Popvirüs... Şu pop denilen ‘illet’

Güncelleme Tarihi:

Popvirüs... Şu pop denilen ‘illet’
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 09, 1997 00:00

Lale Barçın İMERHemen uzaklaşmalıydım İstanbul'dan... O dayanılmaz şehir sıcağından, o buğulu, uzun İkitelli yolundan ve o karmaşık, bir türlü yola gelmek istemeyen pop piyasasından birkaç günlüğüne de olsa uzaklaşmalıydım... ‘‘Eric Clapton konserini de mi izlemeyeceksin?'' diye sordular. ‘‘Hayır ben kaçıyorum. En geç Massive Attack konseri ve röportajımda buradayım'' dedim. Ve arkadaşlarımın şaşkın bakışlarına, müdürüm ısrarla ‘‘Sen izinden ne zaman dönecektin...'' sorusuna fazla kafa takmadan tam daha önce saptadığım tarihte izne çıktım işte... Bu arada sevgili müdürüm, kulaklarınız bol bol çınladı mı acaba? Hani giderken ‘‘Yazılarını gittiğin yerden gönder'' demiştiniz ya... Evet, kafamı toplayacak, enerji toplayacak ve şu ‘‘Türkçe Pop Müzik illeti''nden kendimi arındıracaktım... Çantamda Patricia Kaas, Nick Cave, Crash Test Dummies ve yeni keşif o müthiş ‘‘genç'' Johnny Lang'in albümleri vardı. Akdeniz mavisinin hayaliyle çıkmıştık yola. Ve dediğim gibi pop müziği kesinlikle unutmak kararıyla... Ne büyük yanılgıymış bu meğer... Bu ülkede pop müzikten kopmak ne mümkün. 12 saatlik yolculuğumuz sırasında verdiğimiz molalarda kulağıma gelen müziklerin yüzde 99'u Türkçe Pop... Nilüfer hemen her yerde... Levent Yüksel ortalığı kasıp kavuruyor ama ‘‘Spanish Serdar''ı (Serdar Ortaç) öyle pek fazla duymadım. Tatil köyündeki turistler, ‘‘Clup Dansı'' olarak belirlenmiş Fatih Erkoç'un ‘‘Yana Yana''sına bayılıyor. Yeşim Salkım'ın ‘‘abuk sözlü'' ‘‘Al Bohçanı Gel Demedim mi...'' diye sürüp giden şarkısı, sık sık bir yerlerden yükseliyor. Öğrendiğim kadarıyla Tarkan'ın yeni albümü de heyecanla bekleniyor. Burak Kut'unkinin çıkıp çıkmadığını henüz pek kimse bilmiyor. Sertab Erener'in ise buralarda işi zor gibi görünüyor. Rafet El Roman yeni yeni dinleyiciye ulaşıyor. Rober Hatemo İstanbul'daki gibi bir etki yaratıyor. Liste böyle sürüp gidiyor ve sizin anlayacağınız pop müzik tatilde bile yakamı bırakmıyor. Kafamı denize daldırıyorum, bu sefer de, ‘‘Massive Attack'a neler sorarım acaba?'' düşünceleriyle boğulacak gibi oluyorum. Su yüzüne çıkıyorum ama Spice Girls'ün ‘‘Wannabe'' şarkısından kulaklarımı kurtaramıyorum. Can simidi gibi gördüğüm dergilere sarılıyorum ama ne gezer, sayfalar ‘‘Rober Hatemo'nun sırrı kırmızı ceketinde ve bu fikri de Michael Jackson'ın ‘Suzi's On The Dance Floor'undan almış'' diye iri puntolara dönüşüp gözümü deliyor. Düşünüyorum da bu görüntülerde aralarındaki tek fark Jackson'ın Hatemo'dan daha iyi dans ediyor oluşu. Aman Allahım bir sayfa daha ve onda da ‘‘Sertab Erener son fotoğraflarında rock şarkıcısı Björk'ü anımsatıyor'' diye yazıyordu. Ama hemen söylemeliyim, ‘‘ Bizim Sertab'ımız Björk'ten hem daha güzel, hem de sesi ondan iyi''...Eyvah saçmalamaya başladım, iyisi mi kendime serin ve müziksiz bir yer bulayım... Haftaya İstanbul'da görüşmek üzere...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!