.”

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 1990: UPSD Kurucular Kurulu Toplantısı... Soldan sağa: Bedri Baykam, Handan Börtüçene, Mehmet Güleryüz, Hüsamettin Koçan, Beril Anılanmert

HİKMETİM CUMHURİYET’İN AÇTIĞI UFUKTU’

Onunki Anadolu’dan çıkan bir başarı öyküsü... Hikayesini şöyle özetliyor: “Köyden Bayburt’a, Bayburt’tan İstanbul’a gelip ve bütün bu işleri yapabilmemin hikmeti Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşa açtığı geniş ufuktur. Bu ufuk giderek kayboluyor çünkü sistem imkanları olanlara göre kendisini örgütlüyor. O yüzden biz cumhuriyet kuşağını minnetle anmak zorundayız. O olmasa hiçbirimiz yoktuk.” Peki onunki gibi hikayeleri görmek artık daha mı zor? Sesi buruk yanıtlıyor: “Benim gibi saf adamlar kalmadı. Anadolu bu anlamda besleyiciliğini, özgünlüğünü kaybetti. Mimari gitti, zanaatlar gitti. Küreselleşme insanları birbirine benzettiğinden yaşam karşısında özgün hayalleri olan kişi çok kalmadı. Şimdi sürekli tüketiyoruz.”

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 1993. Yaşar Kemal ve Hüsamettin Koçan

“Ben hayata hep çok açık baktım, duvarlarım olmadı. Önyargım, kompleksim yok. Anadoluluyum ve Anadoluluk budur; doğaya çok yakın büyümüş olmak, kendi kültürü ve kuralları olan bir aile içinden gelmiş olmam… Çok önemli insanlarla karşılaştım, onlardan çok öğrendim… Mesela Yaşar Kemal… Atıf Yılmaz’dan da çok etkilenmiştim.”

‘BABAM ÜÇ KERE ÖLDÜ...’

Hüsamettin Koçan’ın hayatında ona yolları açan babasının çok etkisi olmuş. Dokunuşu, onu kaybettikten sonra da devam etmiş. Hatta Baksı Müzesi böyle doğmuş: “Benim babam üç defa öldü. İlkinde amcamın oğlu geldi ve ‘Tahsin Amca ölmüş, ben radyoda dinledim’ dedi, ağladık sızladık... Bir süre sonra babam çıktı geldi! Başka sefer ‘Taş düşmüş’ dediler. Yine babam çıktı geldi! En son İstanbul’da bir camide vefat etti. Kardeşim haber verdiğinde, “Babam yine bir yerden çıkacaktır!” dedim. Bu sefer gerçekten kaybetmiştik. Onu alıp köyüne götürdüğümde gördüm ki gelenekler kalmamış. Sene 1987’ydi. Herkes evine kapanmış, televizyonlara hapsolmuş... Babama teşekkür için ona bir köy konağı yaptım. Bu proje, 2000’de kurulacak Baksı Müzesi’nin temeli oldu.” 

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan: ‘Gizli gizli Türkan Şoray portresi çizerdim’
SENE 2016. Baksı Müzesi. 
Hüsamettin Koçan, kurduğu Baksı Müzesi ile Bayburt’un sanata bakışını olumlu etkilemiş. Koçan, “Baksı ile Karadeniz turlarının yönü değişti. Gelen turistler pozitif etki sağladı. Etrafta müzecilik faaliyetleri oluşmaya başladı. Sanata bakış değişti” diyor.

‘KÖYLÜLÜK RACONU BİTTİ’

“Bizim köyden Bayburt’a giden 45 kilometrelik bir yol var. Bu yoldan ilk geçişim kağnıyla olmuştu. Yol bir buçuk gün sürmüştü. Sonraki sefer 12 yaşlarımdayken sınava yetişmek içindi. Koşarak gitmiştim! Ayağıma batan dikenlerden esinle yıllar sonra ‘dışavurumculuk’ sergisi açtım. Son sefer geçen seneydi... Yola asfalt dökülmüştü ama genişliği aynı kaldığından feci bir kaza geçirdik. Farklı amaçlarla farklı vasıtalarla gittiğim bu yol aslında bir değişimi gösteriyor. Kağnı gitti, yerine kaza yapan traktörler geldi. Şimdi yol var ama araçlar hızlı, kullanan sabırsız. Güzelim mimari gitti. Onun yerine beton ve tuğla duvar geldi. İnsanlar tarlalardan umudu kesmiş, herkes gurbetten para bekliyor. Köylülük raconu bitmiş. İnsanın doğayla kadim uyumu bozuldu.”

BAKMADAN GEÇME!