O gece Gölcük’te neler konuştuk

Güncelleme Tarihi:

O gece Gölcük’te neler konuştuk
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 1999 00:00

Haberin Devamı

Gölcük’te Harp Oyunları dolayısıyla planlanmış bir program çerçevesinde bir araya geldik. Ben o sırada Donanma Komutanı olduğum için ev sahipliği yaptım.O gün hepimiz aynı teşhiste birleştik.

Görüşülen şey, bir endişenin müşterek paylaşılmasıydı. O endişe, benim tabirimle irticanın iktidara gelişidir. Türkiye'nin temel yapısının değiştirilme tehlikesidir. Refah Partisi kapatıldı o yüzden. Şevki Yılmaz konuşmalarından mahkum oldu. Demek ki, müşahede edilen şey yanlış değildir. Bütün askerlerin üzerinde birleştiği şey yanlış değildi.

ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın ‘‘darbeyi ben önledim’’ şeklindeki sözlerini nasıl karşıladınız?

- Sonradan böyle bir şey söylemediğini söyledi. Eğer söylemediyse söyleyeceğim bir şey yok, kendisine haksızlık etmek istemem. Ama gerçekten söylemişse, bu sözlerini son derece yersiz bulurum. Mesut Bey'in arada sırada böyle hiç tahmin etmediğim şeyleri söylediğini gördüm; daha önce de krizler yarattı böyle. ‘Darbeyi ben önledim’ demişse, son derece saçma sapan bir şey söylemiş. Darbe hiç bahis konusu olmadı.

28 Şubat kararlarına giden sürecin sizin Donanma Komutanı olduğunuz dönemde, bütün orgeneral ve oramirallerin sizin ev sahipliğinizde Gölcük'te yaptığı bir toplantıda başlatıldığı biliniyor. Gölcük toplantısında alınan karar neydi?

- 28 Şubat'tan önce ben Donanma Komutanı'ydım Gölcük'te. Ocak ayında, 22-24 Ocak olabilir, Harp Oyunları dolayısıyla planlanmış bir program çerçevesinde biraraya geldik. Ama gidip böyle darbe gibi laflar hiçbir zaman olmadı. O görüşmemizde içinde bulunduğumuz şartlar incelendi, fikir alışverişinde bulunuldu. Ve gördük ki hepimiz şunlarda hemfikiriz: Türkiye'de gerçekten irticai bir meyil vardır. Yönetim buna reaksiyon göstermediği gibi, bir grubu bunun öncülüğünü yapmaktadır. Halkta yaygınlaşmaktadır bu, eğitim müesseselerine intikal ettirilmekte, gelecek nesiller ipotek altına alınmakta, tarikatlar yaygınlaşmakta, tarikat başkanları başbakanın yemeğine gelebilmekte, kılık-kıyafet gibi insanı çok dehşete düşüren gelişmeler olmakta. Bunu insan hak ve özgürlükleriyle, temel demokratik düşüncelerle, felsefelerle bağdaştırmak mümkün değil. Görüşülen şey, bir endişenin müşterek paylaşılmasıydı. O endişe, benim tabirimle irticanın iktidara gelişidir. Türkiye'nin temel yapısının değiştirilme tehlikesidir. Refah Partisi kapatıldı o yüzden. Şevki Yılmaz konuşmalarından mahkum oldu. Demek ki, müşahede edilen şey yanlış değildir. Bütün askerlerin üzerinde birleştiği şey yanlış değildi. Bunun üzerinde gönül ister ki, siyasi partilerin başkanları, Sayın Mesut Yılmaz dahil, bu müşahedeyi yapsınlar ve müdahale etsinler, askerlerin adı-sözü geçmesin ki, onlar kendi işleriyle uğraşsınlar. Ben devletin yapısı ve sistemin değiştirilemez ilkelerinin kabul edilip, bütün adımların ona göre atılması gereğini belirtiyorum. Onlarda bu ilkeler geçerli olmadığı için, onlar havaya göre gitmeyi politika yapmak olarak addediyorlar.

Bugünkü komutanların hepsi demokrasiye kalben bağlı

Kesinlikle, Türkiye'de demokrasinin zaruriyetine, Türkiye için en iyi düzen olduğuna en fazla inananlar askerlerdir. TSK'nın çok iyi analiz edilmesi gerekir. Bazı insanların kafalarına taktıklarının tam tersine Silahlı Kuvvetler'in askeri müdahaleleri hep demokrasinin siviller tarafından yozlaştırılmasına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

1960 MÜDAHALESİ SİVİL DİKTATÖRLÜĞE KARŞI YAPILDI

1960 müdahalesine bakalım. O günlerde ezici bir sandalye sayısına sahip olan iktidar, muhalefeti yok etmek için kanunlar çıkartma çabasına girmişti. Şüphesiz arkasından başka şeylerin geleceğine dair emareler vardı. Bu tavırları demokrasiyle bağdaştırmanız mümkün değildi. O şartlar demokrasiyi yeniden canlandırmak, yeniden kurabilmek için mutlaka birilerini harekete geçirmek durumunu doğurdu. 1960 ihtilalinin temelinde askerlerin müdahalesi değil sivillerin demokrasiyi askıya alıp diktatörlüğe doğru yönelme meyilleri vardır.

1980 ÖNCESİ DEMOKRASİ Mİ VARDI?

1980'de yine devlet mekanizması iki kampa bölünmüştü. Öğretmenler ve polis teşkilatı bile sağ ve sol olmak üzere birbirine düşman iki kampa bölünmüştü. Bu şartlar altında bir demokrasinin sağlıklı olduğundan ve istikbalde de daha gelişeceğinden herhalde şüphe etmek gerekir? Sokakta insanlar sırf inançları nedeniyle birbirini öldürüyorlardı. O zaman 1980 öncesi dönemde bir demokrasiden bahsedebilir misiniz. Mümkün değil, demokrasi değildi, o tamamen yozlaşmış olan bir kaostu. Askerler o zaman biz demokrasi kuracağız diye müdahale ettiler.

DEMOKRASİYİ CANLANDIRMAK İÇİN

Teferruatta, uygulamada hatalar olabilir. Askeri yönetimin içinde de olabilir. Ama önemli olan, niyettir, temel amaçtır. Askerlerin Türkiye'deki müdahaleleri, hiçbir zaman demokrasiyi durdurmak için değil, durmak veya bozulmak durumunda olan demokrasiyi yeniden canlandırmak için oluyor.

SİSTEM ÇÖZÜM ÜRETEMEYİNCE

Eğer yürütme organı, yasama organı kendisinden bekleneni veremezse, artık çözüm üretemezse, hukuk uygulanamaz hale gelirse, o zaman bizim temel yapımızı koruyacak bir harekete gerek duyulabilir. Eğer bu hareket iktidarda diktatoryal bir oluşum teşekkül ederse, o zaman demokrasiye askerlerin sabotajı bahis konusu olur. Ama Türkiye'de olmadı ve bugün de öyle düşünceler olduğu kanaatinde değilim.

ORDU DEMOKRASİ İÇİN GÜVENCE

Bugünkü silah arkadaşlarım, çalıştığım arkadaşlar, onların düşüncelerini de biliyorum. Kesinlikle demokrasiye kalben bağlı, Atatürk düşüncesine bağlı, batı kültürü almış, ülkesini seven insanlardır. Keyfi, iktidar peşinde koşan insan değillerdir. Sahip oldukları güçten daha fazlasına ihtiyaç duyan insanlar da değillerdir. O bakımdan Türkiye'de ben şahsen ordunun hiçbir zaman demokrasi için bir tehlike değil, Türkiye'-deki demokratik düzenin daha mükemmele gitmesi için bir güvence olduğu düşüncesindeyim.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!