Osmanlı Avrupalıydı

Güncelleme Tarihi:

Osmanlı Avrupalıydı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 29, 1998 00:00

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Türkiye'yi Avrupa'dan dışlayan Lüksemburg kararları bir dönüm noktası.

Bu kararlar tarihte ilk kez, Avrupa'nın coğrafi ve kültürel sınırlarını belirliyor. Nereden bakılırsa bakılsın Lüksemburg'tan sonra ‘‘Avrupa kimliği nedir?’’ sorusu artık gündemde. Şimdilik topluma açık bir tartışma değil bu. Ama kapalı kapılar arkasında çok sık konuşuluyor.

Lüksemburg kararları, Türkiye'nin önüne bir duvar çekmiş olsa da, biz toplum olarak bu tartışmaları soğukkanlılıkla yakından izlemek zorundayız. Türkiye'yi Avrupa'nın parçası yapan tarihi, kültürel ve politik gerçekler bizi böyle bir duyarlılığa itiyor.

Avrupa laik mi? Avrupa çokkültürlü mü? Türkiye'yi Avrupa'dan dışlayan dinamikler nelerdir? Hürriyet bu soruların yanıtlarını Avrupa'da arıyor. Avrupalı aydınların görüşlerini soruyor.

İlk durak Fransa.

Edgar Morin, hiç tartışmasız 20. Yüzyıl Fransa ve Avrupası'nı derinden etkilemiş bilimadamlarından. Önemli bir sosyolog ve düşünür. Titizlikle koruduğu bağımsız düşüncesiyle ‘gerçek Avrupa’yı temsil ediyor. O'na, büyük Avrupa düşüncesinin bugünkü temsilcisi demek çok doğru.

Korku ve fanatizm dolu, konjonktür hesapçısı kafaların tehlike saçtığı şu günlerde, ‘Morin derinliğine’ her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Hem Avrupa'da, hem de Türkiye'de.

Hoşgörüsüzlüğün ve fanatizmin beraber yaşama kültürünü ve hakkını yok ettiği günümüzde.

Avrupa'nın kültürel temelleri nelerdir?

- Ben, Avrupa'yı, ‘Hıristiyanlık ötesi Avrupa’ olarak tanımlıyorum. Avrupa'da tarih boyunca, ‘dinsel’ yanıtı olduğu sanılan her sorun aslında yeniden bir ‘soru’ olarak ortaya çıkmıştır. Tanrı nedir sorusu sorulmuştur. Bu soru, Tanrı var mıdır, sorusunu gündeme getirmiştir. Hayat nedir? İnsan nedir, insanoğlu nedir, soruları sorulmuştur tarih boyunca. Ve de bunlar, birer problem olarak Avrupa kültürünün gündemini oluşturmuştur. Bu problemlerin çözümünü bulduğumuzu sandığımız sırada yeniden aynı sorular sorulmaya başlamıştır. Avrupa kültürünün kaynağı problematiktir ve bu boyutuyla da ‘laiktir’. Çünkü Avrupa kültüründe bu soruların sorulmasını engelleyen hiçbir dinsel yasak yoktur. Bugün modern bilim, gelişen teknoloji bizi yeniden bu soruları sormaya zorluyor.

Peki ‘laik’ Türkiye, Avrupa ile ilişkilerinde neden zorlanıyor?

- Modern Avrupa kültürü açısından laiklik bu kadar hayati olduğuna göre, Türkiye laik yapısıyla Avrupa'nın bir parçasıdır. Burada hiçbir kuşku yok. Jöntürk devrimi ve Kemalizm sonrası Türkiye'den söz ediyorum. Kemalizm laikliği getirdi. Laiklik, kültürel anlamda bir Avrupalaşma göstergesidir. Bilinçli olarak kültürel diyorum çünkü, Osmanlı dünyası çok önceden beri Avrupalıydı. Hatta İstanbul'un alışından bile önce.

Osmanlı'nın kurduğu çok dinli, çok kültürlü yapıyı mı söylemek istiyorsunuz?

- Osmanlı, her büyük İmparatorluk gibi geçtiği yerlerde olumlu ve olumsuz izler bırakmıştır. Avrupa'da, Osmanlı'dan kalan çok büyük uygarlık izleri bulunuyor. Bunlar, bugün tehdit altında. Bence Osmanlı'nın bıraktığı en etkileyici izlerden birisi Bosna-Hersek'ti. Osmanlı'nın burada uyguladığı dinsel hoşgörü politikası yüzyıllar boyunca insanları birarada tutmayı başardı. Bosna Hersek'in dağılması benim için büyük bir acı oldu. Avrupa, Bosna'nın dağılmasına göz yumdu. Bosna-Hersek tarihsel olarak Doğu ve Batı'yı içeren tek Avrupa ülkesiydi. Eski statünün geri gelmesi artık mümkün değil. Ne yazık ki bu tarihi fekaletin bilincinde değiliz.

Doğunun tarihi

Bugünün insanında tarih bilincinin olmaması çok tehlikeli değil mi?

- Avrupalı, ‘diğer taraftaki Avrupa’nın' tarihini bilmiyor. Yani, Rus tarihi, Slavların tarihi, hatta Avusturya-Macaristan'ın tarihi, büyük bir bilinmeyen bunlar. Tarih kitapları, sadece Doğu ile Batı'yı karşı karşıya getiren büyük savaşları anlatır. Uygarlıkları tanıyan çok azdır. Siyasetçiler de aydınlar da bilmezler tarihi.

Yeterince tanımadığı için mi Avrupa, Türkiye'yi bünyesinin dışına itiyor?

- Türkiye'yi Avrupa'dan dışlayabilmek için tabii ki Avrupa'yı Hıristiyanlıkla tanımlamak kimilerinin işine geliyor. Gene tekrarlıyorum, bugünkü Avrupa, Hıristiyanlık ötesi bir Avrupadır. Avrupa'nın, Osmanlı ve laik Türkiye ile çok yakın ilişkileri olmuştur. Karşılıklı derin etkileşimler söz konusudur. Bu işin kültürel boyutu. Bu nedenle Türkiye'yi Avrupa'nın dışına itmenin siyaseten çok ciddi bir hata olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye, tarihsel olarak İslam dininin çerçevesinde kurulmuş ilk laik devlettir.

Biliyorsunuz, Türkiye'nin ciddi sorunları var. Ve de dışlama kararı verilirken Avrupa öncelikle bunları sıraladı.

- Burada söylenebilecek tek şey var. Türkiye'nin demokrasisi yetersiz. Bu durumda olan tek ülke de Türkiye değil zatan. Türkiye, Kürt sorunu gibi çok tehlikeli bir problem ile karşı karşıya. Fransa çok acımasız koşullarda Cezayir Savaşı'nı yaptı. Ve o zaman kimse Fransa'yı, Avrupa'nın bir parçası olmamakla tehdit etmedi. Sevinmeliyiz ki Fransa o sırada bir diktatörlüğe kaymadı. Türkiye'de Kürt ve diğer muhalif gruplar üzerinde baskılar var, bu, demokrasinin yetersiz olduğunun bir göstergesi. Ama bu durum Türkiye'nin reddedilmesi için yeterli bir neden değil.

Hıristiyanlık projesi

Avrupa içinde sorunları çözmek daha kolay olmaz mıydı?

- Türkiye diktatörlükle yönetilmediğine göre, Avrupa entegrasyonu demokratikleşmeyi teşvik edip hızlandıracaktı.

Şansölye Kohl'ün, bir Hıristiyanlık projesinden söz etmesi Avrupa değerlerini hiçe saymak değil mi?

- Avrupa, birçok politik iradenin ürünüdür. Sosyal demokratlar, sosyalistler, vs... Bildiğiniz gibi, Almanya, İtalya ve Fransa'da Hıristiyan Demokratlar da var siyaset sahnesinde. Hıristiyan Demokratlar'ın, bir Hıristiyan Avrupası yaratma hayalleri çok eskiye dayanır. Bu projeyi gerçekleştirmek için baskı yapar bu gruplar. Bu baskı, Almanya'da çok açıktır. Yugoslavya dağılırken Hırvatistan'ın Almanya ve Vatikan tarafından desteklenmesi bunun en açık örneği. Olaylar ilk başladığında, Hırvatistan Sırp saldırılarının kurbanı oldu. Ama daha sonra Hırvatlar da Bosna-Hersek'e karşı son derece acımasız davrandılar.

Hıristiyan Avrupa'yı kurmak, epey güçlü bir proje, öyle mi?

- Avrupa'da böyle bir eğilim mevcut. Bu eğilim, genel bir kabul görmemeli. Ancak, üzülerek gözlüyorum ki Türkiye'nin Avrupa'ya üyeliği konusunda bu, empoze edilmiştir.

Ama bu durum kalıcı değil. Sizce durum nasıl değişir?

- Gelişmeleri beklemek gerekiyor. Fransa, Türkiye'nin üyeliğini destekledi. Avrupa, bugünkü Rönesansını geçmişe dönerek değil ancak başka kültürlere açılarak yapabilir. Avrupa dışa açılma politikasında düne göre çok daha cesur olmalıdır. Avrupa'nın geleceği, dışa açılmasına ve de entegrasyon becerisini göstermesine bağlı. Ancak bu koşullarda, ilk kez Avrupa tarihinde böyle bir bütünleşme modeli yaratılabilinir.

Önce Güney Kıbrıs görüşmelere çağrıldı. Doğru bir strateji mi bu?

- Kıbrıs, çok zor bir problem. Aşırı milliyetçilik fasit dairesinin en iyi örneği. Yunan aşırı milliyetçiliği, Türk aşırı milliyetçiliğini besliyor. Özellikle de Kıbrıs konusunda. Yunanistan'ın Makedonya konusunda yaptıklarını anımsayın. Yunanlılar'ın aşırı hezeyanları var. Ve Avrupa'yı şantajla etkiliyorlar. Ve bu durum olayları çok olumsuz biçimde etkiliyor. Bu şartlarda Avrupa projesi gerçekleşir mi? Bilmiyorum. Birkaç yıldan beri, Avrupa'yı ayrıştırma çabaları var. Ekonomik kriz, Avrupa projesinin işini kolaylaştırmıyor. Başta siyasi, sosyal ve kültürel bir Avrupa istemiştik. Bugün sadece ekonomik Avrupa'ya ulaştık.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!