Öcalan PKK’yı değil Kürt halkını temsil etmeli

Güncelleme Tarihi:

Öcalan PKK’yı değil Kürt halkını temsil etmeli
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2012 00:00

AB–Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre kapsamlı ziyaret için Türkiye’de. Cumartesi günü Hatay’da Suriyeli sığınmacılar ve bölge halkıyla görüştü. Dün, öğrenci değişimi programıyla Fransa’dan geldiği Eskişehir’de DHKP-C operasyonunda tutuklanan Sevil Sevimli ve sivil toplumcularla görüşmeler yaptı. Bugün ise KCK davası kapsamında tutuklanan gazetecilerin duruşmasını izlemek için Silivri’ye gidiyor. İzin alabilirse Silivri’de açlık grevindekileri de ziyaret edecek. Flautre’u bütün bu koşturmacanın arasında yakalamayı başardım. Türkiye’nin gündemi üzerinden tempolu bir tur yaptık. Flautre, Hürriyet’e Öcalan ile görüşmek için gayriresmi başvuru yaptığını açıklarken şu mesajları verdi.

Haberin Devamı

TERÖRLE MÜCADELE YASASI HERKESİ AYNI SEPETE ATIYOR

Geçen yıl da Silivri’de Ahmet Şık ve Nedim Şener’i ziyaret etmiştiniz. Hükümet onlar için de KCK davasından tutuklu meslektaşlarımızda olduğu gibi “Gazetecilik yaptıkları için tutuklu değiller” diyordu. Bu argüman sizi tatmin etmiyor sanırım?
(‘Hayır’ anlamına gelecek şekilde kafasını sallıyor) Hâlâ bu argümanı duyuyoruz. Elbette annenizi öldürdüyseniz gazeteci olup olmamanız fark etmez, cezanızı çekersiniz. Ancak biz Türkiye’deki gazetecilerin davasında böyle bir durumdan bahsetmiyoruz. Son derece siyasi davalardan ve ucu Kürt meselesine de dayanan bazı davalardan bahsediyoruz. Zaten Türkiye’deki çoğu konunun ucu dönüp dolaşıp Kürt meselesine dokunuyor. O nedenle de Türk yetkililerin artık bu sorunu kökten çözmek için kararlı adım atması lazım. Aksi takdirde bugünkü şiddet sarmalını kırmak mümkün olmayacak. Terörün tanımı muğlak ve yasanın kapsamı çok çok geniş. Yasa savcılara çok geniş yorumlar yapmak için imkan veriyor. Şiddete bulaşan ve bulaşmayanlar arasındaki ayrım net konabilmeli. Şu anda bu ayrım yapılmadığı için herkes aynı sepete atılıyor.

Haberin Devamı

DOST SIFATIYLA İMRALI’YA GİTMEK İSTİYORUM

Öcalan’ın tecrit koşullarına yönelik talepler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Öcalan davası hâlâ bir mahkemenin önündedir. O nedenle de düzenli olarak avukatlarını görme hakkı vardır. Bu Öcalan’ın hakkıdır. Öcalan’ın temel hakları, mahkemede bir davayı götüren avukatları ile düzenli olarak görüştürülmesini gerektirir. Ama biliyoruz ki bir yıldan fazla zamandır avukatları ile görüştürülmüyor.

Devlet bu bir yılın önemli bir bölümünde Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmeyi kendisinin reddettiğini açıkladı. Bu size inandırıcı geliyor mu?
Bilmiyorum. Gerçekten avukatlarıyla görüşmek istemediğine emin olmak için Öcalan ile görüşmem lazım. 

Kendisiyle görüşmek için resmen bir başvurunuz oldu mu?
Evet. Çok açık ve net bir mesaj gönderdim Türk makamlara. Gayriresmi bir başvuru bu. Öcalan’ı cezaevinde ziyaret etmek istediğimi bildirdim. Henüz bir yanıt alamadım ama bu gayriresmi başvuruyu yenileyeceğim.

Haberin Devamı

Neden gayriresmi bir başvuru bu?

/images/100/0x0/55eae938f018fbb8f89e9221

Gayriresmi çünkü bunun Türkiye açısından ne kadar hassas bir konu olduğunu çok çok iyi biliyorum.

Bunun Avrupa Parlamentosu adına bir başvuru olmadığını anlıyorum. O zaman sadece Fransız vatandaşı bir siyasetçi olarak mı başvurdunuz?
Türkiye’nin bir dostu, demokrasi ve insan hakları destekçisi olarak başvurdum. 

Türk devletinin bu girişiminize bakışı nasıl?
Kolay olmadığını anlıyorum. Bunun sorunun çözümüne bir katkısı olacağına emin olmaları gerekiyor elbette. Bu detayların konuşulması lazım.


ÇÖZÜMDE ÖNCELİK DEMOKRATİK SÜRECE VERİLMELİ

Kürt meselesinin çözümünde Öcalan’a nasıl bir rol öngörüyorsunuz? Öcalan için bir sonraki aşama nedir? Siyaset yapacak noktaya gelir mi sizce?
Öcalan elbette ki kilit bir oyuncu. Geleceğinin nasıl olacağı kendisine bağlı. Siyasi bir anlaşmayı müzakere edip bir uzlaşmayı garanti altına alıp alamayacağı kendisine bağlı. Bunu yapabilirse önemli bir siyasi aktör olur. Siyasi çözüm sürdürülebilir bir uzlaşma demek. Bu yolu tercih edip etmemek onun bileceği iş ama önemli bir sorumluluğu var kesinlikle. Elindeki gücü kullanabilmesi için, müzakere edebilmesi için bir kampı diğerine karşı savunan bir pozisyon almamalı.

Haberin Devamı

Bu söylediğiniz PKK lideri olarak bir pozisyon almayı bırakmasını mı öngörüyor?
Elbette.

O zaman müzakerelerde neyi temsil ediyor olacak, neyin liderliğini üstlenecek?
Kürt meselesinin demokratik ve siyasi boyutunun lideri olmalı. Şiddete başvurmadan çözüm isteyen, demokratik ve kültürel haklarını talep eden sivil kesimlerin temsilcisi olmalı. Kürt vatandaşların haklarını demokratik yollarla almayı öngören bir liderlik pozisyonu almalı. Şiddet kullanılmaması konusunda kararlı olmalı. 

Haklar meselesi tamam da, PKK silahlı bir örgüt. Silahların gömülmesi gibi kritik boyutları kim, nasıl görüşecek?
Öncelik demokratik sürece ve Kürt halkına verilmeli. PKK’nın şiddet yanlısı askeri kanadıyla ilgili boyut siyasi çözümün ikinci aşaması olmalı. Herkesin bilmesi gereken, şiddet devam ederken bir çözümün mümkün olmayacağı. Öcalan’ın bu konuyu netleştirmesi gerekiyor. Önce siyasi prensiplerde anlaşmak gerek, askeri boyutlar siyasi uzlaşmadan sonra halledilebilir.

/images/100/0x0/55eae938f018fbb8f89e9223

Haberin Devamı

Sanıyorum Oslo süreci diye bildiğimiz görüşmelerde iki süreci birbirinden ayırmak yerine daha kapsayıcı bir mantık vardı. Öcalan yerine şu anda silahlara hükmeden kadrolarla görüşüldü.
Gizli servisten olmadığım için o kadarını bilemiyorum. (Kahkaha patlatıyor). Ama benim söylediğim şu; demokrasilerde siyasi çözüme öncelik verilmeli.

AÇLIK GREVİNDEYKEN TALEPLERİ ÇÖZÜLEMEZ

Kürt meselesi bağlamında devletin şu an için öncelikli sorunu açlık grevlerinin sonlandırılması gibi görünüyor. Açlık grevlerine nasıl bakıyorsunuz?
Açlık grevleri aciliyet arz eden çok kritik bir aşamada. 60. gün hayati fonksiyonlar açısından çok kritik bir aşama. Ölüm olmasa bile kalıcı hasarlara neden olabilecek bir aşama. O nedenle de çok hızlı hareket edilmesi gerekiyor. Ama öte yandan bu açlık grevlerinin çelişkili bir yanı da var. Grevdekilerin 3 talebinin hiçbiri grev sırasında çözülebilecek meseleler değil. Mesela ana dilde eğitim talebini ele alalım. Bunun için yeni anayasa gerekiyor ve bir açlık grevi süresinde bunun olamayacağı ortada. Bana garip gelen bu siyasi mücadelenin ön cephesine yeni anayasa talebini koymamaları. Oysa ki bence bugün Türkiye’de yeni anayasa siyasi mücadelenin cephe hattı olmalı. Her siyasi pazarlığın temelinde bu olmalı. Bunun olmaması çok tuhaf. Bu tuhaflığı da tartışmak gerekiyor.

Haberin Devamı

Devlet açlık grevi krizinden nasıl çıkabilir?
Açlık grevindekilere şunu demek isterim; evet ana dilde eğitim talep etme hakkınız var ama bunu yapabilmek için de enerjiye ihtiyacınız var. Bu işler için mücadele edebilmek için önce yaşamsal fonksiyonların yerinde olması lazım. İşte bu nedenle de açlık grevlerine son vermeleri gerekiyor. Ne kadar kararlı olduklarını hepimize, herkese gösterdiler. Taleplerinin ne olduğunu herkes çok iyi anladı. Şimdi artık bu talepleri masaya koyma ve mücadeleyi masada verme zamanı. Ses duyurma kısmını yaptılar. Türk yetkililer de durumun ciddiyetini teslim ederek, siyasi diyaloğun önünü açmalı. Artık insanların hayatı riske atılmamalı. Herkes masaya dönmeli ve siyasi çözüm formülü için birlikte çıkış aramalı.

AB, Türkiye’yi alırsa 21.yüzyıl’ın hikâyesini yazar

Başbakan Erdoğan Euro Bölgesi yerine, Tl bölgesi kurmaktan söz etti. Türkiye ile AB’nin uzun süredir yaşadığı soğukluk malum. Siz hâlâ Türkiye için doğru formülün tam üyelik olduğuna inanıyor musunuz?
Evet kesinlikle inanıyorum. Türkiye Euro Bölgesi’nin üyesi olmak istemiyorsa o ayrı. Euro Bölgesi’ne girmeden de tam üye olunuyor. Eğer AB kendi geleceğini düşünüyorsa Türkiye’nin üyeliği konusundaki çekinceden kurtulmalı. Türkiye de kendi sorunlarını – başta Kürt sorunu- çözmüş bir ülke olarak yola devam etmek için en doğru yolun AB üyesi olduğunu bilmeli. Ben bunun olabileceği konusunda iyimserim. Nasıl AB kurularak 20. Yüzyıl’ın hikâyesini yazdıysa, Türkiye’nin üyeliği de Birliğe katacağı Avrupa-Akdeniz boyutuyla 21. yüzyıl’ın hikâyesini yazabilir. AB olarak
tekrar bir hikâye yazabilmemiz için Türkiye’ye ihtiyacımız var.

Hollande yeni dönem açabilir

Bu yılki ‘İlerleme Raporu’nu yırtıp atan hükümet mensupları gördük. Siz görüşmelerinizde Türk tarafında bu tür bir umursamazlıkla karşılaşıyor musunuz?
Raporu kameraların önünde yırtıp atmak bir şov yapma arzusudur. Bu yıl İlerleme Raporu, Türk basınında 6 kat daha fazla haber ve yorumlara malzeme oldu. Neden? Çünkü gerçekten insanların hayatına dokunan sorunlara odaklandı. Hükümetin bunu önemsizleştirme çabası aslında eleştirilerin doğru olduğunu bilemelerinden kaynaklanıyor. Raporu ‘Bu Avrupa’nın talebi’ diyerek önemsizleştirmeye çalışıyorlar. 

/images/100/0x0/55eae938f018fbb8f89e9225

Ama bir yandan da Türk tarafı haklı olarak siyasi engellemelerden, vetolardan yoruldu. Son 2 yıldır tek müzakere faslı açılamadı bazı üye ülkelerin inadı yüzünden. Bir açılım olacak mı yakında?
Bence ocak ayında başlayacak İrlanda Dönem Başkanlığı sırasında fasıl açabileceğiz. Artık birçok Avrupalı siyasetçi Türkiye’ye yönelik bu düşmanca tutumla hiçbir yere varılamayacağının farkında. 

Fransa Cumhurbaşkanı Hollande da bunlardan biri mi?
Evet. Paris’te birçok insanın bu konuyu Hollande’ın gündemine sokmaya çalıştığını biliyorum. Bence bunu yapabilir. Fransa bu tür bir iyi niyet gösterirse AB içinde geri gelecektir. Türkiye ile yeni dönem için Fransa’nın liderlik yapacağına inanıyorum.

Aralık’ta KPK toplantısı olacak mı olmayacak mı?
Türk tarafı Kıbrıs delegasyonunun olduğu herhangi bir toplantıya katılmak istemiyor. Avrupa Parlamentosu tarafı bu görüş kabul etmedi. Bir AB üyesi ülkenin tanınmaması yaklaşımını kabul etmediğimizi ve mazur görmediğimizi Türk tarafına çok net bildirdik. Bu yılın sonuna kadar bir toplantı yapamayacağımız ortada. Biz her şeye rağmen KPK’nın Kıbrıs meselesi gibi en hassas konularda siyasi diyalog için bir platform olarak kalmasını arzu ediyoruz.


CHP kendi adayının seçileceğini bilse ‘başkanlık’ ister

Türkiye başkanlık sistemini tartışıyor. Bu sistemin uygulandığı Fransa’dan bir siyasetçi olarak ne dersiniz, bize uyar mı?
Biz Fransa’da başkanlık sisteminin parlamenter sistem ve demokrasi üzerindeki olumsuz etkisiyle uğraşmaktan yorulduk. Siyasi partilerin hepsi ülkeyi hangi adam –ki bu çok arada bir kadın oluyor-  yönetecek meselesi üzerine odaklanıyor. Futbol maçı gibi, takım tutar gibi. Bence Türk vatandaşları bu tercihin kendi hayatları üzerindeki etkisi üzerine iyi düşünmeli.

Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarından Başkanlık konusunda hevesli olduğunu anlıyoruz. Size göre Tayyip Erdoğan’ın başkan olduğu bir Türkiye nasıl bir ülke olur?
Bilmiyorum. Bana kalırsa sistem değişirse bir dolu başkan adayı çıkacaktır. Evet, belki Sayın Erdoğan’ın hedefi budur. Ama hedef koymak illa ki kazanmak anlamına gelmez. Şu anda CHP, başkanlık sistemine karşı çünkü Erdoğan’ın seçileceğini düşünüyorlar. Oysa kendi adaylarının seçilebileceğine inansalar başkanlık sistemini de desteklerler. Ama bence hayati nokta yeni bir anayasada bütün ülke vatandaşlarının siyasi ve kültürel haklarının garanti altına alınmasıdır. Türk insanının kendisini ilgilendiren konuları masanın üzerine koyacağına inancım tam.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!