Mezarlık ziyareti mi, gövde gösterisi mi?

Güncelleme Tarihi:

Mezarlık ziyareti mi, gövde gösterisi mi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 08, 1999 00:00

Haberin Devamı

Yarın: 'O zaman seni keserim'

1990'lı yıllarda yöredeki faili meçhuller artınca, PKK, bu cinayetlerden Hizbullah'ı sorumlu tutmaya başlar. 26 Haziran 1992 akşamı asker üniformalı bir grup PKK'lı köye inerek Yolaç Camii'ne gider. Hizbullah'ın Yolaç'taki önderi İmam Hüseyin Çetinkaya ve 16 arkadaşı her akşamki gibi yatsı namazından sonra camide toplanmış, tebliğ çalışması ve silah bakımı yapmaktadırlar. PKK'lılar Hizbullahçılar’dan silahlarını teslim ederek dışarı çıkmalarını isterler.

Askerler tarafından basıldıkları yanılgısına düşen Çetinkaya ve arkadaşları, silahlarını caminin penceresinden atarak dışarı çıkarlar. Hemen elleri iple bağlanır. Karşılarındakilerin asker değil PKK'lı olduğunu ve infaz edileceklerini anlayan Hizbullahçılar’dan ikisi, Samet Fidancı ve Mehmet Nafiz Fidancı karışıklıktan yararlanarak kaçar ve evlerindeki ‘‘keleşlerini’’ alarak PKK'lılara ateş açarlar.

SEMBOLİK MEZAR TAŞLARI

PKK'ların buna yanıtı, caminin hemen solundaki alana götürerek yere yatırdıkları Hizbullahçıları taramak olur. Hüseyin Çetinkaya ile birlikte on Hizbullahçı olay yerinde ölür, beşi yaralanır.

Türk Hizbullahı'nın kilometre taşlarından birisi olan Yolaç Camii baskını bölgedeki tüm Hizbullahçılar arasında süratle yayılır. 27 Haziran 1992'de, Çetinkaya ve arkadaşları Hizbullahça şehit ilan edilerek, civar il ve ilçelerden gelen beş bini aşkın Hizbullahçı'nın katıldığı görkemli bir törenle Yolaç mezarlığına gömülürler. Mezarlığın adı ise Hizbullah şehitliği ya da şehitgáha dönüşür.

Zamanla başka yerlerde öldürülen Hizbullahçılar'ın cenazeleri de Yolaç'a getirilerek defnedilmeye başlanır. Cenazeleri getirilemeyenler için ise sembolik mezarlar yapılarak isimsiz taşlar dikilir. Yolaç, her yıl 27 Haziran'la, Ramazan ve Kurban bayramlarında, Hizbullah ruhunu canlı tutmak amacıyla toplu ziyaretlerin yapıldığı bir tören alanına dönüştürülerek kutsallaştırılır.

MEYDAN OKUMAYA SON

1999'un Ramazan Bayramı'na değin ‘‘Yolaç Şehitlik Ritüeli’’, Mardin, Batman, Siirt, Elazığ, Bingöl, Ağrı, Urfa, Adıyaman'dan gelen ve sayıları giderek artan Hizbullahçılar'ın katılımıyla aksamadan sürer. Bu yıl, Ramazan Bayramı'na gelindiğinde, güvenlik güçleri bir tür tapınmayla birlikte meydan okumaya da dönüşen bu gösteriye son verme kararı alırlar. Ve Diyarbakır Valisi Nafiz Kayalı'nın görüşmemiz sırasında ‘‘İlk uygulama olduğu için biraz rahatsızlık yaşandı’’ dediği olaylar patlar.

Ramazan Bayramı'nda ‘şehitlik’ ziyaretine gelen binlerce Hizbullahçı, Silvan'a akar. Diyarbakır-Silvan yolu araçlardan kilitlenir. Güvenlik güçleri, mezarlık ziyaretinin dini görev sınırları dışına taşırıldığı, bir gösteriye dönüştürüldüğü gerekçesi ile Yolaç'a geçişe izin verilmeyeceğini anons ettiğinde, masum! istek, bir gövde gösterisine dönüşür. Jandarma ve polis yuhalanır.

Bayramın ikinci günü hava kararırken Üçyol mevkii ve Tekel depolarının önünde toplanan dört yüz kişilik iki grup Hizbullahçı, polis ve jandarmaya taşla saldırırlar, güvenlik güçlerinden yaralananlar olur, havaya ateş açılmasına karşın Hizbullahçılar direnişlerini sürdürürler.

ASKERİ BİRLİKLER DAĞITTI

Bunun üzerine Diyarbakır'dan Silvan'a askeri birlikler sevk edilir. Kalabalığı yönlendiren ve yörede ‘‘çığırtkan’’ denilen liderler gözaltına alınır, sonuçta ancak bayramın üçüncü günü Hizbullahçılar sözde şehitliklerini ziyaret edemeden dağılırlar.

Kurban Bayramı'nda küçük bir grupla tekrar gelirler, ancak güvenlik güçlerinin kararlı tutumunu görünce bu kez ısrarcı olmayarak dağılırlar. Diyarbakır Valisi Nafiz Kayalı, kurban bayramının olaysız geçiştirildiğini doğruluyor ve ekliyor, ‘‘Ancak bu olayın seçim propagandaları döneminde değişik siyasal yansımaları oldu. Yolaç mezarlığının değil Silvan'a 60 km. uzaklıktaki Veysel Garani Hazretleri'nin mezarının ziyareti engellendi biçiminde propaganda yapıldı.’’

MALATYA PROVASI

Malatya'daki türban eyleminin provasının aylar önce gerçekleştirildiği Silvan'da, belediyenin bahçesinde sohbet ettiğimiz, aralarında belediye zabıta memurları da bulunan bir grup Silvanlı'ya Hizbullah'ı sorduğumuzda çok ilginç bir yanıt aldık. ‘‘İnanmayın beyim bunlara, bunların hepsi dedikodu...’’ ve ardından bir eleştiri, ‘‘Bunları biliyorsanız on yıl önce niçin gelmediniz buralara.’’

Bütün bunların dedikodu olup olmadığını Fesih Çetinkaya'ya sormak istedik. Çetinkaya, bir bacağının sakat kalması pahasına Yolaç Camii baskınından kurtulmuştu, Silvan'da yaşıyordu. Ve konuşmuyordu.

OPERASYONA GELİYORLAR

Hizbullah'ın, ulaşılması son derece güç olan ikinci şehitliği, Diyarbakır'ın Çınar ilçesine otuz kilometre uzaklıktaki Bulutçeker köyünde. Karacadağ bölgesi olarak anılan ve Hizbullah'ın güçlü bir tabanı olan bu yöreye, yolun bozukluğu nedeniyle ancak arazi aracıyla ulaşmak olası.

Karacadağ yöresi beş yıl öncesine değin PKK'nın taban bulduğu, ancak son dört yıldır kesinlikle giremediği bir bölge. Çınar ilçesinin Bulutçeker yönündeki çıkışında karşılıklı iki işyeri var. Birinde mercimek işleniyor, diğeri uncu. Ne zaman buradan askeri bir konvoy geçse hemen telefonlar çalışmaya başlıyormuş. Jandarma operasyona geliyor diye...

Çınar-Bulutçeker arasındaki yolda Güneydoğu'nun kimyasını tüm çıplaklığı ile yaşıyorsunuz. Yolunuz önce, bir zamanlar ev olduğunu anımsatan yıkık duvarlar, taş ve kerpiç yığınları ile örülü bir tepenin yanından geçiyor. Gürses köyü, boş ya da resmi literatürdeki yeni adı ile terk edilmiş. 5 km. sonra derin bir vadinin hemen yamacına kurulu bir başka köye ulaşılıyor.

PKK'YA MÜZAHİR

1994 Temmuz'unda PKK tarafından pusuya düşürülen bir jandarma birliği çıkan çatışmada burada üç şehit vermiş. Astteğmen Beder Ünal, astsubay Hüseyin Şentürk, er Hilmi Korkmaz. Resmi söylemle, geçmişte ‘‘PKK'ya müzahir’’ Solmaz köyü yakınlarında onbir adet sığınak bulunmuş.

Solmaz'dan sonra ilk durağımız Tilver. Tilverliler ise tavırlarını hep devletten yana koymuşlar. Ve yıllar önce PKK'dan ağır bir darbe almışlar. Köyün ileri geleni Hikmet Kaya'nın babası ve iki kardeşi PKK'lı teröristlerce infaz edilmiş.

Bir süre sonra Hizbullahçılar gelmiş, onlar da Kaya'nın geride kalan iki kardeşini kaçırıp hapsetmişler. Hizbullahçılar'ın, Bulutçeker köyünün yarım saat uzağındaki toprakaltı hücrelerinde onbir ay kalan Kaya kardeşler, ailenin istenilen fidyeyi ödemesi üzerine serbest bırakılmışlar. Bu yıl jandarma tarafından bulunarak kapatılan sığınaklara inen bir görevliden, yüzüne mendil kapatmasına karşın aşağıda yine de iki dakikadan fazla kalamadığını dinledim.

Bir de ilginç metodları var Hizbullahçılar'ın. Sığınakların civarında koşuşup, asker geldi, basıldık diye bağırıyorlarmış. Aşağıda hapsedilenler, kurtarın bizi feryadına başladıklarında çıkarıp ölesiye dövüyorlarmış. Öylesine şartlanıyormuş ki hapsedilenler, gerçekten asker gelse Hizbullahçılar'dır diye nefeslerini bile tutuyorlarmış korkudan.

BULUTÇEKER MEZARLIĞI

Tilver'den sonraki durak Hizbullah'ın ikinci şehitliğinin bulunduğu Bulutçeker. Köyün hemen girişindeki sırtta, etrafında siyah lav taşlarından örülmüş duvarı, beyaz mermer mezar taşlarıyla Hizbullah şehitliğini görüyorsunuz.

İki sıradan oluşan mezarlardaki taşlarda arapça ‘‘La ilahe illallah, Allah-u ekber’’ yazılı. Taşların üzerine yeşil ve kırmızı boyalarla garip figürler işlenmiş. Arapça yazıların altında isim, doğum ve Hizbullah'a göre şahadet tarihleri kazılı. Ölüm tarihleri mezarların tümünde şahadetin kısaltılmışı olan (şt) harfleri ile belirtilmiş.

Yöredeki Pembeören, Halıören, Harabe, Karasungur, Belitaş, Yarımkaç gibi köylerinde Hizbullahçı olarak tanınması ve bölgedeki hassasiyet nedeniyle Bulutçeker'e gelen ilk basın mensuplarının bizler olduğu söyleniyor.

MEZARLARIN İÇİ BOŞ

Belitaş köyünün imamı tutuklu. Yarımkaç'ınki ise firarda. Bulutçekerliler'e geliş nedenimiz ve kimliklerimizle ilgili bir açıklama yapılmıyor. Hoşlanmıyor ve tepki veriyorlarmış çünkü. Faruk Balıkçı, mezarlığı fotoğraflarken, köyün ileri gelenleri ve muhtarı yanımıza geliyorlar. Davranışları uzak ve kuşkucu. Eşlik edenlere kim olduğumuzu soruyorlar. Kısa bir konuşmadan sonra endişeleri yatışmış olmalı ki, ‘‘selamün aleykümlü’’ bir söyleşiye başlıyoruz.

Mezarların kime ait olduğunu soruyorum, ‘‘PKK'ya karşı çarpışırken aşiretimizden şehit düşenlerdir’’ diye yanıtlıyor muhtar. Aşiretlerinin adı Şehinan. Yirmiyi aşkın mezar var, bu kadar çok mu kayıp verdiniz diye üsteliyorum. Civarda şehit düşenleri de buraya getirerek gömdük diyor. Oysa öğrendiğimiz, mezarların tümü sembolik, hepsinin içi boş.

Yolaç'taki boş mezarlar gibi. Burası da Hizbullah için bir tür kutsal yere dönüştürülmüş, bu nedenle Bulutçekerliler ölülerini başka bir yere gömüyorlar artık. Birbirimizi Allah'a emanet ederek köyden ayrılıyoruz.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!