Önyargıları yıkan şarap

Güncelleme Tarihi:

Önyargıları yıkan şarap
Oluşturulma Tarihi: Şubat 15, 1998 00:00

Haberin Devamı

Bağ sayısı az olduğu için senede en fazla 65 bin şişe Kalecik Karası üretilebiliyor. Şu an yapılan çalışmalar bağ sayısını arttırmak üzerine. Bağları yaygınlaştırmak, üzüm rekoltesini arttırmak için köylülere teşvik veriliyor. Böylesine az üretildiği için Kalecik Karası'nın fiyatı da pahalı oluyor. Kalecik Karası şarabı, meşe kava girdikten bir yıl sonra içime hazır hale geliyor. Bu kavlarda en çok dört sene saklanabiliyor:

‘‘Omcalar tel sistemli olursa üzüm toprağa değmediği için şarabı da daha uzun süreli korunabilir. Bağlarımız henüz bebek yaşta. Bağlarımız yaşlandıkça şarabı bekletme süremiz de uzayacak’’ diyor Jean Luc Colin. Kırıkkale'ye bağlı Kalecik bölgesinin üzümleri özel bir lezzete sahip.

Türkiye'nin üzüm bağları, birbirinden güzel tadlarla dolu, keşfedilmeyi bekliyor. Kırıkkale'ye bağlı Kalecik bölgesinin üzümleri de işte böyle özel bir lezzete sahip. Kavaklıdere Şarap Fabrikası'nda üretim yetkilisi olan Jean Luc Colin, yeni tadlar keşfetmeye hevesli bir şarap üretim sorumlusu.

Kalecik Karası adı verilen özel şarabın üretimi için ilk adım, bundan dokuz yıl önce atıldı. Burada yetişen üzümün çok özel bir çeşit olduğunu farkeden Kavaklıdere, bölgeye yatırım yaptı ve 1989'da elde ettiği mahsülden az bir üretim yaparak sakladı. Daha sonra iş bu özel şarap için uygun bir teknoloji bulmaya geldi. Köylülere yardım yapıldı, bağlar telli sisteme geçirildi, ilaç ve gübre yardımı yapıldı. Üç katlı yapılan teller sayesinde üzümün toprağa değmemesi sağlandı. Bu sayede her asma daha çok üzüm verdi.

Müslüman mahallesinde

Şarap için iklim ve toprak çok önemli olduğundan Kalecik Karası üzümleri, özel harmanlanmış bir toprakta yetiştiriliyor. Örneğin kumlu toprak beyaz üzüm, killi toprak kırmızı üzüm veriyor. Kalecik Karası'nın lezzetini arttırmak için toprak araştırması hala sürüyor.

Jean Luc Colin, Avrupalıların, Müslüman bir ülkede üretilen şaraba karşı ön yargılı olduklarını söylüyor: ‘‘Buradan kalite çıkmaz diye düşünüyorlar, ancak Kalecik Karası bu psikolojiyi kırmaya başladı. Bu şarap tüm dünyada Türk şarabı damgasıyla satılacak ve çok meşhur olacak.’’

Bir dünya markası

Tüm Avrupa'da, şarap konusundaki önceliği sofra şarabı alıyor. Sonra bölge şarapları ve köy şarapları geliyor. Köy şaraplarının yeri çok başka, çünkü üzümler özel topraklarda yetişiyor, çeşitlilik gösteriyor ve şarap yapılırken kullanılan özel tekniklerden taviz verilmiyor. İşte Kalecik Karası bu son kategoriye uygun bir şarap. Bu nedenle etiketlere üretim yeri ve yılı özellikle konmuş. Bir şarabın uluslararası alanda ünlü olabilmesi için dünyaca bilinen şarap degüstatörleri biraraya gelip şarabı deniyorlar ve isim alabilirsiniz diyorlar. Böyle bir kuruldan onay alındığında, şarabın ismi tüm dünyada duyuluyor. İşte Kalecik Karası da bu onayı aldı.

Kavaklıdere'nin, Tarım Bakanlığı ve Tekel ile ortak kurduğu komite, en iyi kalite üzümü bulmak için sürekli araştırma yapıyor. Bu araştırmanın sonuçları uzmanlara gönderiliyor. Onay alındığı taktirde, o üzüm üzerine çalışmalar başlıyor.

Kolayına kaçmadan

Aslında Kalecik Karası'nın üretimi 1989'dan da öncesine dayanıyor. Kavaklıdere, Kalecik Karası'nı ilk ürettiğinde yeterli kaliteye ulaşamadığı için, Yakut'la karıştırarak piyasaya vermiş. Daha sonra istenen tat elde edildiğinde esas adıyla sunulmuş. 1992'ye kadar yapılan deneme üretiminden sonra standart yakalanmış. Luc Colin, 1992'den sonraki şaraplarda tat farkının asla bulunamayacağını söylüyor. Bu yönüyle Türkiye'nin ilk şarabıdır, diyor.

Jean Luc Colin, işin kolayına kaçmadıklarını anlatmak için bir örnek veriyor: ‘‘Fransa'dan üzüm fideleri getirip burada diker ve kalite şarabı üretebilirdik. Oysa biz, özel ve meşhur olacak bir Anadolu şarabı üzerine çalışıyoruz ve şartlar da bunun için oldukça uygun. Kavaklıdere Şarap Fabrikası'nda yılda 11 milyon şişe şarap üretiliyor. Bütün bu rakamın içinde 60 bin şişe nedir ki? Bu nedenle piyasada bulamıyorsunuz ve birçok yerde mücevher gibi takdim ediliyor ve çok pahalıya satılıyor.’’

Türkiye'de şarap kültürünün yerleşmesinde Şarap Dostları Derneği'nin önemi büyük: ‘‘Mesela burada en kötü Kaliforniya şarabını çok pahalıya satarlar. Ya da üzerinde Fransa yazdığı için en kötü Fransız şaraplarını burada satıyorlar. Bu dernek şarap tüketicisine doğru bilgileri verecektir.’’

Kavaklıdere'nin şimdiki çalışması, Elazığ bölgesinin üzümleriyle yapılan Ökü Gözü şarabı üzerine. Sadece deneme üretimi yapmalarına rağmen şu ana kadar katıldıkları ünlü yarışmalardan dört altın madalya almışlar. Ayrıca Diyarbakır'da yeni bir kırmızı şarabı denemeye başlamışlar. Bu şaraptan da en az Kalecik Karası'ndan oldukları kadar umutlular.

KALECİK KARASI ÜZERİNE...

Serdar TURGUT

Kalitesine göre pahalı

Hürriyet yazarı Serdar Turgut, Kalecik Karası'nı kalitesine oranla çok pahalı buluyor. Bu denli pahalı olduğu halde talep görmesini de, uygulanan pazarlama stratejisinin başarısına bağlıyor. Turgut, gittiği restoranlarda özellikle Kalecik Karası istemiyor, çünkü buralarda daha iyi bir Fransız şarabını daha ucuza içebiliyor.

Kalecik Karası'nın piyasadan çok daha ucuza alındığı için daha çok evlerde içildiğini söyleyen Serdar Turgut, Türk şarapçılığı açısından bu ürünü olumlu buluyor. Ayrıca bir şarapsever olarak, iklimi ve toprağı uygun olduğu halde, Türkiye'de şarapçılığın bu kadar kötü olmasına şaşıyor.

Tuğrul ŞAVKAY

Ben güzele güzel demem...

Kalecik Karası üzerine görüşüm sorulduğunda, bu şarabın serüvenini baştan bu yana heyecanla izleyen meraklılarından biri olma sıfatıyla, bu konuda bir şeyler söylemeden geçemeyeceğimi hemen hissettim. Ama önce birkaç genel izlenimi aktarayım. Anadolu şarabın anavatanı değilse bile, birçok uygarlıkça kutsanmış bu içkinin ilk yapıldığı yerlerden biri. Bu topraklar üzerinde binlerce yıl şarap üretilmiş. Şimdi ise üzümü öylece sofraya getirip yemekle yetiniyoruz. Ya da kurutup sağa sola satıyoruz. Binlerce yıllık şarapçılık geleneği ise terk edilmiş bir halde bir kenarda boynu bükük duruyor. Benzetmeyi şairliğe özenen bir yemek yazarının edebi sanat merakına bağlamayın sakın. Anadolu ve Trakya'da adeta kendisini tekrar hayata döndürecek bir kurtarıcıyı beklercesine sessiz ve vakur ayakta durmaya çabalayan acımasızca terk edilmiş çok şaraphane gördüm.

Şimdi gelelim Kalecik Karası'na. Türk üzümcülüğünde ‘‘kara’’ çoktur ve hemen hepsi şarapçılığımızın dünyasını aydınlatır. Papaskarası, çalkarası hemen aklıma gelen sepajlar. Kalecik Karası da bunlardan biri. Bir zamanlar bilinen bir şaraplık üzümken filokseradan beter bir ihmal yüzünden yok olayazmış. Çok bilinen bir gerçektir, ama yineleyelim. Avrupa'da bağlar geçen yüzyılda filoksera hastalığından bitmişti ama Amerika'dan hastalığa dayanıklı asma getirtilip bağları tekrar ayağa kaldırdılar. Adamlar ölüyü diriltirken bizim dipdirileri öldürmedeki başarımız her türlü övgünün üzerinde. Nitekim ölüm öldürmedeki başarımız her türlü övgünün üzerinde. Ölüm döşeğindeki Kalecik Karası'nı da keşfeden Kavaklıdere'deki o zamanın Fransız şarap ustasıydı. Güzel olan bu keşfi büyük bir irade ile sonuç vermesi. Şimdi kaç yıl önce olduğunu hatırlamıyorum, ama Kavaklıdere'nin fabrikasındaki kavda mevcut ilk deneme şaraplarından da içmiştim. Sonuç hiç de bugünküne benzemiyordu. Hatta ilk ticari denemelerden birini tadarken Şarap Dostları grubundaki amatör arkadaşlarımız bile bariz bir asma yaprağı sapı tadını fark etmişlerdi. Önemli olan Kalecik Karası'nın gerçek değerini bilmek ve iyi bir şarap üretmek için kararlı, cesur ve azimli olmaktı. Öyle de olundu.

Şimdi önümüzde ilginç ve değeri şüphe götürmeyen bir Orta Anadolu üzümü var. Özenle işlenirse iyi bir şarap verdiğini de artık biliyoruz. Kalecik Karası bir monosepaj (tek cins üzümden yapılmış şarap) olarak mı üretilmeli, yoksa zarif yapısını dengeleyecek güçlü gövdeli bir başka şarapla kupaj mı yapılmalı gibi şarap meraklılarının tartıştıkları bazı konular var. Ama bunlar işin ayrıntısı.

Ayrıntı olmayan bir şey ise şaraptan anlar anlamaz hemen herkesin körükle gittiği yangında gökyüzüne ulaşan talepten doğan yüksek fiyatı. Şarabı çoğu zaman kadına benzetirler. Korkarım bu fiyatla ‘‘Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca’’ diyen halk şairine hak vermek zorunda kalacağız.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!