Mülteci ailenin Arizona rüyası

Güncelleme Tarihi:

Mülteci ailenin Arizona rüyası
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2011 00:00

El Bağdadi Ailesi kendi vatanlarından kaçıp umut yolculuğunda Türkiye’yi ara durak yapan binlerce mültecinin hayalini kurduğu ‘yeni dünya’ya adım atmak için gün sayıyor. Onlar, Irak’ta işgal sonrası egemen olan yeni düzenin kurbanları. Ülkelerinde mezhep üzerinden siyaset yapanların onay vermediği Sünni-Şii çiftin evliliklerini ve hayatlarını Sam Amca kurtaracak. İstanbul’da küf kokulu ufacık bir evde, bavul kapının ardında, biletler cepte, son dakikada bir mani çıkmasın diye dua ederek bekliyorlar. Hikayenin başrol oyuncusu Zina, “Obama kötü niyetli olsa bu kadar Iraklı mülteciye kapılarını açar mıydı?” diye soruyor. Derin bir iç çekip ekliyor: “Şartlar uygun olsa kalırdık Türkiye’de!”

Muhammed El Bağdadi ülkesinde iş bulma umudunu tamamen tükettiği 2000 yılında bir yolunu bulup Türkiye’ye geliyor. O dönemde henüz Irak’tan Türkiye’ye girişler yasak. Kaçak göçek İstanbul’da yaşıyor, tekstilcilere Arapça tercümanlık yapıyor. Türkçe öğreniyor. 2003’te İstanbul’daki Irak Konsolosluğu’na giderek pasaport çıkarttırıp ülkesine dönüyor. Ardından yasal yoldan, vizesini alıp geliyor İstanbul’a. Bir yıl sonra Bağdat’taki erkek kardeşi “Sana helal süt emmiş bir kız bulduk” diye haber gönderince tekrar atlayıp gidiyor. Muhammed’in kaderi ilkokul öğretmeni 25 yaşındaki Zina ile tanıştığında yeniden çiziliyor. Bir süre Bağdat’ta yaşıyorlar. İlk çocukları Mustafa dünyaya geliyor. Artık Saddam yok ama ülkede hala iş de yok. Muhammed, karısını ikna ediyor; Zina’nın okulundan izin alıp beraberce tekrar İstanbul’un yolunu tutuyorlar. İkinci çocukları Ali, Türkiye’de doğuyor.

ZARFTAN ÇIKAN İKİ MERMİ

Hikayenin bu bölümüne kadar ne Muhammed ne de Zina dinden bahsetmiyor. Çünkü ne evlenirken ne de sonrasında Muhammed’in Sünniliği de Zina’nın Şiiliği konu bile olmamış aileler arasında. Oysa Zina’nın burada iş bulamadığı için küçük oğluyla birlikte vatanına geri döndüğü günler tam da siyasetin mezhep çatışmaları üzerinden yeniden tanımlandığı o şiddet dolu dönem. Yıllarca baskıcı Sünni Baas rejimi altında sesleri kısılan Şii gruplar rövanş hevesiyle hanelerin çetelesini tutuyor. Bağdat’ta çocukluğunu geçirdiği evde annesiyle kalan Zina farkında bile olmadığı bu acımasız savaşın kadın hedeflerinden biri olarak seçiliyor. El Sadr grubuna yakın çalışan çetelerden biri fetva veriyor. Zina’ya “Seni öldürüp duvara asacağız” diyen bir küfür dolu bir tehdit mektubu geliyor. Zarfın içinden iki de mermi çıkıyor. Biri sana diğeri Sünni kocana demek istiyorlar...
Muhammed ülkesindeki bu yeni çatışma ortamını 1980 öncesinin Türkiyesi’ne benzetiyor: “Türkiye’de oldu ya sağ-sol çatışması. Aynı öyle ama bizimki daha kötü. Etnik ve dini temelli. Şii Sünni’yi kesiyor, Sünni Şii’yi kesiyor. Para ver kes, para ver poşet koy patlat. Bu hayat da hayat sayılır mı?”
Tehdit hızla şiddete dönüşüyor. Ölümün nefesini ensesinde hissettiği o günleri Zina şöyle anlatıyor: “Bizim üzerimize çarpı attılar. Bakkala gelip olay çıkartmışlar, ağabeyimi dövmüşler. Annem yaşlı kadın, korkusundan evde ne var ne yok rüşvet verdi. Gece gelip kardeşimin oğlunu rehin alıp götürdüler. ‘Ya bize saldıran gelir ya da çocuğu öldürürüz’ diyerek bütün evi taradılar. Kardeşimin oğlunu öldürmemişler ama çuvalla bir yere atmışlar. Öyle bulduk. Sonra bir sabah sıcak diye çatıda uyuyorduk. Ezan vakti çatıya indiler. İtiş kakış beni almaya çalışırlarken annem üzüntüden kalp krizi geçirip öldü oracıkta. Onlar da kaçtı.”

KOLLARI TÜRKİYE’YE DE UZANIR

Annesinin acısı bir yana Zina artık varlığıyla çevresindeki herkesin hayatını riske attığını biliyor. Zaten okul müdürü de çalışmasını istemiyor bir gün okul da basılır korkusuyla. Zina üstüne çarşaf giyip tebdil-i kıyafet önce Kerkük’e kaçıyor sonra da kocasının yanına Türkiye’ye. El Bağdadi Ailesi burada da güvende hissetmiyor kendilerini. Zira kendilerine kan davası ilan eden grubun Türkiye’de uzantıları olduğunu duymuşlar. Tek çareyi ‘mülteci’ statüsü alıp çok daha uzaklara kaçmakta görüyorlar. Eskişehir’de geçen parasız ve ürkek bir yılın ardından iyi haber Amerika’dan gelmiş. Vatanlarından kopmalarına neden olan süreçlerin fitilini ateşleyen ülke onlara kucak açıyor. Zina’nın amcasının yaşadığı Arizona’da her şeye yeniden başlayacaklar. Yeni yılla birlikte yeni bir sayfa açacaklar. Emir Kusturica’nın meşhur filmi ‘Arizona Rüyası’nı hiç duymamışlar. Onların Arizona rüyası ise Mustafa ve Ali’nin yeni savaşlar görmeden büyümesi.

TÜRKİYE’DEN GİDEN 70 BİNİNCİ AİLE

Türkiye, ülkeye giren yasadışı göçmenlere sığınma hakkı verirken coğrafi sınırlama uyguluyor. Yani uluslararası korumayı Avrupa dışından gelenler için sadece geçici olarak sağlıyor. Bu nedenle de Avrupa dışında ülkelerden gelenlerin başvurularının değerlendirilmesinde BMMYK (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) devreye giriyor. Umudun yeni adresi çoğu kez esnek bir mülteci rejimi olan Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ya da Avustralya oluyor. Ama o vizeyi almak hiç kolay değil. Ara durak Türkiye’deki mülteci adaylarının yaşamları hep arafta, hep bekleyerek geçiyor.
Umut yolcularının hikayelerini bizzat dinlemek için Ankara’daki BMMYK ofisinin kapısını çaldık. Sığınmacıların güvenliği ve hakları konusunda son derece titiz davranan BMMYK, buluşacağımız kişilerin kimliklerinin saklı tutulması koşuluyla buluşmaya izin verdi. Onlar BMMYK’nın son 30 yıl içinde Türkiye üzerinden üçüncü bir ülkeye gönderdiği 70 bininci mülteci aile olacak. Neden kaçtıklarını sansürsüz anlattılar ama bir tek isimlerini değiştirdiler. Takma soyadı olarak Arapçada Bağdatlı anlamına gelen ‘El Bağdadi’yi seçtiler. Bağdat... Delice sevdikleri ama belki de bir daha hiç dönmemeyi göze aldıkları memleketleri.

KÖTÜLÜK ABD’DE DEĞİL BİZİM İÇİMİZDE

“Amerika’nın işgali kötüydü ama sonra kötü bir şey yapmadı. Kötülük bizim kendi içimizde oldu. ABD Irak’tan asker çekiyor. Obama’nın siyaseti kötü olsa bu kadar Iraklı mülteciye kapılarını açıp iyi bir yaşam vermek ister miydi? Ben İstanbul’u da, Eskişehir’i de çok sevdim. Kalmak isterdim. Kimse istemez Türkiye’den gitmek?”

IRAK YABANCI HİSSETMEYECEĞİM TEK YER

“Ben bugün memleketime dönsem sıfırdan başlayacağım. Burada zaten sıfıra sıfır elde var sıfır. Borç içinde yaşıyorum. En azından bakacağım Amerika’da ne yapabilirim. Şu ana kadar gidenlerin hepsi memnun. Para biriktirip ev alabilecek duruma gelirsek ilerde o zaman Irak’a dönmeyi düşünebiliriz. Kimse memleketinden uzak kalmak istemez.”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!