Meclis'te ilk kör milletvekili

Güncelleme Tarihi:

Mecliste ilk kör milletvekili
Oluşturulma Tarihi: Kasım 09, 2002 00:00

O Türkiye'nin ilk kör milletvekili. Ama ilk kelimesini hakeden eylemlerinin bununla sınırlı olmadığından ve ayrıca milyonlarca insandan daha çok gördüğünden emin olabilirsiniz. Saati sorun, hemen söylüyor; gazeteleri internetten okuyor, mail trafiÄŸi de hayli sıkışık. Satranca, bilgisayar programlarının kullanım rehberlerini çözmeye bayılıyor. EÅŸiyle tanışmasını, ‘‘gelip giderken görüyordum, ilgimi çekiyordu’’ diye anlatıyor. Sebati'nin (Karakurt) fotoÄŸraf çekerken ‘‘şöyle gelin, şöyle gelin’’ demesiyle sonradan zarifçe dalga geçiyor, ama o anda bozuntuya vermeyip, söylenen yeri de buluyor, esprisini de patlatıyor. Bir nevi Metin Åžentürk yani. Ama Åžentürk kızmasın, ondan daha fazlası. 11 yaşında göremez olduÄŸunda, kendine çizilen kaderi asla kabul etmemiÅŸ. Radyoda yarım yamalak duyduÄŸu bir kabartma okuma yazma kursunun peÅŸinden ısrarla giderek; önüne sıra sıra dizilmiÅŸ ve görme engelinden çok daha büyük engelleri inatla aÅŸarak BoÄŸaziçi Ä°ÅŸletme'ye uzanmış. Körleri temsil etmeye daha ortaokul yıllarında baÅŸlayan Lokman Ayva, kendi kaderini kabul etmek bir yana, baÅŸkalarının da kaderini deÄŸiÅŸtirmiÅŸ. Eve kapanmanın kader olmadığını en sağır kulakların bile duymasını saÄŸlamış: Beyazay DerneÄŸi, Fiziksel Engelliler Vakfı, Körler Federasyonu yöneticisi, dergi yönetmeni, yazarı, radyo programcısı, Özürlüler Merkezi koordinatörü, tiyatro yazarı, oyuncusu, Ä°ngilizce ve bilgisayar öğretmeni, milletvekili vesaire vesaire olarak... 1 Haziran 1966'da, Konya'nın BaÅŸköy kasabasında yoksul bir evde doÄŸar. Ä°lk anıları Ilgın'da, elma aÄŸaçlarıyla dolu büyük bir bahçesi olan evde baÅŸlar. Elmaların tadı hala damağında. Ama daha belirgin anısı, erkenden baÅŸlayan okuma arzusuyla ilgilidir. DSÄ°'de odacılık yaparak geçinen babası, ısrarlarına dayanamayıp okula götürmüştür onu. Ama alınmadan geri gelir, yaşı o kadar küçüktür yani. Dünyayı da bu çocuk gözleriyle, sadece 11 yaşına kadar görebilir. Sonraki yıllar baÅŸka duyuları ve özel yetenekleri sayesinde çoÄŸu insandan daha çok görecektir, ama en yalın anlamıyla görme yeteneÄŸi, 1977 yılı baharında, hem de bir çocuk bayramında sona erer. YaÄŸmurlu bir gündür. Okuldaki kutlamalara katılmış, akÅŸam AyÅŸecik'le Yedi Cüceler'i seyretmek üzere arkadaÅŸlarıyla kahveye koÅŸmuÅŸtur. Her evde televizyonun olmadığı günler. YaÅŸları nedeniyle kahveye alınmayan çocuklar, pencere arkasından televizyon izlemeye alışık. Ama o gün büyüklerin gönlü elvermez, içeri alınırlar. Keyifle filmi izlerken beyninde harekete geçen menenjit mikrobundan habersizdir.SON GÖRÃœNTÃœ ECEVÄ°T Ertesi güne baÅŸ aÄŸrısı, mide bulantısıyla baÅŸlar, bütün bedeni katılaşınca doktora koÅŸturulur. Kasaba doktoru ‘basit bir üşütme’ der, eve gönderilir. Etraftan bulup buluÅŸturulan taksi parasıyla Konya'ya yetiÅŸtirildiÄŸinde iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸtir. 15 gün sonra çift ve bulanık görmeye, bir hafta sonra hiçbir ÅŸeyi seçememeye baÅŸlar ve karanlık... Son hatırladığı görüntüler, hastanede ilk kez kendine ait olduÄŸu için sevindiÄŸi bir komidin çekmecesi, babasının getirdiÄŸi yeÅŸil kaplı defter ve gazetedeki Bülent Ecevit fotoÄŸrafıdır: Seçim otobüsünde uyuyan Ecevit, rüya görmektedir güya ve konuÅŸma balonunda ‘‘6 Haziran, Ecevit BaÅŸbakan’’ yazmaktadır. O yıl, Ecevit güvenoyu alamadığı için baÅŸbakan olamaz. 11 yaşındaki Lokman ise gözlerine ve dış dünyaya veda eder. Tam beÅŸ yılını dört duvar arasında geçirmek üzere...KABARTMA OKUMA KURSUBaÅŸlangıçta, halsizliÄŸin ve biraz da çocukluÄŸun etkisiyle olsa gerek göremediÄŸini farkedemez. Hatta evde bir gün radyodan saatin 11.00 olduÄŸunu duyunca fırlar, ‘‘okula geç kaldım’’ diye. Fırladığı gibi düştüğünde yüzleÅŸir gerçekle ilk kez. Sonraki yıllar ümitsizlik ağır basar: ‘‘Dün, bugün, yarın arasında hiçbir fark yok. Okula gidecek misin, hayır. Ä°ÅŸe girebilecek misin, hayır. Kız arkadaÅŸ? Aklına bile gelmiyor. Askerlik filan yok. Hayattan bir beklenti sözkonusu deÄŸil. O zaman ben niye yaşıyorum?’’ Bir de canını en çok sıkan, top oynarken eskiden kendisinden çekinen arkadaÅŸlarının artık acıyarak bakmalarıdır. Ama hayatta kolay pes etmeyen insanlar vardır, o onlardandır. Amcasının tavsiyesiyle dinlemeye baÅŸladığı radyonun, hayatını kurtarması için dört beÅŸ yıl bekleyecektir ama olsun...Arkası Yarın'lar, Çocuk Tiyatroları, hayatının tek rengi olmuÅŸken bir gün, ‘‘kabartma okuma yazma kursu’’ diye bir cümle çalınır kulağına. Arayıp taramalar, sorup soruÅŸturmalar sonuç vermeyince -ki devletin kendi durumundaki insanlar için ne kadar duyarsız olduÄŸunu o zaman farketmeye baÅŸlar-, komÅŸusunun oÄŸlu yardımıyla radyoya bir mektup yazar. Cevabı yine radyoda duyar. Birkaç ay sonra Ankara Körler Ortaokulu'nun kursundadır. Ä°lk gün kursun yatılı olmasından ÅŸikayet eden arkadaÅŸlarına hayretle bakar, o evden, kendi deyimiyle F tipi cezaevinden kurtulduÄŸu için çok mutludur. Kursu birincilikle bitirip ortaokula alınır (1982). 9.42 ORTALAMAYLA BÄ°RÄ°NCİÖrgütçülük yeteneÄŸinin ortaya çıkışı da o yıllara rastlar: Öğrencilerin pratik problemlerini bir bir çözmeye baÅŸlayınca körlerin temsilcisi olup, çıkar. 1985'te takdirle mezun olurken, Avrupa Konseyi'nin Gençlik Toplantıları'na katılmak üzere Strasbourg'a gönderilir. Lise yılları ise toplumun özürlülere bakışı -ya da bakamayışı- üzerine örneklerle doludur. Konya Gazi Lisesi'ne, ancak özürlü öğrencilerle ilgili genelgeyi valilik yoluyla hatırlatarak kabul ettirir kendini. Durumuna raÄŸmen dersleri pek çok ‘‘saÄŸlam’’ öğrenciden daha iyidir (Ortalaması, 9.42). Bu yüzden çoÄŸu hocası onunla ders yapmaktan memnundur, ama hepsi deÄŸil. Kimisi tahtaya bir ÅŸeyler çizip ‘‘şunu alacaksınız, ÅŸuraya getireceksiniz ve ÅŸu sonucu bulacaksınız’’ deyip bırakır. Mesela fizik hocası, üç sözlü soruya doÄŸru cevabı alınca, ‘‘20'ÅŸer puandan 6’’ deyip iki de grafik sorusu sorar. ‘‘Göremiyorum’’ deyince, ‘‘Peki o zaman 6’’ deyip bitirir sözlüyü. Genelgenin ‘‘görmeyen öğrenciye görsel soru sorulmaz’’ demesine, arkadaÅŸlarının avucuna çizmesi yöntemiyle pekala yapabilmesine raÄŸmen! ‘‘Aa sen görmüyor musun, kaydını sildir’’ diyenler de vardır. En yüksek notu onların dersinden alır (Biyoloji: 10). Bu tavır, dinlediklerinden tahminde bulunma, giderek tahminlerini yüzde yüz tutturma yeteneÄŸini geliÅŸtirir. Liseyi takdirle bitirir.Ãœniversiteye de kurssuz, ders kitapsız, bir arkadaşıyla hazırlanır. Kendi testlerini kendileri yaparlar, -hatta birinde kendi hazırladıkları 40 sorudan dördünü bilemezler-, ama kazanır. Ä°lk 130'a ve birinci tercihi BoÄŸaziçi Ä°ÅŸletme'ye girer (1988). Hazırlığı, atlaya atlaya ÅŸubatta bitirmecesine. Master'ını da ‘‘onur derecesiyle’’ zevkle bitirdiÄŸi (1996) B.Ãœ.'deki hayatı çok sever. Hatırladığı tek hüzünlü ÅŸey, ‘‘doya doya’’ ders çalışmaya zaman bulamamasıdır. Dernek faaliyetleri almış yürümüştür çünkü. Varolan derneklerindeki iktidar çekiÅŸmeleriyle yol alınamayacağını hissederler, üniversitedeki 16 kör arkadaşıyla. Sadece yüzde 3'ü temel eÄŸitim alabilmiÅŸ, yüzde 95'i iÅŸsiz ve parasız ‘‘hedef kitlesi’’ için Beyazay DerneÄŸi’ni kurarlar. ‘‘Asıl körlük cehalettir’’ sloganıyla. Hiç paraları yoktur ama ‘‘bilimsel temel’’ ve körler arasındaki sivil hareketin niteliÄŸinin yükselmesi gibi kaygıları vardır. Çıkardıkları dergilerin yayın yönetmeni, baÅŸyazarı, derneÄŸin baÅŸkanıdır, çalışmalarını daha sonra Tayyip ErdoÄŸan'ın baÅŸkanlığı sırasında belediyede sürdürür: Türkiye'nin ilk körler için bilgisayar laboratuvarı ve Özürlüler Kampı, üniversiteye hazırlık için kaset-dergiler, Bilgi Bankası, sesli trafik ışıkları vs. onun eseridir.AÄ°LEDEN CHP'LÄ° AMA... Aslında aileden CHP'li olan ama sosyal demokrasiye inancını giderek yitiren Ayva'nın siyasi partilerle iliÅŸkisi körler için hizmet yaratmayla sınırlıdır baÅŸlangıçta. Ä°slamcı bir kimliÄŸi yoktur, ama milletvekili adaylığı için tek teklif Fazilet Partisi'nden geldiÄŸi için kabul etmiÅŸ, kazanamamıştır. ‘‘EÄŸer Özal'ın ANAP'ı olsaydı, onu da kabul ederdim, Özal'ın deÄŸerini o öldükten sonra anladım’’ der. Belediyedeki çalışmaları sırasında projelerini gerçekten anlayan tek kiÅŸinin de Tayyip ErdoÄŸan olduÄŸunu düşünür. AKP'yi kurduÄŸunda Ayva'yı ‘‘gel projelerine burada devam et’’ diye çağıran da odur.O ÅŸimdi AKP sosyal politikalardan sorumlu MYK üyesi ve Ä°stanbul milletvekili olarak, çantasına çoktan yerleÅŸtirdiÄŸi tam 168 projesiyle meclise gitmeye hazır. Ãœstelik projeleri sadece özürlüleri deÄŸil, yaÅŸlıları, kimsesiz çocukları, yoksulları ve sivil toplum kuruluÅŸlarını da kapsıyor. Gerçi kabartma yemin metni konusunda hazırlıklı olmayan Meclis onun talebiyle duruma uyandı ama o böyle ÅŸeylere alışık. ‘‘10 gün önce 'Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yaÄŸan yaÄŸmurda' ÅŸarkısını söylüyorduk. Åžimdi 'Beraber sabahlayacağız biz odalarda, beÅŸ on dakika kestireceÄŸiz masalarda'yı söylüyoruz. Bütün özürlüler camiası bir takımız. Ben pazarlamacıyım. Çantama projeleri koydum, satacağım’’ diyor. Yapabilir mi yapamaz mı, bilmiyorum. Ama yıllar önce BoÄŸaziçi'nde bilgisayar dersi almaya kalktığında hocası telaÅŸla dekana koÅŸmuÅŸ. Dekan, ‘‘Lokman ne diyor?’’ diye sormuÅŸ Lokman'ı tanıyan bir soÄŸukkanlılıkla. O da ‘‘yaparım, diyor’’ cevabı verince şöyle demiÅŸ: ‘‘Öyleyse yapar!’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!