Migrene karşı probiyotik bakteri

Güncelleme Tarihi:

Migrene karşı probiyotik bakteri
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2002 17:51

Mailand Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, migrenin probiyotik bakterilerle önlenebileceğini göstermiş.

Bilim adamları kronik baş ağrılarından yakınan hastaların beşte birinde Helicobacter pylori mide bakterisi saptamışlar ve bu bakteriyle mücadele sırasında migren ağrıları da yok olmuş. Helicobacter pylori bakterisi taşıyan 130 hastadan bazıları üç hafta süreyle antibiyotikle, diğer grup ise antibiyotikle birlikte yoğurtta da bulunan ‘lactobacillus’ bakterisiyle tedavi edilmiş. Maria Gismondo, bir ay sonra iki grupta da benzer sonuçlar aldıklarını ancak bir yıl sonra önemli farklılıkların ortaya çıktığını görmüş. Sadece antibiyotikle tedavi edilenlerin %50’si hala migren ağrıları çekerken, ilave olarak probiyotik bakterilerle tedavi edilenlerde ağrı çekenlerin oranı %20’ye düşmüş, yani lactobacillus tedavisi Helicobacter pylori enfeksiyonunda daha etkili olmuş.


Öğle uykusunun yararları

Öğle uykusunun konsantrasyonu yükselttiği ve kişileri daha üretken kıldığı zaten biliniyordu. Harvard Üniversitesi bilim adamlarının ‘Nature Neuroscience’ dergisinde yayımlanan raporlarında, masa başındaki şekerlemenin diğer olumlu bir yönüne daha işaret ediliyor: öğle uykusu beyindeki bilgi birikiminin kalıcı olmasında önemli bir rol oynuyor.

Sara Mednick, birkaç gruba ayırdığı üniversite öğrencileriyle günde dört kez tekrarlanan bir test gerçekleştirmiş. Denekler ekranda kısa bir süre için görünen motifler arasındaki farkları bulmaya çalışırlarken, araştırmacı da deneklerdeki uyarım süresini ölçmüş. Mednick, öğle uykusunun olumlu etkisini bu sefer şekerleme yapan deneklerle ölçmüş. İkinci ve üçüncü testler arasında yarım ila bir saat kadar uyuyan denekler, testlerde gerçekten de daha başarılı olmuşlar. Buna karşın uyumalarına izin verilmeyen denekler her testte git gide daha fazla bocalamaya başlamışlar. İncelemeler ayrıca olumlu etkinin yalnızca uykuyla sağlandığını, uykusuz dinlenmenin yeterli olmadığını göstermiş.

Araştırmacılar öğrenme zorluğundan sadece (genel) yorgunluğun sorumlu tutulamayacağını söylüyor. Testlerin yanıtlanması sırasında, uzmanlaşmış nöronal ağ sistemleri işliyor. Fakat bunlar sınırlı işlem kapasitesine sahip: Mekanizma bilgiye doyduğunda işlem yetisi de düşüyor. Araştırmacılar bu sonuçtan yola çıkarak öğle uykusunun ya da şekerlemenin beyindeki bilgilerin kalıcılığında önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorlar.

Araştırma sonucu ayrıca iş dünyasına yönelik bir çıkarsamaya da izin veriyor. Medrick ve meslektaşları örneğin ‘Burnout’ sendromunun genel yorgunluğa değil uykusuzluğa bağlı olarak, uzmanlaşmış nöronal ağların aşırı yüklenmesiyle ortaya çıkabileceğini öne sürüyorlar. Buna göre masa başında çalışanlara iki şey düşüyor: Ya düzenli olarak şekerleme yapmak ya da değişik işlerle uğraşmak.


Toplu fok ölümlerinin sebebi

Salgın nedeniyle ölen foklar Danimarka sahillerine vurdu. Salgından, 80’li yılların sonunda yayılan virüsün sorumlu olduğu düşünülüyor. Doğayı Koruma Dairesi’nden bir sözcünün bildirdiğine göre, Anholt adasında bulunan 50 kadavradan sonra Laeso adası sahillerinde 22, Skagen limanındaysa 1 fok ölüsü daha bulunmuş. İlk doku analizlerini tamamlayan veterinerler, toplu fok ölümlerinden, 1988 yılında Kuzey Denizi’ndeki fokların neredeyse yarısını öldüren virüsü sorumlu tutuyor. ‘Jyllands-Posten’ gazetesine konuşan veteriner Hans Henrik Dietz, toplu ölümlerin belli bir bölgede sınırlı kalıp kalmayacağını şimdilik kestiremediklerini bildirdi. Almanya ve Hollanda sahillerinde şimdilik bir tehlike görünmüyor. 1988 yılında Kuzey Denizi’nde meydana gelen toplu ölümlerden sonra fok sayısı sürpriz bir biçimde artmıştı.




Kelliğin geni de bulundu

Bilim adamları farenin kalıtımını, bir geni işlemez hale getirerek değiştirdiler. Böylece kalıtıma bağlı olarak tüylerini döken bir fare modeli geliştirdiler ve söz konusu geni çalışmayan farelerin çok zayıf ve az tüy çıkardıkları görüldü. Raporlarını ‘Genes and Development’ dergisinde yayımlayan bilim adamları, farelerin normalden çok daha geç tüylendiklerini bildirdiler. John Hopkins Okulu’ndan Pierrre Coulombe ve ekibi bu deneyle keratin 17 proteinin, androgenetic alopecia hastalığı (erkeklerde görülen kellik) üzerinde ne gibi bir rol oynadığını bulmak istiyordu. Gerçekten de bu genin eksik olduğu hayvanlarda çıkan ilk tüyler çok zayıftı ve saç üreten hücreler çok çabuk ölüyordu. Bununla birlikte fareler sadece geçici bir süre için kel kalıyordu. Bilim adamları kalıtımları değiştirilmiş farelerde üç hafta sonra normale dönen tüyleri şaşkınlıkla izlemişler. Keratin 17 geninin eksikliği, fare kalıtımındaki keratin 16 tarafından kapatılmıştı. Bilim adamları yeni araştırmalarla insanda keratin genlerinin değişimine bağlı ortaya çıkan cilt ve saç hastalıklarını anlamaya çalışacaklar. Keratin genleri tarafından kodlanan ve neredeyse 30’u saç foliküllerinde bulunan destek proteinleri, insanda cilt, saç ve tırnakların, hayvanlarda ise post, tüy ve toynakların güçlendirilmesinden sorumlular.


Sperma mutluluk kaynağı mı?

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, kondom kullanan kadınlar daha sık depresyona giriyor. Spermanın depresyona karşı etkili olduğunu New York Üniversitesi’nden Gordon Gallup ve ekibi 293 üniversite öğrencisinin seks alışkanlığını inceleyerek buldu. Kondom kullandıkları için birleşme sırasında spermayı dışarı atan kadınlar, spermayı içine alan kadınlara oranla daha sık depresyona giriyorlar. Araştırmacıların ‘Archives of Sexual Behavior’ dergisine yaptıkları açıklamada, spermanın depresif semptomların modülasyonunda önemli bir rol oynadığı belirtilmekte. Sperma gerçekten de testosteron veya östrojen gibi çok sayıda hormon içermekte ki bunlar boşalmadan kısa bir süre sonra kasık bölgesinden kan dolaşımına girerek kadının rahatlamasını sağlıyorlar.




Tibet yavaş yükseliyor

Tibet’teki nehir teraslarını ilk kez tarihleyen Avrupalı ve Çinli bilim insanları, terasların 170 000 yıllık bir geçmişi olduğunu hesapladılar. Orta Asya’daki yüzey şekillerinin son buzul devrinin sonlarında biçimlendikleri, dolayısıyla da 20 000 yıllık bir geçmişe sahip oldukları sanılıyordu. Yüzey şekillerinin tarihinin şimdi oldukça eskiye gitmesiyle, Tibet platosunun yükselme hızı da böylece azalmış oldu. Bilim adamları Nature dergisinde araştırmalarını yayımladılar. Tibet platosu, Himalaya ve Asya’daki diğer dağlar, Hindistan ve Avrasya arasında süregelen çarpışmanın sonucu olarak yükselmektedir. Dağları oluşturan süreçlerin açıklanmasını sağlayan önemli parametrelerden biri aktif deformasyonlardaki hareket hızıdır. Bu hız, tektonik hareketler ve yer değiştiren yüzey yapısının yaşına göre saptanır.


Kanamayı durduran pudra

Amerikalı bilim adamlarının geliştirdikleri pudra kısa sürede ağır kanamaları dahi durdurabiliyor. Arlington’daki Amerikan donanmasının askeri araştırma bölümü raporunda, pudranın gelecekte yüz binlerce ağır yaralının yaşamını kurtarabileceği bildirildi. Pudra doğrudan doğruya kanayan yara üzerine serpiliyor ve kanı pıhtılaştırarak kanamayı durduruyor. Üretici firma Z-Medica, bilim adamlarının ordunun talimatı üzerine geliştirdikleri pudra içeriğinin açıklanmayacağını, sadece bildik kozmetik ürünlerinde kullanılan maddeler içerdiğini söylemekle yetindi. Pudra, öncelikle Amerikalı askerler için düşünülmüş olsa da belli bir süre sonra piyasaya da sunulacak. Kanamayı durduran pudra fikri seksenli yıllarda bilim adamı Frank Hursey’den çıkmıştı. Hursey, tıraş sırasında yaralandığında mineral maddelerden oluşan bir tozdan yararlanıyordu.




Güneşsiz bronzlaştıran kremler korumuyor

Cildi güneşsiz ortamda bronzlaştıran kremler, güneş yanığından korumuyor. Yapay bronzlaştırma sürecinde cildin en üst tabakasındaki ölü hücreler renklenmekte. Gerçi bu zararlı bir şey değil ama güneş ışınlarından koruyucu özellik taşımıyor. Doktorların tahminlerine göre cilt kanseri olaylarının %90’ı ancak uygun koruma faktörlü kremlerle önlenebilir. Bu tür ürünlerde UVA ve UVB ışınlarına karşı koruyucu etkisi olan kremler seçilmeli. Ayrıca uzmanlar, yılda en fazla 50 güneş banyosu öneriyor, yani haftada bir kez. İlk kez güneşlenenlerin gölgeyi tercih etmeleri de önemli. En iyi önlem ise saat 11.00 ve 16.00 arası hiç güneşe çıkmamak. Özellikle de ‘Tetracyclin’ türünde antibiyotik kullananlar dikkatli olmalı. Özel Berlin Üniversitesi Cilt Hastalıkları Kliniği başhekimi Christoph Geilen, bu tür ilaç kullanan kişilerin ciltlerinde lekeler oluşabileceğini söylüyor. Hatta diyabet ve kalp-dolaşım hastalıklarında kullanılan ilaçlar bile istenmeyen cilt reaksiyonlarına neden olmakta. Doğum kontrol hapı kullanan ya da hamile kadınlarda oluşan kahverengi lekelerin zararsız olduğunu belirten Geilen, kereviz veya maydanoz gibi bitkilerle temas sonucunda da fototoksik reaksiyonların meydana geleceğini söylüyor.


Dinozorlar sürüler halinde yaşamışlar

Farklı dinozor türlerinin 163 milyon yıl önce bir arada sürü halinde yaşadıkları, fosilleşmiş ayak izleri incelenerek bulundu. Buna göre çok sayıda otçul dinozor bir araya geliyor ya da etçil dinozorlarla birleşerek ava çıkıyordu. ‘Bulduğumuz izler farklı dinozor türlerinin aynı sürüde yaşadıklarını gösteren ilk kanıtlar’ diyor, bulgularını Science dergisinde açıklayan araştırmacı Julia Day (Cambridge Üniversitesi). Aynı kıyı bölgesinde tek yönde devam eden ve 40 farklı dinozor türüne işaret eden ayak izlerinin bazıları 27m uzunluğundaki otçul dinozor türlerine aitmiş.


Böcek ye, sağlıklı yaşa

Düzenli olarak kurt, çekirge ve kelebek yiyenler son derece sağlıklı besleniyor. Nation gazetesindeki bir habere göre, yemek listelerinde çeşitli böceklerin bulunduğu kuzey ve kuzeydoğu Tayland halkı bu sayede diğer Taylandlılara oranla daha fazla protein almış oluyor. Kuzey Taylandlılar, aralarında karınca, arı ve termitin de bulunduğu 190 farklı böcek türü tüketiyorlar.


Kadın ve erkek nasıl yön buluyor?


Erkekler geometrik tariflerle yol bulurken, kadınlar çevredeki tipik özelliklere dikkat ediyorlar. Kanada’daki Saskatchewan Üniversitesi psikologlarından Deborah Saucier ve ekibi 80 üniversite öğrencisinden yabancı oldukları semtteki bir noktayı bulmalarını istemiş. Bulunması istenilen yer ‘100m düz gittikten sonra sola sap’ ya da ‘Geniş yoldan git, fırını görünce sola sap’ gibi geometrik dil içeren ya da çevredeki somut özelliklerle tarif edilmişti. Hedef nokta, geometrik yol tarifi alan erkekler tarafından en kısa sürede bulunmuş. Somut bilgilerle yola çıkan kadınlar da başarılı olmuşlar. Oysa aynı somut bilgilerle yola çıkan erkekler hedefe daha geç ulaşırlarken, en çok bocalayanlar geometrik tarife göre yol bulmaya çalışan kadınlar olmuş. Saucier, araştırma sonucuna göre kadınların yol bulma konusunda daha başarısız olduklarının söylenmeyeceğini, sadece erkeklerin ve kadınların farklı stratejilere göre hareket ettiklerini ve bunların da doğuştan varolduklarını öne sürüyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!