Kraliyet Müzesi’nde bir Türk

Güncelleme Tarihi:

Kraliyet Müzesi’nde bir Türk
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 1998 00:00

Haberin Devamı

Belçika Kraliyet Müzesi, ilk kez bir Türk fotoğraf sanatçısının fotoğraflarını koleksiyonuna aldı. Kamil Fırat bu müzede iki yıl sonra sergi açma hakkını elde eden ilk Türk unvanına sahip. Hazırladığı Kapadokya albümü ayrıca Corner House'ın ‘‘En iyi yayınlar’’ kataloğuna girdi. ‘‘Kapadokya Serisi’’ 15 Kasım 1998 - 3 Ocak 1999 tarihleri arasında Almanya'nın Bochum Müzesi'nde sergilenecek. Kamil Fırat'ın ‘‘Pervanenin Öyküsü’’ adlı 5. fotoğraf albümü aralıkta Türkiye'de yayımlanıyor.

MİMAR SİNAN’DA DERS VERİYOR

Kamil Fırat 1987 yılında çıkan ‘‘Atlar’’ kitabından sonra arka arkaya Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Kapadokya ve Özne-Hilmi Yavuz albümleri yayımladı. Fırat, geçen yıldan bu yana Mimar Sinan Üniversitesi'nde belgesel, görsel iletişim ve karanlık oda teknikleri konusunda dersler veriyor.

GÖRSEL ŞÖLEN

Fırat'a göre bir fotoğrafçının evrenselliği yakalayabilmesi için, kendi toplumsal yapısına bir Batılı gibi bakmaması gerekiyor. Fırat, Kırkpınar güreşlerini, ‘‘Kendi içerisinde sürekliliği olan bir görsel şölen’’ olarak tanımlıyor. Ve kıran kırana geçen bir güreş karşılaşması bile Fırat'ın objektifinden bakıldığında bir bale yapıtını andırıyor.

TABLO GİBİ

Fırat'ın fotoğraflarına bakan biri Rembrandt tablosuyla karşı karşıya olduğunu sanabilir. Belgesel fotoğrafın yanısıra sıradanmış gibi gözüken konulara el attığında olağanüstü görüntüler ortaya çıkıyor. Filtre kullanmadan tek kıllı bir fırçanın yardımıyla 35 milimetrelik bir film karesinin yüzeyi, bir tuval gibi işleniyor.

Fotoğrafçı kalarak ölecek7

Kamil Fırat...

Önce katıldığı yarışmalarla adı duyuldu. Sonra albümleri yayımlandı. Diğer fotoğrafçılar, ‘‘deklanşöre basılırken hangi parmak kullanılmalı’’ gibi ‘‘köklü’’ tartışmalara girerken o hep sustu. Ama Belçika Kraliyet Akademisi'ne fotoğraflarının sergilemesi için davet edildi. Sergilenen fotoğraflarından üçü Kraliyet Müzesi'nin koleksiyonuna girdi. Aynı dönemlerde ‘‘Objektiften Kuş Çıkar mı?’’ tartışmaları sürerken o yine sustu. Bu defa Almanya'nın ünlü müzelerinden biri olan Bochum'dan davet geldi.

15 Kasım'da başlayacak sergisi, 1999'un ilk haftasına kadar devam edecek.

İYİ bir fotoğrafın üretilmesi için laftan ziyade yoğun bir çalışma temposunun gerektiğine inanan Kamil Fırat'ın araştırmacılığı ve disiplini daha küçük yaşlarda kendini gösterdi. İlkokula başladığında dikkatleri çekti. Kartondan kestiği Hacivat ve Karagöz'le yaşıtlarına kukla gösterileri yaptı. Beşinci sınıfa geçtiğinde ise eline geçen iki mercekle sinema makinesi yaptı. Sinema çöplüklerinden bulduğu film parçalarını birbirlerine ekleyerek mahalleliye bedava sinema keyfi yaşattı. Yıllar birbirini kovaladı ve Kamil Fırat, Mimar Sinan Ünüversitesi Fotoğraf Bölümü'nde öğrenciyken arkadaşlarıyla birlikte Grup 9'u kurdu. Amaç, düşünmek ve üretmekti.

Bu satırları yazan kişi de aynı yoldan geçmiştir fakat işin makara ve kukara bölümüyle daha fazla ilgili olduğu için başarının esamesi yanından geçmemiştir. Bugün başarısızlığının hesabını yaparken Kamil Fırat'ın yaptığı herşeyin tersini yaptığını da farketmiştir.

Tekrar konuya dönelim. Kamil Fırat ve arkadaşları Gurup 9'daki faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da yarışmalara katılarak ödülleri silip süpürür. Kamil Fırat o günleri şöyle değerlendiriyor. ‘‘Bizim öğrencilik yıllarımızda ödüllerin bir önemi vardı. Şimdi önüne gelen yarışma düzenlediği için yeterince kamuoyu oluşmuyor. O yüzden alınan ödüllerin de bir ehemmiyeti kalmıyor. Biz, Gurup 9'u oluştururken fotoğrafın düşünsel boyuta taşınmasını savunuyorduk. Fotoğrafı, yalnızca dolaşarak çekmenin dışında, bir duygunun ve düşüncenin ifadesi olarak kabul ediyorduk. Avantajlı olduğumuz bazı şeyler de vardı. İnsanların etkinliklere katıldığı ve izlediği günlerdi. O yüzden çok rahat adımızı duyurabildik.’’

Peki bu kadar öğrencinin arasından Kamil Fırat nasıl sıyrıldı?

‘‘Fotoğrafı hiçbir zaman meta olarak görmedim’’ diyor. Çalışmalarını finanse edebilmek için endüstri tasarımından belgesel film çekimine kadar geniş bir yelpazede üretim yapıyor. Bu arada kazanılan paranın büyük bir bölümü fotoğrafa harcanıyor. TRT'de yayınlanan dokuz bölümlük ‘‘Işığın Peşinde Anadolu’’ adlı belgeseli bu konudaki başarısının da en büyük kanıtı. Belgeseldeki konu yine fotoğraftır. Fırat'a göre son dönemde ortaya çıkan ‘‘traveller fotoğraf’’, konunun yalnızca bir bölümüyken şimdi bütüne yayılmaya başladı.

FOTOĞRAFÇI KİM?

Kamil Fırat, Kraliyet Müzesi'nin koleksiyonuna girerek çıtayı bir hayli yükseltince Türkiye'de fotoğraf adına yutturulmaya çalışılan şeylerin de takkesi düşüyor. Aile albümlerinin dışına çıkmaması gereken görüntü kayıtlarının fotoğraf adı altında piyasaya sürülmesi de bu saatten sonra oldukça güç. Kamil Fırat'ın bu başarısından sonra benim gibi üç kağıtçıların da piyasada kalması oldukça güçleşecek gibi görünüyor. Bu saatten sonra sormazlar mı ‘‘Bak Kamil Fırat da fotoğrafçı, sen de fotoğrafçısın’’ diye. Kendi kendime başarılıyım derim ama bu defada sormazlar mı ‘‘Göster bakalım ne çektin diye.’’ Hadi onu da gösterdim. Demezler mi ‘‘Anlat bakalım nedir o çektiğin şeyler?’’

Kamil Fırat, belge fotoğrafının babalarından Marc Ribout'u örnek gösteriyor. Bu arada gezi fotoğrafının etiğinden bahsedince tüylerim diken diken oluyor. Ribout, ‘‘Ancor’’ albümünün fotoğraflarını 1968 yılında çekmeye başlamış. Kitap 1992 yılında tamamlanmış.

Neyse ki piyasa uyanana kadar ben yine turistik noktalardan çektiğim görüntüleri fotoğraf olarak sunabilirim. Ganj Nehri'nde yıkanan Hindular'ı görmemiş olan birkaç kişi kalmıştır mutlaka. En azından rastlantı sonucu yakalanan bir cenaze töreni veya festivali Türkiye'de hala yutturacağıma dair inançlarımı koruyorum.

Kamil Fırat yayımlanan, foto röportajlarda

ülkelerin gerçek kültürlerinden ve

toplumların davranış biçimlerinden eser okunmadığını dile getiriyor. İş böyle olunca da fotoğraf evrensel

olma özelliğini kaybediyor. Haliyle fotoğrafı ‘‘üst diller’’

bağlamında ele alan

Batılıların gözünde de bu tür görüntülerin değeri olmuyor.

Fırat'ın fotoğraf yasası

Kaliteyi yakalamak için önce kalitesizliğe doymak lazım. Gerçekten uğraşılarak üretilmiş şeyler günün birinde mutlaka hakkettiği yeri alıyor. İşten anlayan biri aniden ortaya çıkarak yapılanları değerlendiriyor.

Aynen öğle derim. Her bir fotoğraf dünyayı oluşturan puzzle'lardan biridir. Fotoğraf aynı zamanda tek bir puzzle'la tüm dünyayı ifade edebilir. Bu şans başka hiçbir disiplinde yok. Fotoğrafı bir eylem olarak kabul etmek hakikaten boş. Ama dünyayı algılama ve açıklama bağlamında ele alınıyorsa o zaman çok ciddi bir iş. Yoksa teknoloji her şeyi hazırlamış. basıyorsun deklanşöre görüntü oluşuyor. Söyleyecek bir lafın varsa zaten tekniği buluyorsun. Herkes fotoğrafta birilerini hedef olarak alır. Şimdiye kadar böyle bir hedefim hiç olmadı. Çok ünlü bir laf vardır: ‘‘Herkesin semasında bir yıldız olmaktansa kendi semamda yıldız olurum.’’

Öğreneceğim daha o kadar şey var ki. Fotoğraf serüvenimde her sabah kalktığımda bir taşı alır zirveye çıkarırım ama o taş aşağı düşer. Hergün tekrardır bu. Bu iş bitmiştir diye bir şey yok.

Fotoğraf belli bir disiplin içinde olursa üretilebilir. Atlar, Dökümcüler ve Kuşlar serilerini hazırlayabilmek için her birine en az beş yılımı verdim. Kapadokya'yı 15 yıldan beri çekiyorum. En son iki hafta önce döndüm. Belli bir konsept belirledikten sonra disiplin içerisinde üretiyorum. Ansel Adams'ın çok önemli bir sözü var. ‘‘Seçkinlik için kestirme yol yoktur.’’ İyi fotoğraf yapmak istiyorsan koşarken yapmayacaksın. Özellikle siyah beyazın da Türkiye'de yapılacağı iddiasındayım. Ve inatla çalışıyorum. Kendi yöntemimi geliştirdim. Fotoğrafın belge özelliği dünyanın tek merkezden yönetilmesine karşın eldeki en önemli silah. Herşeyin sanal ortama taşındığı günümüz dünyasında eldeki belgeyle sanal ortamla gerçek yer değiştirebilir. Fotoğraf, ileride üst diller bağlamında ele alınacak. Fotoğraf uzmanları tarafından bilinen bir noktaya gidecek. Yaşam ne kadar kurgulanırsa kurgulansın gerçek olmayan şey mutlaka kendini gösterir.

Şu anda Türkiye'de güzel fotoğraflar üretiliyor ama yalnızca çok güzel. Fotoğrafın retoriği yok. Hiçbirşey söylemiyor. Buradaki insanların yaşama biçimleri nedir sorusunun karşılığı fazla fotoğraf yok. Basit bir yarışmada ödül alan birinin adı fotoğraf tarihine geçerken Hakkari'nin kenar mahallesinde uzun yıllara dayanan bir arşive sahip olan bir fotoğrafçıdan söz edilmez. Bizdeki fotoğrafçılık oryantalisttir. Bizdeki fotoğrafçı doğuya gittiği zaman konuya bir Batılı gibi yaklaşır. Harran'a gittiği zaman kubbelerle uğraşırken insanı da onun yanına figür olarak kullanır. Cumhuriyeti yaşatabilmek için bile kurulduğu günden bu güne belge gelmesi lazım. Biz daha çok şifai olarak belge taşımaya çalışıyoruz. O yüzden herşey havada kalıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!