Kıbrıs'ta kimse 1974 öncesine dönmek istemiyor

Güncelleme Tarihi:

Kıbrısta kimse 1974 öncesine dönmek istemiyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 1999 00:00

Haberin Devamı

Yunan sağının yükselen yıldızı, Türk-Yunan dostluğunu sürekli kılmamız gerektiğini söylüyor

Son yıllarda Yunan siyaset dünyasında ‘‘Dimitris Avramopulos’’ fırtınası esiyor.

Atina’nın 46 yaşındaki genç, dinamik, sempatik ve yakışıklı Belediye Başkanı, bütün kamuoyu yoklamalarını altüst ediyor. 4 yıldır yapılan yoklamalarda, Avramopulos‘un popülaritesini yakalayabilen hiçbir siyasetçi yok. Her yüz kişiden 58’i Dışişleri koridorlarından siyaset kulvarına atlayan genç diplomatı beğendiğini söylüyor. Avramopulos o kadar popüler ki, Mart‘ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi için bile akla ilk önce onun ismi geliyor.

İKİNCİ KEZ SEÇİLDİ

Kadın hayranları, Avramopulos‘u, ‘‘ideal’’ bir Yunan erkeği olarak görüyorlar. Erkeklerse sadece yakışıklılığına değil, siyasetteki gücüne ve becerisine de hayranlar.

Avramopulos ise popülaritesinin sırrını sadece ‘‘kendisi gibi olup kendisi gibi davranmasına’’ bağlıyor, ‘‘Eğer açık ve samimi olmazsanız ve sadece suni bir imaj yaratmaya çalışırsanız o imaj bir gün çöker. Medya bana sadece halkla doğrudan bağlantı kurma imkanını sağladı’’ diyor.

Bazıları ise genç belediye başkanını, Atina'nın korkunç trafiğiyle ya da hava kirliliğiyle boğuşmak yerine havuzlar ve yürüyüş alanları yapıp ‘‘gözboyamakla’’ suçluyorlar.

Ama kim ne derse desin, herkes, geçen yıl da rakiplerini ezip geçerek ikinci kez Belediye Başkanlığına seçilen Avramopulos'a ‘‘2004‘ün Yunan Başbakanı’’ olarak bakıyor.

SAĞIN LİDERLİĞİNE OYNUYOR

Gerçekten de sağın en güçlü partisi olan Yeni Demokrasi'li Avramapulos‘un ‘‘zirve’’ koşusunda önünde fazla bir engel olduğu söylenemez. Sağın güçlü liderleri Konstantin Karamanlis ve Konstantin Mitsotakis'ten sonra YDP'nin başına geçen 40 yaşındaki genç Kostas Karamanlis, kitleleri peşinde sürükleyebilecek yeni politikalar üretemiyor.

Yunanistan, muhtemelen Mart 2000'de erken seçime gidiyor ve ünlü devlet adamı Karamanlis'in genç yeğeninin, Simitis‘i Başbakanlık koltuğundan etmesi çok zayıf bir ihtimal. Seçimleri kaybettikten sonra Karamanlis'in koltuğunu koruması çok zor. Bu nedenle, herkes, Avramopulos'u önümüzdeki 1-2 yıl içinde sağın liderlik koltuğuna ve 2004'de de Başbakanlığa aday olarak görüyor.

Yunan siyaset dünyasının yeni yıldızı Avramopulos'la Yunan siyaset dünyasında ve kamuoyunda esen değişim rüzgarlarından, Türk-Yunan dostluğuna AB'den Kıbrıs sorununa kadar bir ufuk turu yaptık...

Papandreu'nun ölümü ve Simitis'in iktidara gelişiyle Yunan siyaset dünyasında başlayan değişimi nasıl görüyorsunuz?

Aslında değişim hem Konstantin Karamanlis‘in siyasetten çekilmesi hem de Andreas Papandreu‘nun ölümü'yle başladı. 1974'de Yunanistan'ın demokrasiye dönüşüyle başlayan siyasi dönem de böylece kapanmış oldu. YDP ile PASOK, kurucuları olan Karamanlis ve Papandreu'nun kişisel damgasını da taşıyordu. Onların ölümüyle birlikte partilerde boşluk doğdu. Ben artık Yunan siyasi partilerinin kişisel parti kimliği yerine kurumlaşması gerektigine inanıyorum. Son 24 yıldır işleyen bir demokratik sistem kurduk. Demokratik sisteme uygun kurumları da oluşturmak zorundayız. Bu Yunan kamuoyunun da beklentisidir.

MERKEZE KAYAN PASOK

Sol Pasok'ta önemli değişimler yaşanıyor. Hatta Simitis'i sosyalist çizgiden çıkmakla suçlayanlar var. Sizce Simitis sosyalist Pasok'u merkeze mi çekti?

Evet, Pasok siyasi yelpazede daha merkeze kaydı. Ama bu bütün dünyada demokrasinin genel trendinden kaynaklanıyor. Bakın ABD'de de demokratlar daha liberal bir politika izliyorlar. İngiltere İşçi Partisi'ndeki, Almanya'daki sosyal demokratlarda da aynı durum sözkonusu. Bence bu tarihi bir değişim. Kaçınılmaz olarak Yunan siyasetinin de geleceği bu yönde olacak.

FANATİK MİLLİYETÇİLERİN SONU

Son seçimlerde aşırı milliyetçi kampanya yürüten Samaras gibi politikacılar siyasetten silindi. Artık aşırı milliyetçi söylemlerle oy toplama dönemi kapanıyor mu? Ne dersiniz?

Bence vatansever Yunanlı'yla fanatik milliyetçiyi ayırmamız gerekiyor. Geçmişte Yunanistan'da popülist bir milliyetçilik anlayışı yaşadığımız doğrudur. Ama bu artık değişiyor. Bu anlayış ve yaklaşım siliniyor. Artık Yunanlılar vatanverperlik duygularını korumalarına rağmen kendilerini daha fazla dünya vatandaşı olarak görüyorlar. Yunanlılar'ın yüzde 98'i Avrupa kimliğini ve geleceğini destekliyor.

Türkiye'ye ve Türklere bakışta da aynı değişim var mı?

Bence var. Türkiye‘deki depremden sonra Atina halkına yaptığım yardım çağrısına gelen tepkiler son derece duygusaldı. Geçmişten kalan acılar ve burukluklar olmasına ve sorunların devam etmesine rağmen yine de Yunan halkının yaklaşımı fanatik milliyetçilik çizgisinden uzaktı ve halk Türklerle dayanışmasını gösterirken son derece samimiydi.

YUNANLI NE İSTİYOR?

Yunan halkı Türkiye‘ye yönelik nasıl bir politika izlenmesini istiyor sizce ?

Birkaç yıldır birçok şey değişti. Yunan halkı öncelikle siyasetçilerin sorumlu davranmasını istiyor. Demokrasiyi ve Yunanistan'ın bağımsızlığını korumalarını bekliyor. Ve daha iyi bir yaşam standartı talep ediyor. Türk-Yunan ilişkilerinde ise, Yunanistan‘ın tutumunda ve politikamızda bir süreklilik istiyor. Aynı zamanda sorunların çözüm yolunu açabilecek pozitif yaklaşımlar göstermemizi bekliyor.

Yani Yunan kamuoyu ‘‘Türkiye‘yle diyaloğun sürdürülmesinden yana’’ diyorsunuz...

Temaslara ve diyaloğa karşı değil. Fakat aynı zamanda Türkiye‘de neler olup bittiğini de çok yakından izliyor. Bir araya gelip konuşmak ve birbirimizi anlamaya çalışmak başka birşey ama sistemler kendi mantıkları içinde var oluyorlar. Tabii ki, sistemlerin milliyetçi bir mantığı da var. Yaşadığımız deprem felaketi milli sistemlerin içinde de sürpriz yarattı. Bu nedenle sistemler gelişmeler karsısında süratle hareket edemedi. Bir ay sonra gazetelerde Türk hükümetinin bir grup belediye başkanının Yunanistan‘ı ziyaret etmesine izin vermediğini okuduk. Başlangıçta öyle bir karar alınmamıştı. Bunun nedeni belki de bu dostluk atmosferinin kontrollerinin dışına çıkacağını düşündüler ve bu nedenle izin vermediler.

Yani bu diyaloğun kendi halinde gelişmesi gerektiğini düşünüyorsunuz...

Ben diyalogtan yanayım. 1995‘den beri İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarını davet ediyorum. Ancak dört yıl sonra ikna edebildim. Artık ortamın çok daha olumlu ve samimi olduğuna inaniyorum. Atina ile İstanbul arasında bir işbirliği anlaşması protokolü imzalamayı öneriyorum. Böylece yeni bir dönem açmış olacağız. Yeni çağa barış içinde girmeliyiz.

ANAHTAR KIBRIS

Ama bazı siyasetçiler bu ortama alışabilmis gibi görünmüyor....

Evet, ama biz bu diyalogu sürdürmeliyiz. Gerekli ve önemli olduğuna inanmalıyız. Siyasetçiler açılan yolda yürümelidir. Bakın size samimiyetle söylemek istiyorum. Türk-Yunan ilişkilerinde anahtar Türkiye'nin elindedir.

Neden?

Çünkü Kıbrıs'ta meydana gelecek olumlu bir gelişme, Türk-Yunan ilişkilerinde büyük etki yapacak. Kimse Kıbrıs'taki durumun milli sistemlerimizin tamamen dışında olduğuna inanmıyor. Türkiye'nin bir adım atabileceğini düşünüyorum. Eğer bir iyiniyet varsa bu gösterilemelidir. Anahtar Kıbrıs'tır. Kıbrıslı Türk ve Rumların geçmişte yaşadıkları trajik olaylara rağmen, yeniden birlikte yaşayabileceklerini kanıtlamalarına izin vermeliyiz. Biz Avrupa'da artık sınırları kaldırmaya çalışıyoruz. Bir gün Avrupa'da sınırlar olmayacak. Birçok kez Kıbrıs‘a bulundum...

Kuzey'e de gittiniz mi?

Hayır, Kuzey'e gitmedim ama, ‘‘işgal’’ altındaki Kıbrıs‘ın belediye başkanlarıyla konuştum. Hepsi yeniden Kıbrıs'ın birleştiğini görmek istiyor.

Ama,bunun 1974 öncesi koşullarında olması mümkün mü? Birbirlerine güvenmiyorlar, birbirlerinden korkuyorlar...

Evet ama, onlara birlikte var olma yollarını bulmaları için yardım edebiliriz. Ben eski bir diplomatım. Sorunların temelini biliyorum. Ben bunun gerçekleşebileceğine inanıyorum. Sadece iyiniyet gerekiyor. Kıbrıs'taki olumlu bir gelişme yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.

1974 öncesi koşullarıyla değil herhalde...

Kimse 1974 öncesine dönmek istemiyor zaten.Dönebileceğimizi de düşünmüyor. Ama burukluklar ve güvensizlik olmadan 1974 öncesine yakın bir noktaya gelebiliriz. Müesseseler burada önemli bir rol oynayabilir. Bunun Dünya'da birçok örneği var. Kıbrıs için Belçika modeli uygulanabilir.

Peki, İsviçre modeline ne diyorsunuz?

Ben Belçika modelini öneriyorum. Flaman ve Valon lisanlarının konuşulduğu bölgeler var. Brüksel bir tür özerkliğe sahip bir bölge. Ayrıca bir de Almanca konuşan bölgesi var. Hepsi de merkezi sistemin verdiği güvence altında kültürlerine ve dillerine saygı göstererek ortak yaşayabiliyorlar. Ama tabii ki benim görevim resmi bir öneri yapmama el vermiyor. Ama şu anda samimiyetle tartışıyoruz ve bu öneriyi getiriyorum. Kıbrıs'ta krizin nüvesini koruduğumuz sürece iki toplum arasında geniş kapsamlı diyalog umudunu da yitirmiş oluyoruz. Ben yeni yüzyıla barış modelini taşıyabileceğimize inanıyorum. Eğer bunu yapabilirsek,bu modeli tarihçiler de yazacak. Bu tarihi bir fırsattır.

AB-KIBRIS-TÜRKİYE

AB, Güney Kıbrıs'ı üye olarak kabul ederse, bu bir tarihi hata olmaz mı?

Bakın, soruna çözüm bulmanın gerçekten kolay olduğuna inanıyorum. Kıbrıs sadece Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği açısından değil, Türkiye'nin AB üyeliği için de bir anahtar niteliğini taşıyor. Türkiye bir gün mutlaka AB'ne üye olmalıdır. Ama bazı önşartlar olduğunu da biliyoruz. Kıbrıs‘ta bir hareketlenme olduğu zaman Yunanistan'ın tepkisi çok olumlu olacaktır ve bu Türkiye açısından da şasırtıcı olacaktır.

Sizce Simitis Hükümeti Aralık'taki Helsinki Zirvesi'nde vetoyu kaldırmalı mı?

Zaten bir Yunan vetosu söz konusu değil. Avrupa Birliği'nin ortaya koyduğu bazı şartları içeren bir ortak pozisyon söz konusu. Bugünkü koşullar devam ederse, Yunan Hükümeti'nin bu konudaki tutumunu değiştireceğini zannetmiyorum. Zaten bu koşullar altında hiçbir Yunan Hükümeti'nin de farklı davranabileceğini sanmıyorum. Bu nedenle Helsinki'ye kadar yolu açmak gerektiği kanısındayım.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!