Mutluysan ödülün önemi yok

Güncelleme Tarihi:

Mutluysan ödülün önemi yok
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 1997 00:00

Haberin Devamı

18. Valencia Film Festivali'nin En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü de ŞENER ŞEN Eşkiya'daki rolüyle aldı

Kendi halinde bir adam Şener Şen. Her filminden en az bir mimiğini yüzünde yakalayabiliyoruz sohbet sırasında. Kameraya o kadar yakın olmasına rağmen fotoğraf makinasının karşısında nasıl dursam diye düşünüyor. Öylesine içten ve belki de çekingen. İşportacılıktan taksi şoförlüğüne kadar birbirinden ilginç ve uzak bir sürü işi denedikten sonra oyunculuğa ‘‘parasız figüran’’ olarak başlayan ama şimdi Oscar'ın yolunu tutmuş bir adam... Şener Şen ya da Eşkıya. Eşkıya'da umduğundan fazlasını bulduğunu içtenlikle söylüyor ve ekliyor: ‘‘Garip bir şey oldu ve hiçbir filmin kuramadığı bir iletişimi yakaldı Eşkıya. Yüreğime dokundu diye bir laf vardır ya işte öyle...’’

Eşkıya Oscar aday adayı oldu. Sizce şansı ne?

- Esas önemli olay bundan sonra başlıyor. Türkiye'den seçilmesi bizim açımızdan önemli ama dünya açısından değil. Oscar komitesi gelen yabancı filmlerden beş aday tespit ediyor. Bu beş aday arasına girebilmek çok önemli. Bugüne kadar hiçbir Türk filmi daha o beş filmin arasına girmedi.

Eşkıya bize yakın bir film o yüzden biz çok sevdik. Ama yurtdışında gösterildiğinde onu anlayacaklar mı?

- Bütün bunlar hepimiz için soru işareti. Yani bu somut bir iş olmadığı için, bu bir sanat olduğu için bilemiyoruz. Ama şu anda Almanya'da oynuyor, orada hemen ilk on arasına girdi. Belki bu biraz ipucu verebilir. Tabii bunda orada yaşayan Türk işçilerin etkisi de çok fazla.

Eşkıya durmuyor

Valencia Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü aldınız, sonra özel bir gösterim için Arjantin'e gidiyor film...

- Arjantin'e yarışma dışı gidiyor. Valencia'ya girdi ve oradan da yine küçümsenecek bir şey değil, bir ödül alarak çıktı.

Siz festivalleri önemsiyor musunuz?

- Festivalleri kimse yadsıyamaz. İtici bir güç, motive ediyor. En azından yaptığınız işin belli çevrelerce onaylanması anlamına geliyor. Tabii ki bundan sonra yapacaklarınıza bir itici güç oluyor.

Festivallerde neler oluyor, neler dönüyor? Mesela Altın Portakal'da Haluk Bilginer'e yapılan sizce de haksızlık mı?

- Bizim başımıza da buna benzer olaylar geldi. Züğürt Ağa bugün önemli filmler arasında. Antalya'da ilk üç arasına giremedi ama zaman yapılanları öyle bir süzgeçten geçirdi ki Züğürt Ağa hala konuşuluyor. Festivallere bel bağlamamak gerekiyor. Jürinin mutlaka bir eğilimi oluyor. Önce siz içinizde bir sınavdan geçmelisiniz. Benim bu filmim iyi mi, ben mutlu muyum? Mutluysanız ödüllerin önemi yok. Ama olursa da itiraz etmem.

Eşkıya gösterimde de gündemde de uzun süre kaldı. İşin sırrı nerede?

- Kendi gücüyle oluyor, biz bir şey yapmıyoruz. Eşkıya durmuyor ve kendi kendine hareketler yapıyor. Bütün bunlar filmin seyirciyle kurduğu iletişimden kaynaklanıyor.

Siz Eşkıya'da umduğunuzu bulabildiniz mi?

- Fazlasını buldum. Biz bütün filmleri bir Eşkıya kadar başarılı olmak için yapıyoruz. Eşkıya bugüne kadar seyirciyle hiçbir filmin kuramayacağı iletişimi kurdu. İlk kez bir kaç defa izlemeye gidenlerin çokluğuna rastladım. Bu nadir olur. Bunun sırrını bütün dünya arıyor, kimse bilmiyor.

Birlikteliğimiz raslantı değil

Daha önceki filmlerinizde de, Muhsin Bey, Züğürt Ağa, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni gibi, hepsinde geçmişin değerlerinden kopamayan, çağa ayak uyduramayan karakterleri canlandırdınız. Bu özel bir tercih mi oldu yoksa bir tesadüf mü?

- Bütün bu saydıklarınız Yavuz Turgul'un filmleri. Yavuz'un duyarlılığından, naifliğinden, kendi dünyasından geliyor. Yazan ve yöneten o olduğu için, gerçi Züğürt Ağa'yı Nesli Çölgeçen yönetti ama senaryo Yavuz Turgul'un.

Peki Yavuz Turgul ile çalışmak özel bir tercih mi?

- Çıktığımız, buluştuğumuz yerler aynı. Hepimiz Arzu Film ekibinde karşılaştık. O benim oyunculuk kapasitemi biliyor, neler yapabileceğimi kestiriyor, ortak bakışlarımız da çok fazla. Bu birliktelik rastlantı değil, uzun yılların süzgecinden elene elene kalan beraberlikler bunlar. Uğur, Yavuz, ben birlikte bir şeyleri üretmek için pek de görülmeyen bir özveriyle biraraya geliyoruz. Sadece bir yıl biz Eşkıya'nın oyunculuk çalışmasını yaptık. Yavuz'dan kaynaklanan ama hepimizin de onayladığı, bizim de özlediğimiz bir çalışma yöntemi var.

Oyunculuk oyunculuktur

Sinemaya geçişiniz biraz geç olmuş. Önce öğretmenlik var.

- Önce çok şey var, çok karışık. Oyunculuğa merhabam lise sıralarında amatör gruplarla oldu. Sonra bıraktım, okulu bitirmeye çalıştım. O arada birbirine benzemeyen çeşitli işler yaptım. İşportacılık, pazarcılık, taksi şoförlüğü, fabrika işçiliği, sonra da öğretmenlik. Malazgirt'de bir köyde ilkokul öğretmenliği yaptım.

Oradaki köy yaşamının sonradan oynadığınız rollere katkısı oldu mu?

- Tabii bakıyorum bütün bunlar sonradan oyunculuk için esas malzemeyi oluşturmuş. Oyuncu elinde olmadan gözlemi diğerlerinden farklı ve kuvvetli olan insandır. Farkında olmadan gördüğümüz her şey bilgisayara yükleniyor. Zamanı gelince pıt çıkarıyorsunuz.

Öğretmenlikten oyunculuğa, tiyatrodan sinemaya, yan rollerden başrollere, komediden drama, sürekli geçişler var yaşamınızda...

- Yaşam sürekli bir değişim içinde, dikkatle takip etmek gerekiyor. Ya da benim yapımdan kaynaklanan bir şey. Tiyatroda da öyle oldu. Önce sadece komik rollerin aranan adamıyken sonra daha değişik kompozisyonlar oynamaya başladım. Yani ben tiyatroda starlığa sinemadan önce kavuştum.

POSTACI BENİ SALLADI

Yine komedi rolleri olsa oynar mısınız?

- Beni rolün cinsi değil, proje ilgilendiriyor. Çok sulu zırtlak bir komedi de oynayabilirim, Eşkıya'dan daha ileri de gidebilirim.

Siz nelere gülüyorsunuz?

- Çelişkiler beni çok güldürüyor. İnsanın sözleriyle davranışları arasındaki çelişkiler. Mesela kapıyı yarı kapalı tutup buyursaydın diyen bir kadın beni güldürüyor. Doğal çelişkiler, durumlar güldürüyor. Birinin kaşını gözünü oynatıp, dilini çıkarması beni ilgilendirmiyor. Olayın kendi içindeki, durumdan kaynaklanan komiklik bana daha ilginç geliyor.

Neler seyrediyorsunuz? Amerikan sinemasını seviyor musunuz?

- Hepsini takip etmeye çalışıyorum. Amerikan sinemasına kötü niyetle yaklaşmıyorum ama bu ne şahane sinema da demiyorum. Çeşitlilik var, her şeyi becerebilen bir sinema. Belli bir hesap kitapla yapılan, maceranın, bilim kurgunun herşeyin hakim olduğu ticari alanda da başarılı bir sinema. Ama hiçbirimizin beceremeyeceği daha duyarlı alanlarda da başarılı.

Son zamanlarda seyredip sarsıldığınız film var mı?

- Postacı çok etkilemişti beni. Geçen sezonun filmi ama hakikaten beni sallamıştı. Postacı benim bayıldığım türden bir sinema.

Yönetmek istediğiniz bir film var mı?

- Önceleri, gözüm daha karayken ben de yönetmeyi isterdim ama gün geçtikçe sinemanın ve yönetmenliğin ne kadar zor bir şey olduğunu daha iyi anlıyorum. Tam tersine, gittikçe sinema benim için kolaylaşmıyor, zorlaşıyor. Belki günün birinde beni çok heyecanlandıran bir proje olursa yaparım, ama yapmayayım daha iyi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!