OLÄ°MPÄ°YATLAR VE FÄ°LMLER (2) Leni Riefenstahl ve "Olympia"Üçüncü Reich yönetimi, Leni Riefenstahl'dan saf Alman ırkının güzelliÄŸini yüceltecek bir film

Güncelleme Tarihi:

OLİMPİYATLAR VE FİLMLER (2) Leni Riefenstahl ve OlympiaÜçüncü Reich yönetimi, Leni Riefenstahldan saf Alman ırkının güzelliğini yüceltecek bir film
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 04, 2000 00:00

OLÄ°MPÄ°YATLAR VE FÄ°LMLER (2) Leni Riefenstahl ve "Olympia"Üçüncü Reich yönetimi, Leni Riefenstahl'dan saf Alman ırkının güzelliÄŸini yüceltecek bir film yapmasını istediÄŸinde Hitler'in niyetinin kendi ulusunun imajını dünya önünde cilalamak istediÄŸi açıkça belliydi. Riefenstahl'ın en sadık hayranları bile bu kadın yönetmenin 1936 Berlin Oyunları'nın görkemini filme aktarırken Hitler'in politikalarını öven biri gibi davrandığını itiraf etmek zorunda kalmışlardır nitekim. Ama Leni Riefenstahl'ın filminin en önemli özelliklerinden biri Hitler GençliÄŸi'ne deÄŸil dünya gençliÄŸinin kahramanlığına ve güzelliÄŸine adanmış olmasıdır. Filmi izledikçe Nazilerin Ari ırk fikri ile zıt nitelikteki atletlerin yüceltildiÄŸi izlenimine kapılırsınız. Zenci atlet Jesse Owens, Japonya için koÅŸan Koreli maratoncu Kitei Son gibi karakterler, Ari ırkın sarışın, mavi gözlü imajından çok uzak insanlardır. Filmin ilk yarısının sonunda, yani "Milletlerin Bayramı" adlı bölümde, geceye sarkan erkekler sırıkla yüksek atlama yarışmalarına yer verilir. Leni Riefenstahl, kamerasını çıta seviyesine yerleÅŸtirerek, adeta hayretten donakalmışçasına, bütün atletlerin çıta seviyesindeki macerasını filme çeker. Ä°kinci yarının sonlarına doÄŸru yer alan ünlü dalma sahnelerinde, diÄŸer adı ile "GüzelliÄŸin Bayramı"nda, Leni Riefenstahl'ın spiral dönüşlü kurgusu izleyicileri hiç sonu gelmeyen bir serbest düşüşün içine çekip alır. Bu teknikler arasında "Olympia", atletleri bir çeÅŸit sanatçı kimliÄŸi ile perdeye yansıtır. BaÅŸarıları, kiÅŸisel doruklardır. Leni Riefenstahl'ı bir sürü çevik, canlı ve atletik vücut içinde geçen böylesi bir çalışmaya hangi Nazi seçip aldıysa çok iyi bir yapımcı gibi hareket etmiÅŸ diye düşünürüz. Riefenstahl, sporu ergen hayranlığı ile kaynaÅŸtıran bir tarz kullanır "Olympia"da. Atletlerin yarışmalarını onun gözünden izlemek son derece keyif verici bir deneyimdir. Bayrak yarışlarında bir atlet elindeki batonu arkadaşına geçirdiÄŸinde zarif bir atın ön ve arka yarısına benzeyen bir görüntü oluÅŸturururlar. Engel atlayan iki atlet insan synonym'lerini andırır. Bir yelkenli yarışı, bir deniz macerasına dönüşür. Deniz elleri yelkenlere uzanır, ruzgarları yakalamaya çalışır. Ve Riefenstahl bütün bu görüntüleri zaman ve mekanda dondurmayı baÅŸarırr.Riefenstahl'ın bir tutkusu da yüzlerdir. Gülleyi kulağına tutarak sanki bir sırrı öğrenmek ister gibi bir ifadesi vardır ABD'li gülle atıcısının. Nazi Almanya'sının bütün baskısını üzerinde hisseden Owens'ın yüzünde çok güzel bir gülümseme görürüz. KoÅŸucu Son, maraton boyunca duygusuz bir ÅŸekilde koÅŸar ve finiÅŸ çizgisini geçtikten sonra alnındaki teri, elleri otomatik bir silecekmiÅŸ gibi siler yüzünden.Filmde bir çok mini drama yer alır. Pentatlon yarışçıları tabancalarını ateÅŸleyip atlarını mahmuzlarken üzerlerindeki askeri üniformaları ile "Zenda Mahkumları" filminden çıkmış gibidirler. Bir baÅŸka yarı askeri yarışma olan üç günlük at yarışlarında biniciler atlarını baÅŸ döndürücü engellerden atlattıktan sonra hayli tehlikeli, derin bir gölcüğe sokarlar. Filmde ağır çekim tekniÄŸi o kadar çok kullanılır ki maratonun bir kısmını normal hızla izlediÄŸimizde atletlerin ne kadar hızlı hareket ettiklerini görüp hayretlere düşeriz. Filmde bazı çılgın sahneler de yok deÄŸil. Wagner tarzı bir prolog ve Akropolis'teki atletik heykelleri ve çıplak güzelleri betimleyen sahneler, Fin ekibinin saunada çekilmiÅŸ çıplak görüntüleri bu çılgınlıklardan bazılarıdır. Fakat Riefenstahl, sadece Ichikawa'nın denk olabileceÄŸi ya da aÅŸabileceÄŸi bir yeteneÄŸe, süjesine fiziksel bir farkındalık katma yeteneÄŸine sahiptir. Birbiri ardına gelen zirveleri ile "Olympia", sinema tarihindeki en sensual filmlerden biri niteliÄŸini taşımaktadır. "Visions of Eight"Eski TV belgeselcilerinden David Wolper ve yapımcı Stan Margulies, 1972 Münih Olimpiyat Oyunları'nı konu alan bir film yapma düşüncesi taşıyorlardı. Bu filmi çekecek sekiz uluslar arası film ekibini Almanya'ya davet ettiler. Film sekiz kısımdan oluÅŸacak ve her bir ekibe bir kısım verilecekti. Sonuçta ortaya bir antoloji çıkacaktı. Projeye "Visions of Eight" adını verdiler. 80'lerin baÅŸlarında ilk kez video kaset olarak piyasaya çıkan ve hala bazı video kaset kiralayan dükkanlarda bulunabilen film, çekildiÄŸi çağın iyimser sosyal deÄŸiÅŸimlerini ve yaÅŸanan kaygısızlığı ve rahatlığı yansıtması bakımından da bir hayli ilginç bir çalışma. Bu rahatlık ve kaygısızlığın da katkısıyla meydana gelen olayda, Olimpiyat köyünü basan Filistinli gerillaların 11 Ä°srailliyi öldürdüler. Bu olay, "One Day in September" adlı bölümde ele alındı. Film, bu saldırıda hayatlarını yitiren atletlere ithaf edildi. Ama film yapımcılarından sadece bir tanesi, John Schlesinger ("Midnight Cowboy", "Sunday, Bloody Sunday") hayatını kaybeden bu atletlerden söz eder. O ürkütücü "The Longest" adlı bölümünde maratoncuların gözlerini bürüyen karanlığı vurgulayan bir dil kullanır Schlesinger. Filmde kopukluklar yok deÄŸildir. Ama bu yanı filmin ayrılmaz, olmazsa olmaz türden bir niteliktir film için. Filmde ünlü yönetmenler çalıştı. Milos Forman ("The Decathlon"), Ichikawa, ("The Fastest"), Claude LeLouch, ("The Losers") bu ünlü yönetmenlere örnek gösterilebilir. Bazı tanınmamış yönetmenler de filmin çekiminde görev yapmıştır. Rus Yuri Ozerov (The Beginning") ve Alman Michael Pfleghar ("The Women") bu kategoride sayılabilir. Filmin çifte dorukları beklenmedik zamanlarda yükselir. Ä°sveçli aktris ve yönetmen Mail Zetterling'e, kadınlar hakkında yapılacak bölümü çekme teklifi götürülmüş ama o kamerasını haltercilere çevirmeyi tercih etmiÅŸtir. 1988'te yazdığı otobiyografisinde, en az göz önünde olanı perdeye yansıtmak istediÄŸini, halterin "garip" ve Olimpiyat Oyunları'nda bile "gölgeler arasında saklı kalmış" bir spor olduÄŸunu, çalışmasına iki uygun baÅŸlık bulduÄŸunu, bunların "Isolation" ve "Obsession" olduÄŸunu yazdı Zetterling. Yaptığı film, haltercilerin içe ve dışa dönük patlamalarını, esrarengiz disiplinlere mahkumiyetlerini dile getirir; haltersiz antrenmanlarını ya da kaldırmaları gereken ağırlıklara insan düşmanlar gibi bakmalarını betimler. Arthur Penn'in sırıkla yüksek atlama üzerine yaptığı çalışması "The Highest", "Bonnie ve Clyde"ın Penn'inin sadece kültür düşmanlığında bir öncü deÄŸil aynı zamanda aksiyon filmlerinde de bir lider olduÄŸunu hatırlatır bize. Atletleri, flu, izlenimci bir edayla resimler. Atletler sadece çıtaya yükselirken netlik kazanırlar. Daha önce kimse bu sporun detaylarını bu ÅŸekilde ele almamıştı. Atletik bir balet edasıyla sırığı sıkıca yere dayayıp yerçekimine karşı koyarak çıtaya yükselmelerini ilk kez onun kamerasında böyle yakın planda izleriz. Arthur Penn'in görüntü yönetmeni Walter Lassally, yönetmenin bu filmdeki konseptinin filme alınması son derece güç bir konsept olduÄŸunu, çok soft imajlarla çalışmanın getirdiÄŸi bir çok zorluk bulunduÄŸunu bunun için teleskobik lensler ile çalıştıklarını, önce doÄŸru bir hatta koÅŸan birini filme aldıklarını, atletin giderek hızlandığını sonra ansızın yükselmek suretiyle yönünü bir anda deÄŸiÅŸtirdiÄŸini ve bütün bunlar olurken çekim yapmak durumunda kaldıklarını, üstüne üstlük saniyede 96 kare gibi son derece yavaÅŸ bir hızla çalıştıklarını, bu hızda yapılan bir çekimde yapılacak ufak bir operasyonel hatanın perdeye acımasızca yansıyacağını söylüyor.Bütün bu zorlukların üstesinden beceriyle gelen Penn, sekiz film içinde mükemmelliÄŸe ulaÅŸan isim olarak sivriliyor.Michael SRAGOV (Salon'dan Çeviren: Levent GÖKTEM) - 4 Ekim 2000, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!