Kurdele Sokak

Güncelleme Tarihi:

Kurdele Sokak
Oluşturulma Tarihi: Kasım 02, 1999 00:00

Haberin Devamı

Ağır Roman, Tarlabaşı'nda, şimdiki adıyla Kurdele Sokak'ta çekilmişti. Roman ve film, mekan ve kişiler hakkında birçok tartışmaya neden oldu. Hakkı Sabancalı, sokağın öyküsünü yazdı.

Kurdele Sokağı'nda ilk tanıştığım insan Ömer Hayyam Köşesi'ndeki Kasap Hasan Akpınar. 1939'da Erzincan'dan gelmiş. ‘‘O zamanlar Türk olarak yorgancı, birkaç da kapıcı vardı. Gerisi Rum'du. Rumlar, Beyoğlu'na giyim kuşamsız, kravatsız çıkmazdı. Cumartesiden hazırlık yapar, pazar günü için ayakkabı boyatırlardı. Temiz, hoş insanlardı’’ diyor Akpınar özlemle. 1950'lerde Yeşilçam'ın vampı Pola Morelli müşterisiymiş: ‘‘Hep biftek alırdı’’ diyor.

Akpınar biraz Rumca biliyor. Sohbetimiz koyulaşırken mırıldandığı eski bir İstanbul şarkısıydı: ‘‘Dimitrulamu yassu / partaola thikaassu’’. Yani bizdeki ‘‘Şekerli misin vay vay / Kaymaklı mısın vay vay’’ın Rumca versiyonu. Ardından: ‘‘Tramva manga ke alani / Trava yato paşa limani’’.

Hasan Bey'in dükkanından çıkıp Kurdele Sokağı'na girince sokağın en popüler simalarından, mahallenin Yılmaz Ağabey'ini anımsıyorum. Üç yıl önce vefat etti. Otuz yıl çalıştığı ve içinde yaşadığı Mihrikısmet Kıraathanesi'nde tanımıştım onu. Ciğer ve böbreklerini birer birer mangala dizerken anlatmıştı: ‘‘Sekiz doktor, üç milletvekili ürettik’’. Ancak adlarını hatırlayamamıştı. Şöyle sürdürmüştü konuşmasını: ‘‘Yüz evin doksanı Hıristiyandı. İlk gelen Türkler yoğurtçu, kapıcı, bakkal ve kömürcüydü.’’

Aile kökeni eski İstanbul'a dayanan ve Hıristiyan bir annenin oğlu olan Yılmaz Ağabey, Kurdele çevresinin son otuz yıllık insanlarını hep yadırgamıştı: ‘‘Donlarını asıyorlar ip üstüne. Bütün kadınların don rengini biliyorum. Eskiden, mendil bile göremezdiniz’’.

Yılmaz Ağabey ile konuşurken, Mösyö Hristo ile tanışmıştım. 80’in üzerindeydi. Yorgun bakışlarıyla bizi dinliyordu. Kendisiyle konuştuğumda o da kopuk kopuk anımsıyordu yerlilerini. Çanakkale harbinde hizmet etmiş ünlü doktor Statis'i anlatmıştı bana. Muazzez Ersoy'u çok iyi tanıyordu. Ersoy'un babası yakın arkadaşıymış. Ünlü şarkıcı her fırsatta yardımcı oluyormuş Hristo Amca'sına. Özetle, Kasımpaşalı Ersoy'un da bir süre Kurdele Sokak'ta oturduğunu öğreniyoruz.

Eski Tarlabaşı ve Kurdele üzerine ünlü Rembetiko ve Grek müziği sanatçısı Buzuki Erol'un anlattıkları da sokağın bir dönemdeki etnik topografik karakteri açısından çarpıcı:

‘‘1940'lı yıllarda, Kurdele'den aşağıya Yenişehir'e doğru kıvrılmadan önce sağ tarafta yer alan apartmanda İstanbul İtalyanlarından Girolomo Lupi otururmuş. Mösyö Girolomo matbaa dizgi ustası. Yetiştirdiği çıraklarla ünlüydü. Bir başka ünlü de İtalya'dan kaçak getirttiği matbaa harfleriydi. Girolomo'nun çok şişman ve o kadar da seksi bir karısı vardı: Madam Antonia. Şişman bir kadın nasıl seksi olur demeyin. Oluyor işte, göğüsler hep ön planda ve dikkat çekici. Bir akşam gezmesinden sonra Kurdele'deki o İtalyan tipi apartmanlarına girmek üzereyken karısına sarkıntılık eden bir kendini bilmezin davranışlarına hiddetlenip, sokağın köşesindeki oduncunun önünde kalp krizi geçirmek suretiyle hayata veda ediyor. Dizgi harfleri kaçakçılığından yapılan takibat dosyaları da Mösyö Girolomo Lupi'yle birlikte rafa kaldırılıyor.’’

Rahmetli Mösyö Girolomo'nun kayınvalidesi Nonna Mafalda da (Nonna İtalyanca büyükanne anlamına geliyor) Buzuki Erol'un çok sevdiği şeker bir ihtiyarcık. Koca memeli kızı Antonia'nın tersine sıska mini minnacık bir hanım. Bir gün Buzuki Erol ziyarete gidiyor ve Nonna Mafalda ona Maskara cinayetini anlatıyor:

’’Kurdele Sokağı'nın Yenişehir'e doğru bitiminde ve Kalyoncu Kulluk'la birleştiği yerde geçen yüzyıl sonunda ortası bostan olan iki dere varmış. Pangaltı'da başlayıp Haliç'e akarlarmış. Şişli'nin, Harbiye'nin lağımları da bu derelere akmaktaymış. İki dereyi birleştiren iki köprüyü yüzyılımızın başında inşa etmişler. Rum papazlar çalıştıkları Beyoğlu'ndaki kiliselere, ikamet ettikleri Tatavla'dan (Kurtuluş) gelirken kestirme yol olarak bu köprüyü kullanırlarmış. Adı Papaz Köprüsü olmuş.

1900'lerin başında, İstanbul'da geleneksel Apokriya Eğlenceleri yapılırmış. Kökeni köleliğe, Roma'ya dayanıyor. Amaç, köleyle efendiyi yılda bir kez eşit kılmak. Maskeli olmalı ki, kimlikler belli olmasın. Semt sakinleri 7'den 70'e kılık değiştiriyor, Rumlar'ın deyişiyle, 'maskara' oluyor. Karnaval, Beyoğlu ve Galata'dan başka Tatavla, Fener, Balat, Bakırköy, Arnavutköy, Yeniköy, Tarabya, Çengelköy gibi Rumların yoğun ikamet ettiği semtlerde düzenleniyor. Ve müsabaka sonucu, her yıl Apokriya'yı en iyi düzenleyen semt birinci ilan ediliyor, ödüllendiriliyor.

İşte o dönemde Kurdele Sokak'ta Nonna Mafalda ile aynı apartmanda oturan bir perdeci Dimitris varmış. Mısır apartmanı yanındaki ünlü Lazaro Franco mağazasının ustası olan ve İstanbul sosyetesine sürekli perde diken biriymiş. Yine bir karnaval döneminde Dimitris, o zamanlar, Dolapdere'yi kasıp kavuran Küçük Piyaleli kabadayı Tulumbacı Köfte Kenan'ın kılığına bürünüp Kurdele Sokağı'nı bir aşağı bir yukarı arşınlamaya başlamış. Dış görünümüyle Köfte Kenan'a burnundan düşercesine benzeyen Dimitris'in, aynı Kenan gibi de basık bir burnu varmış. Zavallı perdeci bir aşağı bir yukarı boy gösterirken, rastlantı sonucu Papaz Köprüsü'nden geçmekte olan Tulumbacı Köfte Kenan'ın hasımlarının saldırısına uğramış. Kırkbeş bıçak darbesinden sonra oracıkta can vermiş...’’

Sokaktan aşağıya inerken sarı boyalı, cumbalı bir Rum konağı dikkat çekiyor. Hristo Haseki'nin evi burası. Daha dikkat çekici olan ikinci kattaki kiracı madam Yorgiya'nın cumbalı pencereden bakarkenki pitoresk görüntüsü. Yorgiya Küçükçiçekçi 25 yıldır burada. Peralı bir aileden geliyor. Ailesini hiç görmemiş. Heybeliada Rum Yetimhanesi'nde büyümüş. İşçilik, hastabakıcılık yapmış. Şimdi 25 milyon emekli maaşıyla torununu büyütüyor. Biz konuşurken kapı çalınıyor. Yorgiya kimin geldiğini farkediyor. ‘‘Cilda geldi. Rum karısı. Eskilerden. Ona sor eski Kurdele'ye, Apukurya'yı’’ diyor.

Kulakları ağır işiten madam Cilda biraz gürültülü içeri giriyor. Bugün de sokaklarda maskeli eğlenceler olsa, diyorum. Yanıtı trajikomik: ‘‘Bugün maskesiz adamdan bile korkuyoruz. Bir de maskelisini düşünün. Bu sokak çok değişti. Eskiden kocam işten geç geleceği zaman kapıyı açık bırakıp uyurdum.’’

Madam Cilda'dan sonra tanıştığımız Zehra Kosova Durmaz 'canlı tarih.' 1930'larda, Nazım Hikmet'le, Tütüncüler Müstakil Sendikası'nı kurmuş. 1946'da resmileşinceye kadar kendileri yönetmişler. Bilahare İşçi Köylü Partisi'nde çalışmış.

Tarlabaşı sokakları uzun yıllar özellikle 70'lere kadar tiyatro ve sinema oyuncularını da barındırırmış. Tepebaşı Şehir Tiyatrosu'nu yönetirken, Muhsin Ertuğrul oyuncuların tiyatroya beş dakika mesafede oturmasını istiyor. Bundan olsa gerek Müfit Kiper Kurdele Sokağı'nda mekan tutmuş. Avni Dilligil'in yıllarca Akkiraz Sokağı'nda oturduğu ahşap ev çoktan yok olmuş. Son 20 - 25 yılda birçok Türk Sanat Muziği solisti ve bazı oryantal dansözlerin aynı çevrede yetişmiş. 1969'da Avrupa Pop müziği tarihinde ilk kez listeleri alt üst eden 'Oh Lady Mary' adlı parça udi Metin Bükey'in daha önce Berkant'a seslendirttiği 'Samanyolu'nun uyarlamasıydı. Bükey'in yılları burada geçmişti. Kavala kökenli Bükey, cebinde eksik etmediği rakı dolu matararasıyla anılarda yaşıyor.

Tarlabaşı Bulvarı’ndan yukarı

Pera'nın göbeğinde yer alan Tarlabaşı, 6-7 Eylül olaylarından önce ve özellikle Cumhuriyet öncesi yıllarda, İtalyan ve Rumların oluşturduğu sakinleriyle İstanbul'un en muteber semtlerindendi.

Tarlabaşı Bulvarı'ndan yukarıdaki Hamalbaşı Caddesi'nin devamı olan Ömer Hayyam Caddesi'ne girildiğinde, sağdaki ilk sokağın adı Kurdele. Bu sokak yüz metre kadar sonra düz devam etmeyip aşağıya doğru kıvrılıyor ve en aşağıda Kalyoncu Kulluğu Caddesi'yle kesiştiği yerde Papaz Köprüsü'nde sona eriyor. Yani Yenişehir'in başladığı yerde.

Ünlülerin Mekanı

Günümüzde gerek TV, gerek gazinolarda faal birçok assoliste eşlik eden keman, kemençe, darbuka ve ud üstadları halen bu çevreye renk katıyor. Dans deyince bir dönemin eşsiz oryantal dansözü Babuş, daha sonraları Tülay Karaca ve Zinnur Karaca hep bu semtin renkli kişilikleri olmuş.

Sözün özü, Ağır Roman'daki görüntüye rağmen korkulmaması gereken, günümüzde tüm görmüş geçirmiş eski Pera sokakları gibi mimari çevresi açısından onarım bekleyen bir 'old town.'

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!