Öleli 50 yıl oldu ama hálá en büyük savaÅŸ fotoÄŸrafçısı Robert Capa

Güncelleme Tarihi:

Öleli 50 yıl oldu ama hálá en büyük savaş fotoğrafçısı Robert Capa
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 18, 2003 00:00

Ä°spanya İç Savaşı'nda vurulup ‘‘Düşen Asker’’ kadar, savaşın ta kendisini, bu kadar kestirmeden, bu kadar çıplak bir ÅŸekilde yüzünüze vuran ve hafızanızdan hiç silinmeyecek kaç fotoÄŸraf vardır? O fotoÄŸrafı çeken kiÅŸiydi Robert Capa; 20. Yüzyıl'ın ilk yarısının koÅŸullarıyla, ne sıkı bir güvenliÄŸe, ne teknolojiye sahip olarak ve ‘‘FotoÄŸrafınız yeterince iyi deÄŸilse, olaya yeterince yakın deÄŸilsiniz demektir’’ anlayışıyla, yıllarca üç kıtada beÅŸ savaÅŸ ve yaklaşık 50 çatışmanın tam ortasındaydı. Ä°spanya'da, Japonya'nın Çin'i iÅŸgalinde, Ä°kinci Dünya ve ilk Arap-Ä°srail savaşında, Fransızlar ve Vietnamlılar'ın çarpışmalarında, Kuzey Afrika'daki, Nepal'deki vuruÅŸmalarda hep onun objektifi vardı. Yanına bir objektifini, bir de ölümü alarak cepheden cepheye koÅŸturan bir cesur yürek. Nitekim gencecik sevgilisini bir cephede ölümün ellerine teslim etmiÅŸ, kendisi de henüz 40 yaşındayken Vietnam'da, yine bir savaşın ortasında mayına basarak hayatını kaybetmiÅŸti. Ama adı ölümünden çok önce ‘‘dünyanın en büyük savaÅŸ fotoÄŸrafçısı’’ konmuÅŸtu. ‘‘KeÅŸke hep savaÅŸ fotoÄŸrafçısı olsam ve hep iÅŸsiz kalsam’’ diyordu ama bu hayalinin gerçekleÅŸmediÄŸini, belki de hiçbir zaman gerçekleÅŸmeyeceÄŸini göremeden bir savaÅŸa kurban gitti. Geride, savaşı daha çok sivillerin yaÅŸadığı dehÅŸet ve acı üzerinden anlattığı, duyarlı, samimi, sade, zaten süse ihtiyacı olmayan yüzlerce savaÅŸ fotoÄŸrafı bırakarak... Aynı zamanda ünlü fotoÄŸraf ajansı Magnum'un kurucularından olan Robert Capa, 1946 yılında iki ayını da Türkiye'yi görüntüleyerek geçirmiÅŸti. Åžimdi o fotoÄŸrafları, Ä°stanbul Galatasaray'daki Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde sergileniyor. 22 Kasım'a kadar sürecek ‘‘Capa Türkiye'de’’ adlı sergiyi gezerseniz, hem yaklaşık 60 yıl öncenin Ankara'sına, Ä°stanbul'una gideceksiniz, hem de 20. Yüzyıl savaÅŸlarına, çok yakından, hayır ta içinden bir göz atacaksınız. 22 Haziran 1913 tarihinde Macaristan'ın baÅŸkenti BudapeÅŸte'de, Yahudi bir ailenin oÄŸlu olarak doÄŸar Robert Capa. Asıl adı Endre Ernö Friedmann'dır. Ancak sosyalizmi benimsemiÅŸ avangard sanatçılardan oluÅŸan bir gruba üye olduÄŸu için 18 yaşındayken ülkesini terk etmek zorunda kalır. Berlin'de gazetecilik eÄŸitimi alırken, kendisi gibi fotoÄŸrafçı ve göçmen olan sevgilisi Gerda Taro'yla birlikte bir fotoÄŸraf ajansına (Dephot) üye olur. Yerel fotoÄŸraf çalışmaları, ağırlıklı olarak da karanlık oda işçiliÄŸi yapan Capa, ilk uluslararası haber baÅŸarısını, Kopenhag'da bir toplantıda çektiÄŸi Troçki fotoÄŸraflarının Ä°ngiltere'de yayımlanmasıyla kazanır. Hitler'in yükseliÅŸiyle yine yol görününce, Viyana, tekrar BudapeÅŸte, Paris derken, kendini Ä°spanya'da bulur. San Sebastian'da boksör Paolino Uzcudun'un günlük hayatını, Madrid'te Juan de la Cierva'nın helikopterlerini, Sevilla'da Kutsal Hafta kutlamalarını çekerken, Ä°spanya İç Savaşı'nın içine düşer (1936). Gerda'yla ikisi, iki yıl boyunca cephede, deÄŸillerse gerisindedir. Nazım Hikmet'in bu savaşı anlatan muhteÅŸem ÅŸiirindeki gibi, Plaza da Sol'daki küçük dükkanında renkli Ä°spanyol yemiÅŸleri satarken savaÅŸta yaralanmak, ölmek, Madrid kapısını iki çıplak çocuk gibi üşüyen ıslak ayaklarla beklemek zorunda kalan Ä°spanyolları görüntüler. Vu ve daha geniÅŸ kitlelere hitap eden Life dergisinde yayımlanan fotoÄŸraflarından biridir iÅŸte, Cordoba cephesinde 5 Eylül 1936 tarihinde çektiÄŸi Düşen Asker fotoÄŸrafı. Ama sevgilisi Gerda'yı da o topraklarda savaÅŸa kurban veren Capa'nın fotoÄŸrafları, sadece savaşın yıkıcı yönünü göstermez; ÅŸiddetin ortasında Barcelona'da bir parkta oturan sevgililerle yaptığı gibi, insanın her ÅŸeye raÄŸmen hayata dört elle sarılmasını da belgeler.Ä°KÄ° SAVAÅž ARASI HOLLYWOOD1938'de, henüz 25 yaşındadır ve Ä°spanya ve Çin'de süren savaÅŸları fotoÄŸraflarla belgelemiÅŸtir. Aralık ayında Ä°ngiltere'de yayımlanan Picture Post adlı dergi, ona ayırdığı 11 sayfanın baÅŸlığını, ‘‘Dünyanın en büyük savaÅŸ fotoÄŸrafçısı’’ diye atar. Bu ad ona çok yakıştığı için benimsenir. Capa Ä°kinci Dünya Savaşı'nın Kuzey Afrika, Ä°talya, Almanya ve Fransa gibi en çetin cephelerinde de fotoÄŸraf çeker. Yetmez, ilk Arap-Ä°srail savaşını, Fransız Hindçini savaşını belgeler. Yapı Kredi Kültür Merkezi'ndeki ‘‘Capa Türkiye'de’’ sergisinin küratörü ve ‘‘Robert Capa: A Biography’’ adlı kitabın yazarı Richard Whelan, onun gözüpekliÄŸinin, savaşın kurbanlarına duyduÄŸu acıma ve fotoÄŸraflarındaki duygu gücünün, foto-muhabirliÄŸinin günümüzde de geçerli olan ölçülerini belirlediÄŸini, örnek olduÄŸunu söyler. Ama ona göre Capa daha önce hiçbir gazetecinin baÅŸaramadığı biçimde cepheye sokulmuÅŸsa da, en güçlü fotoÄŸraflarını cephe gerisinde, sivillerin, özellikle de kadınların, çocukların, savaşın suçsuz kurbanlarının başına gelenleri belgeleyerek yapmıştır. Onun eseri, 20. Yüzyıl'ın can alıcı 22 yılını benzersiz biçimde belgelemesidir; bir gazetecinin kafası, bir sanatçının gözü ve sevgi dolu bir insanın yüreÄŸiyle kotarılmış bir belge. Ä°kinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doÄŸru Capa ünlü sinema oyuncusu Ingrid Bergman'a aşık olur. 1945'te onunla birlikte Hollywood'a giden Capa'nın fotoÄŸrafçılığı, savaÅŸlarda çektiÄŸi cesur fotoÄŸraflardan ibaret deÄŸildir. Åžehirleri, sıradan insanları, çocukları, giderek karmaşıklaÅŸan hayatın pek çok anını görüntülediÄŸi gibi, Hollywood yıldızlarını, Picasso, Matisse, Hemingway, Bresson, Steinbeck gibi ünlü sanatçı dostlarını da görüntüler. Kendisi de döneminde ilgi çeker elbette; Bergman'la yaÅŸadığı aÅŸk, Alfred Hitchcock'un ‘‘Arka Pencere’’ filmine konu olur. Ondan çok sonra, Steven Spielberg, ‘‘Er Ryan'ı Kurtarmak’’ filminin açılış sahnesini kurgularken onun fotoÄŸraflarından esinlenir.1946 yılının 21 Kasım'ında bir kameramanla birlikte, belgeselini hazırlamak üzere Türkiye'dedir. Ama, pek çok güçlükle karşılaşır. Çünkü son derece bürokratik ve baskıcı bulduÄŸu yönetimden izin alması güçtür, peÅŸlerinde ‘‘her ÅŸeyden korkan bir devlet ajanı’’ vardır ve kameradan çok çekinen bir halkla karşı karşıyadır. Ãœstüne üstlük ÅŸiddetli bir kış mevsimi yaÅŸanmaktadır, art arda altı kar fırtınası atlatırlar. Yine de kameraman Martelliere filmi, kendisi de fotoÄŸraf çekerek iÅŸlerini tamamlarlar. Ä°stanbul'un saray ve camilerinden Ankara'nın çaÄŸdaÅŸ yapılarına, Çanakkale BoÄŸazı'nı koruyan bir garnizondan sınırları denetleyen bir hava üssüne, BoÄŸaziçi'ndeki balıkçılardan köylerdeki tütün üreticilerine, CumhurbaÅŸkanlığı makamındaki Ä°nönü'den Demokrat Parti'nin bir toplantısına kadar Türkiye'yi belgeleyen Capa, Bergman'a buradan şöyle yazar: ‘‘Yeniden bir gazeteci oldum, çok da iyi oldu. Tuhaf otellerde kalıyorum, geceleri okuyorum ve ülkenin sorunlarını kısa sürede kavramaya çabalıyorum. Düşünce üretmek ve kendi başıma kalmak iyi geliyor.’’MAGNUM'U KURUYOR1947 yılının baharında Capa, arkadaÅŸları Henri Cartier-Bresson, David Seymour, George Rodger ve William Vandivert'le birlikte, bir kooperatif temeline oturttukları fotoÄŸraf ajansı Magnum'u kurar. YaÅŸamının bundan sonraki bölümünde zamanının çoÄŸunu Paris ile New York'taki Magnum bürolarında iÅŸleri yürütmeye adar. En büyük hevesi ajansa katılmaya davet ettiÄŸi genç fotoÄŸrafçılarla birlikte çalışmaktır. Her birine iÅŸ bulmak için didinir, onları yüreklendirir, yol gösterir, ödünç para verir. Amerikan vatandaşı olmasına raÄŸmen Paris'te yaÅŸar; öğleden sonraları yarışlarda, geceleri güzel kadınlarla gece kulüplerindedir.Ama onun ‘‘tatlı hayatı’’ öyle uzun boylu deÄŸildir; 1947'de John Steinbeck'le Sovyetler BirliÄŸi'nde bir ay kalır. A Russian Journal (Rusya Güncesi) adlı kitap, Steinbeck'in metinleri, Capa'nın fotoÄŸraflarından oluÅŸur. Ertesi yıl Holiday dergisi için Macaristan ve Polonya'dadır. 1949'da Irving Shaw ile Report on Israel (Ä°srail Raporu) adlı kitabı hazırlar. Birçok belgesel projesinde de yeralır.1954 Mayıs’ında Japonya'dayken, Life dergisi bir fotoÄŸrafçılarının yerine bir aylığına Hindiçini'ne gitmesini ister. Fransız Hindiçini savaşı sona ermek üzeredir. 25 Mayıs günü Kızıl Nehir deltasında savunulamayan iki karargáhı boÅŸaltma göreviyle hareket eden bir Fransız konvoyuyla ilerlerken bir mayına basar. 40 yaşında hayata böyle veda eder. Anısına yapılan bir törende, fotoÄŸrafçı Edward Steichen şöyle diyecektir: ‘‘Hayatı anlamıştı. YoÄŸun yaÅŸadı. Hayata verebileceklerini hiç esirgemeden cömertçe verdi. Gözüpek, yoÄŸun ve az rastlanır tutarlılıkta bir hayat sürdü.’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!