Papandreu’nun kafasına silah dayandığı gece

Güncelleme Tarihi:

Papandreu’nun kafasına silah dayandığı gece
Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 2000 00:00

Haberin Devamı

Siyasi kariyerini Türkiye ile barışa endeksleyen, Yunan Dışişleri Bakanı Ankara'da...

21 Nisan 1967.

Sabaha karşı 02.30.

Atina'nın kuzeyinde ağaçlıklar içindeki pembe köşkün çevresini yüzlerce askeri jeep sardı.

Makinalı tüfekli askerler jeeplerden fırlayıp köşkün kapısını yumruklamaya başladılar. Gecenin karanlığını delen gürültüyle birlikte üst katta önce cılız bir ışık yandı. Sonra bütün köşk ışıklandı.

Kapının açılmasıyla birlikte askerler köşkün odalarına daldılar.

Aradıkları tek bir kişi vardı:

Andreas Papandreu.

Askerler, merdivenlerden inip çıkıyorlar odaları didik didik ediyorlar ama bir türlü bulamıyorlardı.

Çok sinirlenen askerlerden biri, birden 15 yaşındaki George'u yakaladı. Kafasına silahını dayadı, ‘‘Babanın yerini söylemezsen seni öldürürüm’’ diye bağırmaya başladı.

O anda herkes korkudan donmuş gibiydi. O sırada merdivenlerin üstünde Andreas Papandreu göründü, ‘‘Bırakın onu’’ diye bağırdı.

İşte Yunan siyasi tarihine Albaylar Cuntası olarak geçen askeri darbenin gecesinde kafasına silah dayanan genç, bugünün Dışişleri Bakanı George Papandreu'dan başkası değildi.

Andreas Papandreu oğlu George’u kurtarmak için silahlı çatışmaya girmedi, giremedi. Askerler pantolonunu giymesine izin verdiler. Margaret ve çoçukların korkulu bakışlarına aldırmadan Andreas Papandreu'yu alıp gecenin karanlığında kayboldular.

ŞİFRELİ KONUŞMALAR

1967 yılının 21 Nisan gecesi yaşadığı korkunç olay, genç George'un hayatını sarsan olaylar zincirinin sadece ilk halkasıydı.

Çünkü, Papandreu'nun çoçukluk ve gençlik yılları Yunanistan'da yaşanan siyasal fırtınaların içinde geçti. Hayatını acı tatlı, sevinçli hüzünlü olaylar zinciri oluşturdu.

George ve annesi Margaret aylarca Andreas Papandreu'yu Averof hapishanesinde ziyaret ettiler.

George, korku dolu o günleri şöyle anlatıyor: ‘‘15 yaşındaydım. Babamı Averof hapishanesinde görmeye gidiyorduk ancak demir parmaklıkların ardından birbirimie bakıyorduk. Odada gardiyanlar da olduğu için kendi aramızda şifreli konuşuyorduk. Babam için çok endişeliydik. Bazen gece hapishanenin baktığı Alexandre caddesine gidip annem sigarasını yakardı. Babam da hücresinde sigara yakarak bize iyi olduğu mesajını verirdi. Böylece hayatta olduğunu öğrenirdik.’’

1967 yılının 23 Aralık gecesi ise George için mutlu bir geceydi. ABD'nin baskısıyla Cunta yönetimi Andreas Papandreu'yu serbest bırakıyordu. George, Kastri'deki o mutlu geceyi ise şöyle anlatıyor:

‘‘Hepimiz çok sevinçliydik. Kapıda bekliyorduk. Babamın çok sevdiği ‘Strangers in the night' plağını koyduk. Annemle babam hep bu parçayla dans ederlerdi. Babam Yunanistan'dan kaçmalıydı. Yoksa, yeniden tutuklanabilirdi. İşte o gece demokrasi için büyük mücadelenin de başladığını hissettim.’’

Sonra İsveç, Kanada ve Amerika’da geçen uzun sürgün yılları...

O yıllarda George Papandreu'yu etkileyen üç büyük olay daha oldu. Andreas Papandreu'ya karşı üç suikast girişimi yaşandı.

BİNAYI ATEŞE VERDİLER

‘‘İlk suikast girişimi İsveç'e gittikten kısa bir süre sonra oldu. Kaldığımız evi kundakladılar. Kendimizi zor dışarı attık. İkinci girişimi de yine Stockholm'de yaşadık. Cuntaya karşı babamın kurduğu PAK örgütünün ofisindeydik. Binayı ateşe verdiler. Son anda itfaiye ekipleri bizi kurtardı. Daha sonra Kanada'da silahlı bir kişinin babamın peşinde olduğunu öğrendik. Polis gerekli tedbirleri alınca suikasti atlattık.’’

Ve 1974'de Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesinin ardından Albaylar Cuntası'nın devrilmesiyle Papandreu ailesinin de sürgün yılları sona eriyordu.

George Papandreu'yla ilk kez Eğitim Bakanı'yken tanıştım.

O sırada ona Yunan siyaset dünyasında ‘‘Yorgaki-Küçük Yorgo’’ diyorlardı.

Kitleleri ayağa kaldıran babası Andreas Papandreu'nun güçlü kişiliği altında ezildiğini düşünenler çoktu. Birçoklarına göre, Andreas Papandreu'nun büyük oğlu Yorgos, masaya yumruğunu vurabilecek bir lider olmaktan çok uzaktı. 21 Nisan Gecesi yaşadığı korkunç olayın üzerinde büyük etki bıraktığı düşünülüyordu.

Gerçekten de Yorgos Papandreu, fırtınalar kopartan babasından çok farklıydı. Ne sesini yükseltiyor ne sansasyonlara karışıyor ne de ön plana çıkıyordu.

Eğitim Bakanlığından sonra Dışişleri Bakanı yardımcısı olarak Teodoros Pangalos'la birlikte dış politikada söz sahibi olmaya başladığı zaman da ön plana çıkmadı. Hatta, o sırada Pangalos'un saldırgan uslubundan hoşlanmadığı için bakan yardımcılığından ayrılmanın eşiğine kadar geldi.

Ama Papandreu sonunda masaya yumruğunu öyle bir vurdu ki, herkes şaşkına döndü.

KADERİNİ DEĞİŞTİREN OLAY

13 Şubat 1999.

Yorgos Papandreu AB toplantısı için Brüksel'deydi. Sabaha karşı telefonu acı acı çaldı. Uykusundan fırlayıp telefona cevap verdiğinde çok önemli bir olay olduğunu hissetmişti. Telefonu kapattığı zaman çok sinirliydi. Türkiye'nin can düşmanı PKK'nın lideri Abdullah Öcalan Kenya'daki Yunan Büyükelçiliği'nde günlerce saklanmıştı. Öcalan sonunda, Yunan Büyükelçiliği'nden çıkmış ama çıkar çıkmaz da Türk ajanlarının eline geçip Türkiye‘ye götürülmüştü. Yunanistan rezil olmuştu ve Yunanistan’ın boğazına kadar battığı bu rezaletten kabine üyesi olmasına rağmen haberi bile yoktu.

Telefonu kapattı, hemen masanın başına geçti ve Başbakan Simitis'e Yunanistan'ı sarsan mektubu yazdı: ‘‘Sorumlular derhal istifa etmelidir.’’

Yorgos'tan baştan beri hazzetmeyen Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos, Papandreu'nun mektubunu duyunca kıpkırmızı kesildi, ‘‘Sonunda beni sırtımdan bıçakladı’’ diye söylendi.

Öcalan fiyaskosu Pangalos'un çok sevdiği Dışişleri Bakanlığı koltuğuna veda etmesiyle sonuçlanırken, Papandreu'nun ise siyasetteki kaderini değiştirdi. Pangalos'un terk ettiği koltuğu öylesine süratle doldurdu ki herkesin şaşkınlığı daha da arttı. Yıllarca herkesin ‘‘Yorgaki’’ dediği 46 yaşındaki George Papandreu bir anda sahne arkasından çıkıp başrolü üstleniverdi.

SİYASİ BİRİKİM

Hiç kuşku yok ki, George Papandreu'nun bir anda başrole oturmasının ardında çocukluğundan itibaren aldığı siyasi birikim rol oynadı. Gazeteci dostlarının ve yakın çalışma arkadaşlarının ‘‘George’’ diye hitap ettiği Papandreu, 40 yıldır Yunan siyasi hayatına damgasını vuran bir hanedandan geliyor.

Adını aldığı dedesi George Papandreu, Yunanistan'daki sosyalist hareketin ilk öncülerinden biri. Ünlü Yunanlı devlet adamı Konstantin Karamanlis'in de yıllarca en güçlü rakibi. Kıbrıs'taki çatışmalarda dede Papandreu'nun imzası olduğu söylenebilir. Çünkü 1964'te başbakanken Kıbrıslı Rumlar'a el altından silah gönderen bir siyasetçi.

Babası ise Yunanistan'ın son 20 yılına damgasını vuran ve başbakanlığı sırasında Türkiye ve Batı düşmanlığı sloganlarıyla ün yapan Andreas Papandreu'dan başkası değil.

Annesi Margaret ise Yunanistan'da kadın hareketini başlatan Amerikalı bir aktivist.

Papandreu ABD'de doğmuş, bütün hayatı da ABD, Kanada ve İsveç'te geçmiş. Toronto'da orta ve liseyi bitirmiş. Sonra Amerikan Amherst Üniversitesi'nden mezun olup Stockholm Üniversitesi'nde sosyoloji master'ını yapmış. London School of Economics'de de doktorasını tamamlamış.

Papandreu, bir Yunanlıdan çok bir Amerikalı gibi davrandığı için hala eleştiriliyor. Eski Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos, Papandreu'yu ‘‘Amerika'nın sesi’’ olmakla bile suçlayabiliyor. Papandreu ise böylesine ağır saldırılar karşısında bile tipik bir Yunanlı siyasetçi gibi davranmaktan çok uzak, siyasi polemiğe kesinlikle girmiyor.

ABD’Lİ MI YUNANLI MI?

George, ‘‘Kendinizi ne kadar Amerikalı hissediyorsunuz’’ diye soranlara son derece içten yanıt eriyor:

‘‘Bu çelişkiyi yaşadım. Kim olduğumu kendi kendime sorguladım. Bazen kendimi daha fazla Amerikalı, bazen de Yunanlı hissettim. Ama sonra, çeşitli kültürlerin bir karışımı olduğumu idrak ettim ve bundan da mutlu olmak gerektiğini düşündüm. Ayrıca, kimliğimi de seçme imkanına sahiptim ve seçtim. Bir anlamda ben daha fazla Yunanlı'yım çünkü Yunanlı olmayı seçtim. Yunanistan'a dönüp, toplumun bir parçası olarak yaşamayı tercih ettim. Ben kendimi çeşitli kültürlerin sentezi olarak görüyorum. Sadece Amerikalı değil, aynı zamanda Kanada ve İsveç kültürünün de bir sentezi. Bu beni zenginleştiriyor.’’

George Papandreu siyasete atıldığı anda Amerikan vatandaşlığından çıkmış, pasaportunu Amerikan büyükelçiliğine iade edip hayatında yeni bir sayfa açmış.

Papandreu'nun cesur bir siyasetçi olduğunu da söylemek de yanlış olmaz. Çünkü Yunanistan'da tabuları sarsıyor. ‘‘Yunanistan'da yaşayan Türklerin kimliğini inkar edemeyiz’’ diyor. ‘‘Kıbrıs, Albaylar Cuntası'nın hatasıdır. Kıbrıs trajedisi hastalıklı Yunan milliyetçiliğinin çıkmazlarını ortaya koydu. Tarihi olayları değerlendirirken tek boyutla bakmamak zorundayız’’ diyebiliyor.

YUMUŞAK ÜSLUPLA KAVGA

Aylar önce Batı Trakya'daki Türklerin kimliğini tanıyan açıklamayı yaptığında Hürriyet olarak, ‘‘Bravo Yorgos’’ diye manşet atınca Yunanistan'da kopan kıyamet karşısında hemen sözlerini geri alacağını düşündüğümü itiraf etmeliyim. Ama tam aksine Papandreu aynı yumuşak ama son derece kararlı uslubuyla arka arkaya radyolara gazetelere demeçler vermeye ‘Türk kimliği’ni savunmaya devam etti. Yunanistan'da yaşayanlar bilir, Türklerin varlığından söz edenler Yunanistan'da yıllarca ‘Türkiye ajanlığı’yla suçlandı. Böyle olunca, Papandreu‘nun tabuları sarsma cesaretini gösteren yeni bir siyasetçi olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Papandreu, Yunan toplumundaki Türkiye ve Türkler fobisini de ısrarla sarsıyor, ‘‘Türklerle tarihin esiri olmamalıyız. Demokrasi, güvenlik ve kalkınma hedefimiz ve arzumuz tarihi çatışmalarımızın üstesinden gelecektir’’ diyor. Türkiye’yle diyaloğu savunanların yıllarca adeta vatan haini ilan edildiği Yunanistan'da ‘‘Neden diyaloğdan korkuyoruz anlamıyorum. Aramızdaki görüş ayrılıklarını sıralamak kolay. Zor olan bizi birleştirecek konuları bulup çalışmak’’ diye uyarabiliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!